İznik gölü ve İznik manzarası





Sonu bir türlü görünmeyen tırmanışta suyum ve yiyeceklerim tükendi. Kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Hatta fotoğraftaki aletleri aşağıdan görüp orada su bulurum niyeti ile biraz kendimi gazlamıştım. Başım dönmeye ve ellerimim ciddi titremeye başlamıştı. İlk turum olması sebebiyle acemiliğimin acısını çekiyordum. Durup bir ağacın altına attım kendimi. Posizyon ayarlamaksızın uzandım. Uzandığım gibi uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda yoğun terlemiştim ama çok daha iyi hissediyordum kendimi. Fazla kendimi yıpratmadan araçların bulunduğu yere ulaştım. Fotoğrafın solunda şantiyenin ufak bir prefabrik evi vardı. Bisikletten inmiş ilerlerken yirmi üzerinde köpek sarıverdi etrafımı. Alanlarına girmiştim. Saldırmıyorlardı ancak yoğun şekilde havlıyorlardı. Durup bekledim öylece. Niyetimin kötü olmadığını hissetsinler diye ama anladım ki arkadaşların canı o kadar sıkılmış ki, kaçta bizde seni kovalayalım ekşın olsun biraz der gibilerdi. Ne yazık ki bu isteklerini yerine getirebilecek halim yoktu. İçeriden biri çıktı ve selam verip ona durumu anlattım. Köpeklerde beni rahat bıraktı. Biraz sohbetin ardından soğuk suyu alıp yola hafif hafif devam ettim. Şantiyeden ayrılırken köpekler şanslarını bir daha denediler. Peşimden havlayarak bayağı takip ettiler ancak sıcak nedeni ile onlara eşlik edemedim.





Göl kenarındaki yolculuğum bittikten sonra Yenişehir’e yönünde yoluma devam etmiştim. Bu yolu takip ettiğimde Yenişehir merkeze ulaşacaktım ve bu benim rotam değildi. Tırmanışımın bitmesinin ardından Mecidiye köy istikameti yönünde çevirdim gidonumu. Asfalt olmayan topraktan bir yolda devam ediyordu yolculuğum. Pedal basmak daha zorlaşmıştı ama işin zevki daha bir artmıştı sanki.





Mecidiye köyüne ulaşmadan yolda bir çoban abiyle karşılaştım. Selamın ardından yine hoş beş sohbet ettik ayaküstü. Biz sohbet ederken koyunlar tam gaz başka birinin arazisine doğru yol alıyordu. Ancak fotoğraf çekmeme rağmen bunu bende fark edemedim. Sohbetin derin kısmında karşıda görünen zeytin ağacı bahçesine bodoslama dalmıştı koyuncuklar. Çoban abim fark etti ve evlat görüşüz yolun açık alsın deyip fırladı.





Mecidiye köyünün girişinde fotoğrafımı çektim. Ardından köyün içerisinde turladım. Ya köyde kimse yoktu ya da kimse evinden dışarı dahi bakmıyordu. Hiç kimse ile karşılamaman verdiği üzüntü ile yoluma devam ettim.





Kızılhisar köyüne doğru











Mecidiye köyündeki sakinlik ne yazık ki Kızılhisar köyünde de hakimdi. Kimsecikleri göremeden birkaç fotoğraf çekip buradan da ayrıldım.











Kızılhisar köyünden ayrılıp keyifle yoluma devam ettim. Bir sonraki istikametim Kızılköy’dü. Yolda bu gençlerle karşılaştım. Onlarda benim gibi yemek yerken çevrelerinde olan biten hiçbir şeyle ilgilenmiyorlardı. Birkaç fotoğraf çekerken sohbet etmeye çalıştım kendileriyle. Pek ilgilenmediler benimle. Kadrajımda olmasa da kendime kendime ettiğim sohbetime şahit olan biri daha vardı orada. Köy halkından benim yaşlarımda bir hanımefendi. Kıs kıs gülüşünü hiç unutmuyorum. Sol tarafta bir ağaç altına sinmişti. Pususuna düşmüş ve birkaç dakikalığına da olsa onun eğlencesi olmuştum. Gördüğümü fark ettirmeden pedala bastım. Beni umursamasalar da otlayan geçlere veda ettim elbette.











Göl kenarında tamamen zeytin bahçeleri ile karşılaşıyordum. İrtifa kazandıkça Tarım şekli Zeytinden Ayçiçeğine dönmüştü. Bana da bu güzel manzarayı fotoğraflamak düştü.








Kızılköy girişi








Tur boyunca en büyük keyifi tadtıüım yer Kızılköy. Mecidiye köy ve Kızılhisarda yaşadığım üzüntüyü burada tamamen atmıştım üzerimden. Daha köye ayak basar basmak makaraya sardılar beni. Önce bir selamlaştık. Ufak çaplı sohbetten sonra dâhil oldum sohbetlerine. Kimin kime sataştığı hiç belli değil. Herkes atışıp büyük keyif ile eğleniyorlardı. Önünde bulunduğum bina köyün kıraathanesi. Tabi Ramazan dolayısı ile çay yok. İkinci fotoğrafta elinde domates ve poşet olan abi benim için hazırlık yapıyor. Öncesi şöyle;


-Abiler sohbet harika ancak benim karnım çok aç ve suyumda bitti.
+Ooo neden söylemedin ilk başta.
-Sorun yok abi. Var mı ekmeğiniz. Ekmek ve su yeter bana.
+Dur sana lokum getirelim.
-Abi şekerli bir şey değil de ekmek olsa kâfi.
+La bi dur bekle. Gelsin öyle söylen





Yiyeceklerim geldi. Ben dışarıda köy ahalisi ile türlü selfieler çekilirken kıraathane içinde masam hazırlanmıştı. Sosyal ortamlarda yiyecek fotoğrafı paylaşılmasına her zaman kin duymuşumdur. Ancak bu masayı sizlerle paylaşmaktan kendim alıkoyamadım. Bu masa üzerinde sadece yiyecekler yoktu çünkü. Köy ahalisin samimiyeti, saflığı, merhameti vardı.
Bu masayı birkaç dakika izledim. O köye kadar yolda yaşadıklarımı düşündüm, hissettim. Ne kadar eksik, ne kadar kör yaşıyorum şehirde! Bütün bu hislerin etkisi ile hüzünlenip birkaç gözyaşı dökmüştüm bu dopdolu masanın başında. Toparlanıp yiyeceklerimi idareli bir şekilde tükettim. Kalanları poşetleyip sırt çantama doldurdum.