Alıntı boyabadanaci Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Arkadaşlar,
Bahsi geçen konu "milli" bir mesele...
Adı üstünde "milli eğitim"..
Zaman zaman değişik konular altında M.Kemal'in rakı meclisinde geçen bir hikayeyi anlatırım/yazarım. Uzun olduğu için linkini vereyim:
http://www.canonturk.com/vbulletin/c...-1-piyasa.html
Bu sadece devletin, hükümetin, eğitimcilerin değil velilerin, öğrencilerin ve hatta sokaktaki insanın da meselesi..
Sevgili Furkan bir akamisyen çıkar mı demiş, ben biraz yazayım..
Açıkçası bu biraz yumurta tavuk hikayesi...
Bir akademisyenin hayatından biraz bahsedeyim..
Akademisyenlik fiziksel efor gerektiren bir meslek değildir.. Buna tıp fakültelerini ve saha çalışması gerektiren bölümleri dahil etmiyorum..
Ancak zihinsel efor ister.. Hangisi daha yorucu yada yıpratıcı tartışmak gerekir..
Akademisyenin kendisini geliştirmek için uygun kültür ortamına ihtiyacı vardır..
Bundan kastettiğim çok geniş bir çerçeve:
Öncelikle biraz akademik yaklaşıp insan ihtiyaçlarını anlayabilmek için Maslow'un "Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramı" nı okumanızı tavsiye ederim.
e-motivasyon.net "Motivasyon Adresiniz" - Maslow' un Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramı (Hierarchy of Needs)
Akademisyen'in varlık sebebi sadece öğrenciler değildir.
Akademisyen aynı zamanda gerek mesleğinin özü gerekse de yönetmelikler gereği bilimsel yayın yapmak zorundadır.
ABD'de bu sistem karmaşasının önüne geçilmiş. Ve her üniversiteye kuruluşundan itibaren misyonlar verilmiş. Kimisi sadece eğitim amaçlı (dolayısıyla düşük yayın sayısı beklentisi ancak yüksek öğrenci sayıları ve ders saatleri), kimisi sadece araştırma amaçlı (yüksek akademik yayın beklentisi ancak düşük öğrenci sayısı ve ders saati), kimisi ise bölgesel kalkınma amaçlı (bölgenin ticari ve kültürel kaynaklarına odaklanmış, sanayi işbirliği projelerine odaklanmış, dolayısıyla düşük akademik yayın, yüksek öğrenci sayısı ve proje beklentili)..
ABD'de bir akademisyenin hem academically qualified (akademik becerilere haiz) hem de professionally qualified (sahada pratik uygulama tecrübesi olan) olması gerekiyor. O sebeple herkes her okulda görev alamıyor.. Doktora derecesi esas derecedir.. Yrd.Doç., Doç.Dr. ve Prof.Dr. gibi mertebeler kalıcı değil, kurumdan kuruma değişkenlik gösterebiliyor. Birisi Prof.Dr. olabilir ama doktora tezi yönetmesine izin vermeyebilirler.. Tüm akademisyenlerin performans odaklı sözleşmeli olduklarını da unutmamak gerekir..
ABD'de asistan dediğiniz arkadaşlar de dönemsel olarak research asistant (sadece akademik yayın ve araştırma amaçlı) ve teaching asistant (sadece derslere destek amaçlı) olarak görevlendiriliyorlar..


Türkiye'de ise olay tam bir muamma... Üniversiteler "herbokolok" durumunda...
Öğrenci mi yetiştirecek yoksa akademik çalışma mı belli değil...
Kendi lisans derslerimde 200-300 öğrenciye ders anlatabiliyorum..
Hafta da 27saate yakın ders anlattığım dönemler oldu..
Bu arada Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora dersleri de veriyorum...

Pratik tecrübeye devlet zaten izin vermiyor.. Bunun için döner sermaye üzerinden çalışmalısınız.. Ancak buna ne akademisyen ne de piyasa yanaşıyor.. Çünkü akademisyen para da kazanmak istese döner sermaye oranları ile müşteriye rakam müthiş şişiyor, aksi durumda ise akademisyen kendini kullanılmış hissediyor...

Akademik gelişmek isteseniz ülkemizdeki basılı eserlerin kalitesi konusunda konuşmak bile istemiyorum.. Yabancı kaynaklar söz konusu olduğunda ise en ucuz kitabım, hardcover değil ise, $90 dan başlar.. Eğitim almak isterseniz üniversitenin bunun için bir kaynağı yoktur.. Otur kendin öğren denir..

