prühisar köyünden usulca geçerken, bayram için köylerine gelen bu gençlerle karşılaştım. Tabi hemen sohbete başladık. Nerede yaşadıklarını, yaşlarını, okullarını, köyde olmaktan keyif alıp almadıklarını yaylım ateşine tutarcasına sordum. E tabi onlarda karşı atağa geçtiler.



Köy meydanından ilerlerken yine güzel insanlar gördüm. Derhal yanlarında aldım soluğu. Başladık sohbete. Oruç oldukları için yorgundular. Gün batımının keyfini çıkartıyorlardı. Onları çok yormamak için sohbeti çok uzatmadım. Birkaç kare fotoğraf çekip ayrıldım yanlarından.





Köyün yakışıklısı





Köyden şortlu, kasklı, bisikletli biri geçerde bu gençler onu selamsız bırakır mı? Derhal seslendiler bana. Müdüüüür ? Huooop ? Abi gel hele gel.. Gidon çevirilir ve yine koyu bir sohbet başlar. Nerden geldin, nereye gidiyorsun, bisiklet kaç vites, kaça aldın, bi tur versene abi… Köyün girişinde karşılaştığım gençlere sorduğum soruların öcünü alıyorlardı resmen. Keyifli bir sohbetten sonra ayrıldım gençlerin yanından. Ayrılırken arkamdan seslendi bir tanesi. ‘’Abi bunları feys ten haaaaa’’





İznik gölünden ayrılıp köy yollarında geçirdiğim enfes yolculuktan sonra Yenişehir’i Bilecik’e bağlayan D160’a bağlanmıştım. Gün ışığı iyice azaldı ve 25 km yolum vardı. Tedirgindim ama sert gün ışığının kırılması ile önümdeki manzaraların görsel güzelliği tedirginliğimi hafifletiyordu.





Bilecik’e doğru tam pedal basmaya hazırlanıyordum ki İsmet abi seslendi. Yol konusunda bir arayışta olduğumu düşünüp seslenmiş. Ayak üstün hızlıca sohbet ettik. Zamanımın dar olduğunu ve gitmek zorunda olduğumu söyledim ve müsaade istedim. İsmet abi bu yol için uyardı beni. Yolu yoğun bir şekilde taş ocağına nakliye yapan tırlar kullanıyormuş ve yol ilerde daralıyormuş. Teşekkür edip tüm anılarla birlikte İsmet abi’yide geride bıraktım.










Gün ışığı ile çekebildiğim son fotoğraf. Gözlerimdeki korku ve endişe sanırım kendini ele veriyor. Plansız yola çıkmanın bedelini tam bu noktada yaşamaya başladım. Çocukluktan gelen karanlık korkusu ve bilmediğim bir coğrafya. Telefonla haritaya baktığımda daha tam 20 km vardı ve yol üzerinde hiç köy yoktu. Karanlık tam çöktü. Büyük bir endişe ile pedal basıyordum. Issız yolda ansızın köpek havlamaları duyuyordum sürekli. Belli ki bırakılmışlar buralara. Korku ile pedal basarken karşılaştığım rampaları resmen patinaj çekerek çıkıyordum. Korku işte …
Bir noktadan sonra arkadaşlarımı arayıp onlarla sohbet etmeye başladım. Kendimi biraz daha rahat hissediyor ve daha rahat pedal basıyordum. Arife günü olduğu için sık kullanılan bu yolda in cin top oynuyordu o akşam. Bir motosikletli geçti. Durdurup biraz sohbet ettik. Kedi köpek domuz ayı, yolda bir riskin olup olmadığını sordum. ‘’Abi yolda hiç bir şey olmaz, en fazla köpek havlar, rahat rahat devam et’’ demesinin üzerine biraz daha rahatladım. Bu arada bir ışık kaynağımda yok. Fark edilmemi sağlayan küçük yanıp sönmeleri farlarım var ama onlarda yolu aydınlatmıyorlar. Çok az var olan ay ışığı ile görebiliyordum. Telefon ile sohbet ettiğim Ergin kardeşimin, ‘’abi telefonun kamera ışığını kullansana’’ demesi üzerine telefonu kapatıp telefonu gidon çantasına sıkıştırıp kamera ışığını açtım. Hafif panik havası ile düşünememiştim bunu. Bu şekilde tırmanışa devam ettim. Yol bir noktada düzleşti hatta hafif inişe geçtim derken hız kazandım. 4-5 km pedal basmadan iniş yaptım. Tedirginliğim iyice hafiflemişti ve bir anda şehir ışıkları karşıladı beni. Tamam. Sorun kalmadı.
Bilecik öncesinde Pelitözü isimli köye gelmişim. Suyum ve yiyeceğim kalmamıştı. Gördüğüm ilk markete yanaştım. Market önündeki gençler ilgiyle izlediler beni. Bir dakika kadar inmedim bisikletimden. Yaşadığım endişeyi atmaya çalıştım üzerimden. Tüm gün geçirdiğim güzel zamanlara gölge düşürmemeliydi bu durum. Rahatlayınca markete girip su aldım. Kask eldiven haliyle market sahibi de hemen soru bombardımanına başladı. Keyifle sohbet ettik. Markete benim yaşlarımda biri geldi. Bisikletle İstanbul’dan geldiğimi öğrenince kolumdan tuttuğu gibi derhal beni köy kıraathanesine götürdü.





