Merhaba
Temmuz 2015 ( Ramazan bayramı ) tarihinde gerçekleştirdiğim İstanbul – Eskişehir turumu henüz oturup kaleme alabildim. Bol fotoğrafla paylaşmak istedim ki, fotoğrafları yükle, yazı yaz, düzenle, üstüne bolca üşengeçlik
Bunca zaman erteledim. Tur fotoğraflarını paylaşmadan önce, bu tura beni sürükleyen etkenlerden biraz söz etmek isterim.
4 yıldır çalıştığım ofiste işlerin sakin olduğu bir gün, forum sayfalarını kurcalarken ünlü doğa bilimcisi Serdar Kılıç’ın ‘’Doğada Tek Başına Dağ Bisikleti’’ videosuyla karşılaştım. İlgimi çekti, oturup bütün bölümü izledim. Dağ bisikleti tutkunu için etkileyici bir bölümdü. Videoyu izlediğim her saniye bisikletimde ışınlanıp orada olmak istedim. Ofiste sıkıcı ve sitresli iş yükünü çekmektense doğada olmak, birde bisikletle doğada olmak, hayal kurmanın ötesine geçemiyordum o an için.
İşin biraz daha üstüne düşüp
Serdar Kılıç abimizi biraz daha araştırdım. Nerden gelmiş, kimmiş, neler yapmış derken Dağ Evi serisi ile karşılaştım. İzleyenler bilirler. Doğada Tek Başına programının 14 bölümlük Dağ Evi serisi. Fırsat bulduğum her zaman aralığında bu bölümleri izlemeye başladım.
İzledikçe izledim. İzledikçe hatırladım. İzledikçe yeniden hissettim. Çocukluğumun geçtiği köyü, yaptığım yaramazlıkları, dedemin arazilerinde ağaçlara yaptığımız barınaklarda geçirdiğim günleri, geceleri yaktığımız ateşin çatırtısını! Dayımın, dedemin, karşılaştığımız çobanların anlattığı hikâyeleri. 2011 yılı ile yaşama başladığım İstanbul’da, şehir hayatına kapılıp, iş, ev, arkadaşlıklar, zaman geçirilen yerler, mekânlar derken, aslında farkında olmadan ne kadar özlüyormuşum, çocukluğumu, köyümü, doğada var olmayı, zaman geçirmeyi.
Hep şöyle ifade eder kendisini Serdar Kılıç. ‘’Benim asıl görevim, insanla doğa arasındaki kopmuş o güçlü bağı tekrar onarmak.’’ İşte tam da istediği etkiyi yaratmıştı benim üzerimde. Sanki bir gözüm kördü ve onun bana hissettirdikleri ile tekrar görmeye başlamıştım. Peki, neden şehirde yaşıyordum? Dönemez miydim köyüme? Köyden şehre gelmek bir suç muydu benim için? Yıllar boyu okul sıralarında geçirilen zaman, mesleğim ve ideallerim beni buna mecbur kılmıştı. Şehre gelmekse asla bir suç değildi. Suçum, doğa ile olan bağımı koparmamdı !!!
İşim ve ilgim gereği sık sık izlediğim Air Crash İnvenstigaiton ( Uçak Kazası Raporu ) belgesini bırakıp, tamamen Serdar abinin programlarına sardım. Ne de çok bölümler varmış izlenecek. ‘’İçimdeki Doğa’’ ‘’Doğada Tek Başına’’ ‘’Doğadaki İnsan’’. Hala yaşamını köyde sürdüren kıymetli anneciğim yanıma geldiğinde ‘’ yeter artık, içimiz dışımız serdar kılıç oldu’’ demişti. Köye tekrar döndüğünde ‘’senin şu Serdar abinin programı neredeydi’’ diye sorduğunda çok gülmüştüm. Bir o kadar da hoşuma gitmişti. Serdar abiyi araştırıp takip etmeye başladıktan sonra şehirde daha fazla ıstırap çekmeye başladığımı hissettim. Sabah uyan, istikamet 19F. Bir saatlik hızlı ve öfkeli bir yolculuk. Ofiste bütün gün insanlara bir şey öğretme çabası. Akşam süresi 3 saate kadar uzayabilen yine bir 19F macerası. Bu şekilde geçiyordu günler özetle.