Öğrenci ise bambaşka bir muammadır.. Şimdi çoğunuz öğrenci olduğunuz için olayı kendinize de yontuyorsunuz.. Ancak madalyonun diğer tarafı bambaşka... Siz bir kişiye bakım sıkılırken ben mesleğime saygı göstermeyen 200 kişiye bakıp sıkılırım... İnanın daha tatsızdır.. Bu arada hoca işte diyenler ekşisözlük vs gibi kaynaklardan adımı aratabilirler, iyi hocayımdır..
Öğrenci liseyi bitirip üniversiteye kapak attığı için, "kendi götünü kurtarmış" zanneder.. Dolayısıyla mezuniyete bir hafta kalana kadar okulun hangi kapısından çıktığı önemli değildir.. Yada okul uzarsa ailesine nasıl açıklayacağı sıkıntısı o dönem basar.. Oysa bilmez ki esas güzel günler bir hafta sonra bitiyor...
Yeni mezun iş yok diye isyan eder, sanayici/işveren ise işe alabilecek kapasitede adam yok diye......
Akademisyen bir şey vermek zorunda değildir... Üniversite hayatında esas öğrenci parazit gibi bilgiyi somurmak zorundadır... Öğrencilik hayatınız da kaç saatinizi kütüphane de yada hocam dur dersi bitirme şu konu havada kaldı diye geçirdiğinizi kendinize sorarak bunun yorumunu yapabilirsiniz... Kaçımız staj zorunluluğu olmasa bile zaten tatil ile geçen okul dönemi sonrasında yazı staj yaparak geçirir... Kaçımızın stajı naylon değildir yada düzgün yapılmıştır.. Kaçımız mesleki yayınları yada elektronik sosyal grupları takip eder..

Şahsen elimden geleni yapıyorum, ancak istekli bir öğrenci kitlesi yakalarsam elimden gelenin de ötesine çıkarım.. O sebeple menüsküs ve varis derdim var..

Maaş konusuna gelince bir dünya kitap okur, çalışma yapar, dirsek çürütür, özel sektöre geri dönüşü neredeyse olmayan bir yola girersiniz ancak aldığınız maaş (aşağılamak için söylemiyorum) son ütücü maaşı kadardır...

Her mesleğin elbet iyi ve kötü temsilcileri var.. Yok diyemem...

Aslında akademik hayatın cazibe göstergesi, 1.lik ile mezun kaç öğrencinin akademik hayatı seçtiği ile ölçülebilir...
Yada akademisyenlere genel yetenek ve kişilik envanteri testleri uygulayarak da görebilirsiniz...

Ancak bunun sebebi dediğim gibi sadece akademisyen ve devlet değil, koca bir toplum....

Adam üniversiteye gelirken boş gelir, tek bildiği 1 ÖYS zamanında ne kadar bulmaca çözeceğinin bilgisidir...

Çoğu öğrencim maalesef asosyaldir.. Kendini geyik yaparken sosyal zanneder.. Ancak ciddi bir ortama, iş toplantısı sonrası kokteyle girdiğinde, konuşabileceği entellektüel bir birikimi yoktur maalesef...

Bu yazı biraz madalyonun benden taraf kısmı ile, bir nevi cevaben, oldu... Biraz karışık ve eksikler ile dolu olabilir.. Çalakalem, kısıtlı zamanda ancak bu kadar çıktı.. Kusura bakmayın..
Ancak bu başlık altında kullanılan Türkçe'yi bile irdelerseniz genel durum hakkında bir çerçeve oluşur kanaatindeyim...

Bu arada şu M.Kemal hikayemi de, okumamış iseniz, mutlaka okuyun derim...
Çok dersler var..
Selam Vefa abi iyi oldu akademisyen abilerimizden cevap gelmesi empati açısından en azından. Belki de ülkemizde sorun bahsettiğin 2 değerli kaynağı bazı akademisyenlerin okumamasından da kaynaklanıyor. Detay bazen önemlidir diye düşünüyorum. ABD ' de yürüyen sistem hakkında bilgiler çok aydınlatıcı oldu. Gerçeken o sistemde trde uygulanmaya çalışılsa çürük yumurtalar ayıklanabilir.Herkes yatttığı yerden maaş almamalı.

