CanonTURK Foruma Hoş Geldiniz.
Toplam 62 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 20 arasi kadar sonuc gösteriliyor
Like Tree71Likes

Konu: Bu nasıl eğitim sistemi?

Hybrid View

  1. #1
    promete - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Atalay Mete
    Makina:
    Sony RX100 M3 Nikon D3300, Nikon 35 mm f/1.8, Nikon 50 mm 1.4 G, Nikon 55-200 mm ve Nikon 16-85 VR, Sigma 105mm2.8 Macro
    Üyelik tarihi
    17.July.2011
    Nereden
    Antalya
    Yaş
    67
    Mesajlar
    2,661

    Standart

    Sevgili Furkan,

    Çizdiğin tablo içinde ben 20 yıl çalıştım, profesör olarak emekli oldum. Branşım nedeniyle mezuniyet öncesi eğitimde çok fazla etkinliğim yoktu ancak mezuniyet sonrası eğitim konusunda oldukça deneyimliyim. Her iki eğitim programı için de söyleyebileceğim, yerden göğe haklısın. Her şeyden önce, hiç bir objektif kalite ölçümü yok. Sadece sınav kapılarında aklar karalar ortaya çıkıyor. Hoş, artık o bile yok, son yıllarda OSYM nin ne olduğu ortada.

    Bireysel olarak kendimi tanımlarken asla "bilim adamı" demedim. Zira işimi bir amaç olarak değil, bir araç olarak yaptım. Kanımca olması gereken de o. Biraz daha açmam gerekirse yaşamdan beklentilerimi -maddi ya da manevi - karşılayan bir araç yani, bir meslek olarak yaptım.
    Bilim adamı ise kendini bilime, araştırmaya adamış kişidir.

    O nedenle de, öğretim üyesi olmak için "idealist, özverili" filan olmaya gerek yok. Adam gibi işini, mesleğini yapmak yeterli.

    Asıl sorun, "adam gibi" nin ölçüsü ne? İşte orada amaçlar, tercihler devreye giriyor. Aklın ve bilimin gösterdiği yol işimize geliyor mu?










    Konu promete tarafından (11.March.2013 Saat 17:57 ) değiştirilmiştir.
    Gelmiş dünyanın dört bir ucundan
    Ayrı dilleri konuşur, anlaşırız
    Yeşil dallarız dünya ağacından
    Gençlik denen bir millet var, ondanız.
    NHR.

  • #2
    boyabadanaci
    Guest

    Standart

    Alıntı promete Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Çizdiğin tablo içinde ben 20 yıl çalıştım, profesör olarak emekli oldum.
    Demek ki artık "Sayın Hocam yada Atalay Hocam" diyeceğiz.
    Benim Lisans eğitimim İ.T.Ü. Fizik Mühendisliği (1999). Bu bölümün son gerçek mezunlarındanım ve 4 senede bitirdim..
    Devamında ise İşletme ve Üretim Yönetimi konularında Yüksek Lisans yaptım ve Doktora'mın son noktasındayım.
    Dolayısıyla hem mühendislik hem de sosyal bilimler konusunda çalışmış oldum...
    Akademik hayat dışında bir çok danışmanlık, eğitim ve norm kadro/personel seçimi projelerinde görev aldım...
    Bu sebeple de mezuniyet sonrasına da elim uzanıyor..
    Üniversitede öğrenci iken, ilköğretim ve lise düzeyinde Fizik biliminin sevdirilmesi için, gönüllü olarak İTÜ Deneme Bilim Merkezi'nde gönüllü kurucu üye ve eğitmen olarak görev yaptım. Dolayısıyla üniversite öncesi durum hakkında da kendimce gözlemlerim var..
    Yurt dışında bir kaç ülke görme fırsatım oldu.. Bunlar çoğunlukla akademik ziyaretler olduğu için o ülkelerin de akademik yapıları hakkında gözlemlerim oldu..

