Valla sevgili arkadaşlar, Türkçemiz özellikle Arapça ve Farsça'dan almış olduğu destekle öyle güzel ve öyle mükemmel bir hale gelmişti ki, bu mükemmeliyeti anlayamayan birtakım insanlar onu bulunduğu çizgiden saptırmaya çalıştılar. Oysa dil, içeriğindeki yabancı kelimelerle de güzeldir, eğer onları kendisinden bir parça yapabilmişse. Elimizden geldiğince bunu bilerek hareket etmeliyiz bence. Neticede dilimiz asırlar boyu gelişerek bugünkü durumuna geldi, ki dil canlı bir varlıktır, kendisini sürekli yeniler.
Elinize alın bir gazel, o çok eleştirilen, beğenilmeyen, hakaretler edilen, Divan Edebiyatı'ndan misal Fuzuli'den olsun özellikle.. sonra başlayın okumaya.. anlamasanız bile şiirlerdeki o ahenk, o ritim, o mükemmellik sizi etkileyecektir. Sonra kelimeleri çözerek tekrar okuyun, hayran olacağınız bir iç dünya, bir şiir dünyası, bugüne kadar hiç karşılaşmadığınız, bir deli rüzgar karşısında bulacaksınız kendinizi. Onlar kelimeleri seçtiler, her kelimeyi kullanmadılar, özendiler, şekile önem verdiler... Sonra onları anlamayan birkaç sözde ilim adamı tarafından da eleştirildiler haksızca. Ama bakın asırlar sonra ben, herhangi bir Anadolu çocuğu bir Fuzuli'ye, bir Baki'ye, bir Şeyhülislam Yahya'ya hayranlık duyabiliyor, şiirlerini bıkmadan okuyabiliyorum. Eleştirenler unutuldu, onlar kaldı. Bu sadece naçizane bir örnekti arkadaşlar kendi alanımdan.
İnsan, dikkat ettikten ve istedikten sonra elbet yapar istediğini. Hani eskiler, mektupları beyaz kağıda özellikle dolma kalemle yazarlarmış ya, hani mektup yazılan kişiye verilen değeri göstermek için. Bak senin için aldım bembeyaz kağıdı, doldurdum bin bir uğraşla emektar kalemi, sana en güzel yazımla bir mektup yolluyorum. Verilen değere bakın. Değer vermek, o değeri sizin taşıdığınıza işarettir. Ancak hak ettiğimizi görürüz.
Biz gereken saygıyı da ilgiyi de özveriyi de gösterelim de, varsın başkaları göstermesin, umursamasın. En azından kendimiz biliriz, en azından işten anlayan biri bulunur. Selam ile...