Açık söylemek gerekirse çoğu akademisyenlerin sığındığı bir kaç noktaya sizde sığınmışsınız. Mesela topu öğrenciye atma meselesi.Zaten ülkemizin acı gerçeği olan bireysel istek ve tutku doğrultusunda öğrenciye seçme hakkı vermeyen sistem baskısını (kimden oldugu önemi yokdur bence. ) yaşayan yüzbinlerce üniversite öğrencisini bu konuda günah keçisi ilan etmek bence haksızlıkdır.Akademisyen için de öğrenci içinde her koşulda kendini geliştirme imkanı vardır. Önemli olan seçim yapmaktır. Ve ben bu yüzden rahat bir pozisyon olsa bile yakın mezuniyetim de akademisyen olmayı asla düşünmüyorum. Nedeni ise ben o kadar çalışkan ve idealist bir adam olamamam gereği.Aslında rahat iş diye bir çok arkadaşımda düşünmekte. Maaşlar konusunda ise özel sektöre göre gayet tatminkar oldugunu duymustum ama bilemedim şimdi siz son ütücü falan diyince

BENCE bizim asıl sorunumuz hep bir günah keçisi arama ve kendin üzerinden sorgulamaya tahammül göstereme ve gerçeği acısıyla kabul edememedir. Kendimizi hep önemli, değerli ve aranan adam zannederiz. Kişi elbette kendini önemli biri olarak görmelidir fakat bunun da bir ego sınırı olmalıdır.Bu çoğu akademisyende ne yazık ki yokdur. Bu ülkede 1 yıl sonra memır kadrosuna girmek için kpss ye çalışırken boş durmayım herhangi bir üniversitede asistanlık yapayım fenada maaş almam diyip araştırma görevlisi ve asistan olan ve asistanlığı boyunca kendinden bir iki yaş küçük öğrencilere isviçreli bilim adamı tribi atan akademisyen geçinen insanlarda var. Çok acı çok karşılastım bu tiplerle. Hatta disiplin cezamı bile bu insanların direktifi ile aldım ben daha da acısı İşte dağın öteki tarafında düşman olmasa bile günah keçisini bile karşı tarafa yıkma meselesi var ya bizim sorunumuz işte. Bu iki taraf için geçerli eğitimde. Öğrenci ve Öğretmen. Ama bana kalırsa ikiside acımasız ve yeteri kadar objektif değil. Bu durumu anlatan Akademisyen ve yönetmen olan Emin Alper'in ilk filmi "Tepenin Ardı" filmini bir şekilde izlemenizi tavsiye ederim. Bu günah keçisi arama meselesini türkiye metaforlarıyla çok iyi anlatmış hem de bir akademisyen entellektüelliğiyle.

Son olarak öğrencilerde dediğin gibi abi cidden çok asosyal. Öğrencilikleri boyunca barlarda takılmayı, ya da ne biliyim kafe de yemek yemeyi sosyallik zannediyorlar. Cesaretin varsa tek başına hiç bilmediğin bir yere git ve bilmediğin bir yerde bilmediğin bir insanla iletişim kurup hikayeni derdini anlat ve paylaş. Bu özgüven ve cesaret ne yazık ki çoğu üniversite öğrencisinde yok. Sosyallik cidden çok farklı algılanıyor günümüz gençliğinde ben de sinir oluyorum.

Son olarak son 1 ay içinde ülkemizde gelişen 2 olayı paylaşmak istiyorum. Eskişehirde olan olay daha dün oldu ve ne kadar acı. Bir de eskişehir en modern öğrenci şehridir diyoruz ya aslında o da koskoca bir yalanmış. Bakınız neler olmuş. 2. paylaştığım olay ise İstanbul Üniversitesinde iletişim fakültesinde panoya afiş asan öğrenciye verilen kınama disiplin cezasının ailesine mektup yoluyla gitmesi ve kral babanın fakülte dekanına kapak cevabı mutlaka okuyun. Halimizi asıl o zaman anlıcaksınız. Özgür düşünce platformu olan üniversitelerde bile ne kadar geri kafalı akademisyen ve yöneticilere sahibiz. Ve biri gelmiş dünyanın en iyi 10 ekonomisinden biriyiz palavrasını atıyor. Bizde yiyoruz.Üniversiteler elden gidiyor lütfen herkes artık ayık olsun. Şimdilik bu kadar. Hoşçakalın gene yardırdım ya.
VARAN 1 - ESKİŞEHİRDE ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİNİN ÖĞRENCİYE DAYAĞI SEBEP YEMEKHANEYE PROTESTO AMAÇLI SANDWİCH DAĞITMAYA TEŞEBBÜS ETMEK YUH DİYORUM
Eskişehir'de öğrenciye dayak - YouTube

VARAN 2- İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİSİNİN BÖLÜM PANOSU AFİŞ PANOSU ASMASI ÜZERİNE KINAMA CEZASI VERİLİP BİR DE AİLESİNE OLMAYAN PROSEDÜRDE CEZA MEKTUBU GÖNDERMEK VE AİLENİN DEKANA KAPAK CEVABI

Aileden İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığına İlanen Tebliğ - BalikBilir | BalikBilir

SON SÖZÜM BUNLARA GÖZ YUMAN AKADEMİSYENLERE DE YAZIKLAR OLSUN.