    Ama bizim eğitim sisteminin özetini rahmetli babam bana, bir hatırasını aktarırken, yapmıştı..
    1959 yılında, rahmetli İstanbul Üniversitesi Hukuk Bölümünde öğrenci iken Fransa'dan bir heyet ziyarete gelmiş..
    O dönem hala yabancı profesörlerin (çoğu II. Dünya Savaşı'nda Nazi'lerden kaçan Alaman yada Polonya Yahudileri) kürsü sahibi olduğu yıllar..
    Heyet geleceği vakit, olur da soru sorarlarsa diye, kütüphaneyi başarılı ve fiziği düzgün öğrenciler ile doldurmuşlar. Aynı TSK'da denetleme dönemlerinde olduğu gibi (askerlik yapanlar beni anlayacaklardır).
    Bahsi geçen yıllarda Anayasa Hukuku kürsüsünde üç hoca kitap yüzünde birbirine girmiş. Öğrenci sayısı çok olduğu için tek çift diye öğrenciler iki gruba bölünmüşler..
    Bir grup öğrenci Anayasa Hukuku'nu 350 sayfalık bir kitaptan öğrenirken, diğer grup (kitap öyle yazılmaz böyle yazılır diyen hocaların egoları sebebi ile) iki ciltlik 1.500 sayfalık kitapta kazınıyorlarmış.
    Rahmetli babam da ikinci grubun öğrencisi...
    Önünde o kalın kitabı görünce Fransız profesör, durmuş ve çevirmeni aracılığıyla, babama okuduğu kitabın ne olduğunu sormuş.
    Babam da Anayasa Hukuku kitabı olduğunu söylemiş.
    Fransız profesör peki ne amaçla yazıldığını sorunca, babam da ders kitabı olduğunu söylemiş..
    Fransız, acı acı gümüş ve elinin tersini ile yanağına sürtüp "traş... bu ancak traş kitabı olur..." demiş..

    Bizim eğitim sistemimiz işte böyle...
    Amacından sapmış, içeriği tartışmalı ve sonucu maalesef hüsran ile biten, birbirinden kopuk bir eğitim sistemine sahibiz...

    Bunun sebebi ve çözümü için sayfalarca yazı yazılabilir...
    Pek çok kereler pek çok yerde tartışmasında da bulundum..
    Ama hep bir eksende durdum: "Kendisine ve çevresine yararlı/kullanılabilir bilgi ve meziyetler ile donanmış bireyler yetiştirmek".
    Ama maalesef bu sistemde devlet, öğretmenler, veliler ve de öğrencilerin hiçbiri bu amaç için çalışıyor değiller...
    Herkes günü kurtarma peşinde..

    Giden ise milli servet...











  • #3
    furkans33 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    FURKAN BASKAK
    Makina:
    Canon Eos 6D
    Üyelik tarihi
    03.July.2012
    Nereden
    Antalya
    Yaş
    35
    Mesajlar
    276

    Standart

    Alıntı promete Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Sevgili Furkan,

    Çizdiğin tablo içinde ben 20 yıl çalıştım, profesör olarak emekli oldum. Branşım nedeniyle mezuniyet öncesi eğitimde çok fazla etkinliğim yoktu ancak mezuniyet sonrası eğitim konusunda oldukça deneyimliyim. Her iki eğitim programı için de söyleyebileceğim, yerden göğe haklısın. Her şeyden önce, hiç bir objektif kalite ölçümü yok. Sadece sınav kapılarında aklar karalar ortaya çıkıyor. Hoş, artık o bile yok, son yıllarda OSYM nin ne olduğu ortada.

    Bireysel olarak kendimi tanımlarken asla "bilim adamı" demedim. Zira işimi bir amaç olarak değil, bir araç olarak yaptım. Kanımca olması gereken de o. Biraz daha açmam gerekirse yaşamdan beklentilerimi -maddi ya da manevi - karşılayan bir araç yani, bir meslek olarak yaptım.
    Bilim adamı ise kendini bilime, araştırmaya adamış kişidir.