Ulaşım için sıkça kullandığım bisikletim ve tanıştığım yeni arkadaşlarımla birlikte fırsat buldukça kendimizi şehirden, insanlardan, motorlu taşıtlardan uzak yollara atmaya başladık. İstanbul içinde ve çevresinde birçok yer gezdik. Büyük keyifler aldık. Fotoğraflar çektik. Yemeklerimizi yedik. Sohbetler ettik. Paylaştık, Kazalar yaptık ve her biri güzel anı olarak yer edindi zihnimizde. Ancak yetmiyordu bana. Farklı bir istek, farklı bir arzu vardı içimde.
Yine bir ofis günü aklıma Eskişehir’deki arkadaşlarımın yanına bisiklet ile gitme fikri geldi. İlk etapta olur mu acaba dedim kendi kendime. Yapabilir miyim?
Bir çok tur yazısı okudum forumda. En çokta değerli arkadaşım Hakan Özcan’ın tur yazıları etkilemişti beni. Kendisi ile irtibat kurdum ve tecrübelerinden faydalanmaya çalıştım. Bir iki hafta boyunca nasıl bir yol izleyebilirim diye düşündüm. İlk etapta tamamen otoyoldan ibaret bir yol çizdim. Durup baktım. Ne anlamı var ki? Otobüse bin git. Bisikletle eziyetten başka bir şey değil. Daha sonra rotamı İznik gölü etrafından dolaşacak şekilde Bursa ve Bileceğin köylerinden geçen bir yol çizdim. Köy yolları tamam. Gölün güneyinden mi? Kuzeyinden mi? Bu sorunun da çok farklı cevapları gelse de ben gölün güneyini tercih ettim ve rotamı hazırladım.
Rota tamamdı. Peki, ne zaman yapacaktım? Böyle bir tur için hafta sonu yetmez. İşlerin yoğunluğu nedeniyle izinde alamazdım. Yakın tarihte Bayram tatili vardı. Arife gününü de bağlarsam güzel bir tur yapabilirdim. Arife günündeki yarım günlük mesai için izin almayı kafaya koydum. Aksi halde 1 gün çöpe gidecekti. Böyle bir tur yapacağımı direk olarak patronuma anlatıp izni kaptım.
Şimdi işin en zor kısmı! Daha 1 ay vardı tatile. Nasıl bekleyecektim o tarihe kadar! Askerde şafak sayarken bu kadar zor geçerdi zaman. 1 aylık zaman zarfından Serdar abiyi takip etmeye tam gaz deva ediyordum. İzledikçe daha zor geçiyordu günler, saatler, dakikalar.
Ve beklenen gün geldi çattı sonunda. Ramazan ayının 28.günü akşam hazırlıklarımı yaptım. Tüm giyeceklerim ve ihtiyaç duyacağım aparatlar.
Ramazan ayının 29.günü yani 15 Temmuz günü işe büyük bir heyecanla gittim. Planım, iş çıkışı Yalova’ya geçmekti. O akşam orada kalıp arife günü Yalova’dan pedal basacaktım. İş yerinde gün boyu kahve içtim. Heyecanımı bastırsın diye. Kahvenin heyecan bastıracağını nerden çıkardığımı da inanın hiç bilmiyorum. Bütün gün teknik destek, arkadaşlarla sohbet derken saat 18:00 ı vurdu ve ben koşarcasına atladım 19F’ye. Saat 19:30 gibi girdim eve. Hazır olan her şeyi toparladığım gibi bostancıya doğru indim. Sahil yolunu takip ederek Pendik feribot ile geçtim Yalova’ya. Yalova’da bisikletlerimi temin ettiğim Gizem Bisiklet ’in sahibi Engin abinin oğlu Ergin karşıladı beni. Akşam bolca sohbet ettik. Sabah 6 gibi uyanıp dükkâna gidecektik. Zincirimdeki ufak bir sorunu gidermemiz gerekiyordu. Sabah planını yaptıktan sonra erkenden uykuya geçtik. Saat 6 da alarm çalmadan fırladım. Ergin kardeşimi tatlı uykusundan zorla olsa uyandırıp dükkâna geçtik. Gerekli müdahaleleri yaptı. Tüm kontrollerini gerçekleştirdikten sonra güzel bir sarılıp helalleştik.