Pelitözü gençlik kolları konseyi







Güzel insan Fatih. Beni köy marketinden kıraathaneye apart topar çeken yakışıklı. Kıraathane ahalisine selam verip oturduk. Karnımı doyurdu, çayımı çorba mı ısmarlardı. Eksiğimin olup olmadığını sordu. Selamlaştığım her insanın bu denli güzel çıkması… İstanbul da yaşadığım buhrandan eser kalmamıştı o saatlerde.
Fatih’le sohbetimize köyün gençlik konseyi de dâhil oldu. Standart soru cevapların ardından ayrılmam gerektiğini söylediğimde Fatih beni kenara çekti. ‘’Abi paran var mı? Bir eksiğin var mı hemen halledelim? ‘’ Yutkunup sarıldım Fatih’e. ‘’ Sağol kardeşim. Her şeyim tam.’’
Gençlik konseyinden, Bilecik’te kalacak yerle ilgili birkaç bilgi aldım ve yola düştüm.






15 dakikalık sürüşten sonra Bilecik’e ulaştım. Saat 11 olmuştu sanırım. Şehir merkezinde biraz turladıktan sonra Pelitözü köyünde abilerimden ismini aldığım otellere baktım. Bir tane bile açık otel bulamadım. Otellerin ışıklarını yanıyor ama kapıları kilitli. Cuma’ya gittik gelicez !!
Tura çıkmadan önce Bilecik Öğretmen evinin fiyatlarına bakmıştım. Bir kişi 70 TL. Uçuk bir rakamdı. O yüzden otel ya da pansiyon arayışına girmiştim şehir merkezinde. Açık otel bulamayınca canını yerim böyle işin deyip telefonla aradım Öğretmen evini.
+ İyi geceler. Boş oda var mı?
-Var abi.
+Ne kadar ücreti?
-30 lira abi
+Nasıl olur? İnternetten baktım 70 lira yazıyordu?
-Abi o tek kişilik odanın fiyatı. Ben sana 3 kişilik oda vereceğim. Zaten boş. Geniş geniş yatarsın.
+Süpersin. E benim bisikletim var. Turdayım şuanda.
-Sorun yok abi getir sen ben yanıma alırım onu.
+Muhteşemsin. Kapat kapat geliyorum hemen.
Hemen yola düşüp buldum öğretmen evini. Telefonla görüştüğüm görevli kapıda karşıladı beni. Bisikletimi direk lobide bulunan kendi masasının yanına koydu. Ücreti öderken ayaküstü sohbet ettik.
‘’Abi sen çık dinlen. Bisikletine hiç bişeu olmaz. Ben burdayım.’’
Odaya çıkıp üstümü çıkardım. Güzel bir duş alacaktım ki, cildimin yandığını hissettim. Aman tanrım ! 12 saatten fazla bir süre güneşin altında pedal bastım. Hiçbir koruma olmaksızın. Cildimde ciddi güneş yanığı oluşmuştu ama önemsemedim o yorgunlukla. Güzel bir uyku çekip 7 gibi uyandım bayramın ilk günü. Hemen toparlanıp aşağıya indim. Göreli çocuk kahvaltı hazırlamış benim için.





Bayram sabahı enfes kahvaltım.