    O nedenle de, öğretim üyesi olmak için "idealist, özverili" filan olmaya gerek yok. Adam gibi işini, mesleğini yapmak yeterli.

    Asıl sorun, "adam gibi" nin ölçüsü ne? İşte orada amaçlar, tercihler devreye giriyor. Aklın ve bilimin gösterdiği yol işimize geliyor mu?
    Selam Atalay abi merak ediyordum yazdıktan sonra acaba forumdan bir akademisyen çıkıp da cevap verir mi diye hehe. Akademisyen olmaya karar verenler günümüz ülkesinde biraz daha dediğiniz gibi rahat bir araç olduğu için ve adeta bir milletvekili gibi dokunulmazlık hakları olduğu için insanların ilgisini çekiyor.( Merak eden varsa yök disiplin yönetmeliğini okusun 15 gün uzaklaştırma disiplin cezası aldığım için zamanında iyi bilirim tamamen öğrenci karşıtı bir yönetmelik iran mı burası dersin nasıl bir dikte var.) Maaşlarda dolgun olduğu için oh mis haftada max 10 saat ders daha az bile çoğu hocaya. Haftasonu tatil. Güç bende dilediğim kadar ego tatmin edebilirim öğrenci üzerinden diye düşünülerek akademisyenlik bir araç olarak seçilebiliyor. Böyle bir profil var trde bu bir gerçek. Asistanlardan hiç bahsetmek istemiyorum en sinir bozuculardan 1 sene sonra memur olmaya karar veren adamlardan bilim adamı tribi çekiyorsun. Bu kadar yalandan kurulu ahlaksız bir sistemden sonra işte işini araç olarak görüp belki de ama adam gibi yapanlarda vardır elbet ben çok az rastladım belirtmekde isterim. ADAM gibiden kasıt. Kendi eğitimi doktorası bilmemnesinde öğrendiği eski vizyona ve teknolojiye sahip bilgilerin üstüne kendinden de bişiler katarak yeni bilgi ve deneyimlere her zaman açık olmak, ulan dünyada ne olup bitiyor diye kafasını kumdan kaldırıp etrafı gözlemek ve ona göre hareketlerini değiştirmeye cesaretli olmak ve en önemlisi de iletişimden anlamak karşında 20 yaşlarında olan bir insan topluluğu var onla iletişim kurcaksın derdini sorcaksın ideallerini tutkularını paylaşıcaksın herşey ders sistem değil. Elektrik Elektronik mühendisliğinde okuyorum Kırıkkale Üniversitesinde. Biraz sorunluğu öğrenci olduğum için sürekli Bölüm başkanı çağırır beni. Hatta der iyi güzel hakkını ara sorgula der de bunu düzgün yap der. Bende genelde damarıma basan bir konu oldugunda sabrımı koruyamam. Bir keresinde hocam bakın 3 senedir derse giriyosunuz bir kere de öğrenci ile ders sistem dışında bir iletişim kurmayı denediniz mi işin sırrı gücü orda belki dedim hoca bana üniversite ders ortamında o kadar sosyal bir ortam düşünülemez dedi. Yani üstü kapalı bana amerikan filmlerindeki kolej partilerine benzemez burası kendine gel dedi gibi geldi bana. Ama benim anlatmak istediğim farklıydı tabi artık derdimi anlatma gereği duymamaya başlıcam diye korkuyorum ama yılmak yok en azından düşüncelerimi açıkca söyleyebilecek kadar özgür ve cesurum. Ben gerçekleri veriyorum onlar yalan hayatlarıyla yaşayıp gidiyorlar. Nese bu konuda çok derdim oldugu için kendimi tutamıyorum. Yazdıklarım kimseye itafen yazılmamıstır. İstisnalar tabiki vardır olmalıdır da. Ama bence özveri ve idealizm eğitim sisteminin olmazsa olmazıdır.
    Saygılar. Sevgiler










    Mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir.
    Christopher Mccandless




  • Yetkileriniz

    • Konu Acma Yetkiniz Yok
    • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
    •