Ergin kardeşimden zorda olsa ayrıldıktan sonra Yalova’nın saat itibari ile ıssız sokaklarından ilerleyerek Orhangazi’ye gideceğim Bursa yoluna çıktım. Yolculuğum başlamıştı. Haftalarca heyecanla beklediğim yollardaydım artık. Heyecanım hala o kadar yüksekti ki kahvaltı yapmayı unutmuştum. Tur başlangıcı için yapılacak en büyük hatayı yapmış ancak hiç farkında değildim. Orhangazi rampasına varmadan açlığımı fark edip bir benzin istasyonuna girdim. Şansıma soğuk sandviç buldum. Birkaç tane sandviç ve meyve suyu alıp çıktım. Aldığım yiyeceklerden birazını tükettikten sonra yola devam ettim.
Yalova’dan tamamen ayrıldıktan sonra Orhangazi rampası heyecanla karşıladı beni. Biraz ürk semde tahmin ettiğim kadar zorlanmadan tırmanışı tamamladım.
Zirveye ulaştıktan sonra Orhangazi’ye varmak için şimdide uzun soluklu bir iniş yapacağımı gördüm karşımdaki manzarada. Hazır güzel bir manzarada bulmuşken hemen birkaç kare fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim. Yola çıkmadan önce fotoğraf için yanıma bir dslr almayı planlıyordum. Sırt ve gidon çantamda yer olmadığı için vazgeçmiştim. İyi ki de ağırlık etmemişim kendime. İphone 6 ile yeterince güzel anı fotoğrafları çektim tur boyunca.
Kaskıma monte ettiğim SJ4000 action kameram ile de kayıt aldım. Yukarıdaki fotoğraf video’dan alınmıştır. Orhangazi’ye iniş anı. İniş söz konusu olduğu için araçlar son derece hızlı seyir ediyorlardı ve ben emniyet şeridinden arkayı sık sık kontrol ederek devam ettim.
Sol şeritte seyir ederken beni umursamadan önüme kıran tırcı kardeş. Sana da selam olsun…
Orhangazi ye inişte km sayacımın çalışmadığını fark ettim. Bunu daha öncede yapmıştı ancak çözememiştim. Orhangazi içinde Aslı Bisiklet olduğunu öğrendim ve ulaştım. Mavi elbiseli arkadaşa (İsmini unuttum ne yazık ki) durumu anlattım. İlgilendi ve sebebini buldu. Durumu çözdük ve planımı anlattım kendisine. Tur istikametimde gölün güneyini kullanmak vardı. Yine bir danışmak istedim. O da mutlaka gölün güneyinden ilerlememi tavsiye etti. Yolun daha dar olduğunu ancak daha sakin ve keyifle olacağını söyledi. Tavsiyelerini aldıktan sonra yoluma devam ettim.
Orhangazi sahilinde hafif hafif ilerleyerek hem manzaranın tadını çıkarmaya çalışıyor hem de bol miktarda fotoğraf çekiyordum. Böyle bir turda fotoğrafsız olmaz diyerek her anı fotoğraflamak istiyorsunuz. Ancak fotoğraflama hissi anı kaçırmanıza neden oluyor zaman zaman. Böyle bit tur da zamanınız kısıtlı. Fotoğraflamak için zaman harcıyorsunuz ardından hızlı hızlı geçiyorsunuz olduğunuz noktayı!