CanonTURK Foruma Hoş Geldiniz.
Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 12 SonuncuSonuncu
Toplam 33 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 20 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart darwin ve evrim teorisi

    Tahirin açtığı, neden varız konusu amacından saptığı için yeni konu açma ihtiyacı doğdu.tahirin açtığı konu daha çok anladığım kadarıyla neden varız.niçin varız maneviyat anlamında. bu konuyu burda daha rahat tartışabiliriz.

    hindistandaki insanlar ölüm sonrasında ruhlarının hayvanlarda buluştuğuna inanıyor.ve inançlarının gereği olarak yılan ile evlenenleri gazetelerde okudum,tapınaklarında fareler geziyor.hayvanlar insan muamelesi görüyor.inançlarını yaşıyorlar.

    bir insan atasının maymun olduğuna kalbten inanıyorsa bunun gereği gibi inancına sahip çıkmalı. darwin,e göre tek hücreliler canlılar balığa dönüşmüş,balıklar karaya çıkıp maymun olmuş onlarda insan olmuş eğer öyleyse bu maymunlar ilerde insan olucak demektir.balıklarda maymun.fakat asıl mesele insan ne olucak.darwin kitabblarında evrimin helen devam ettiğini belrtiyor.bir ayı mesela balina olabilirmiş. bunu tartışalım.ben bilim adamlarının bu konuda kitap ve konuşmalarından örnekler vererek ve kişilerin anlaması için bilim adamlarının yaptığı deneyler ve hesaplamalardan örnekler vereceğim.

    bu konunun siyasi,ideoljik,sosyal,dinsel.bilimsel,ahlaki ve felsefi olarak bir çok tartışalacak yönü bulunmaktadır.











  • #2
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Yıldırım kardeşim açık konuşmak gerekirse imla kurallarına biraz daha dikkat edebilirsen ben de forumdaki diğer arkadaşlar da daha mutlu olacaktır.
    Darwin teoremi öncelikli olarak doğal seleksiyonu inceler. Buna göre canlıların belli dış koşullara uyum sağlayabilenleri hayatta kalır ve bundan sonra bu canlılar üreyerek dış koşullara aynı şekilde uyum sağlamış canlılar meydana getirirler. Bu bahsettiğim tabiki de 1 nesilde değil 100lerce neslin evrimleşmesi sonucu olan bir olaydır. En basit olarak zürafaların evrimleşmesine bakılırsa aynı familyadan zürafanın atası olduğu söylenen(ben değil zoologlar söylüyor ) kısa boyunlu canlıların afrikada bodur ağaç bulunmamasından beslenmekte zorlanması, boynu kısa olan hayvanların neslinin tükenmesi ve uzun boyunlu olanların üremeye devam ederek populasyonda çoğunluğa ulaşması ile neticelenen çok uzun asırlar süren bir hadise.
    Maymunun da benzer bir evrimleşme sonucu insansı vasıflar kazanması ve en son bildiğimiz homo sapiens sınıfına dahil olduğuna inanılır. Burada çoğu dinsel temellerde gelip de insanın direk olarak yaratılmış olduğuna inanan insanların savunmalarındaki dayanak nokta neden maymunun zorunluluktan evrimleşmiş olmasına rağmen bütün maymunların insana dönüşmediğidir. Sonuç olarak evrimleşmiş insan ve evrimleşmemiş maymunun aynı zaman içinde bir arada bulunmasının bir temele dayandırılamayacağını düşünürler. Ancak bana göre buradaki kaçırdıkları temel nokta maymunların doğa koşulları gereği zorunluluktan insana dönüşmüş olmamasıdır. Bazı hayvanlar illa ki evrim geçirmek zorunda değildir; bazen sadece farklılaşırlar. Buna örnek olarak da balinaları verebiliriz. Suda yaşayarak akciğer solunumu yapmalarına ve nefes almak için suyun yüzeyine çıkmak zorunda olmalarına rağmen evrimleşerek solungaç solunumu yapabilen hayvanlar olmamışlardır.
    Çoğu insan evrimin canlıyı mükemmeliyete adım atması olarak niteler ki bu kanı aslında yanlıştır. Buna en basit örnek olarak hamamböceklerini verebiliriz. Binyıllar boyunca hiç evrimleşmemiş bu canlı aslında insandan ve bütün canlılardan daha zor doğa koşullarına dayanabilen tek canlıdır. Yüksek radyasyon, 50-60 derecelik hava sıcaklığı, 2-3 yıl boyunca herhangi bir besin veya su kaynağı olmadan yaşaması gibi. Lütfen eksik bilgi varsa uyarın.











  • #3
    savage24 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Ferdi Demircan
    Makina:
    CANON 60D
    Üyelik tarihi
    25.July.2009
    Nereden
    Karabük
    Yaş
    44
    Mesajlar
    589

    Standart

    Evrime inanılmaz. Evrim inanç konusu değildir. Bilimsel bir konudur. Bilim adamı evrime inanamaz. Evrim ile ilgili kanıt toplar ve ya bilir ya da bilmez. O yüzden evrimi bize dikte etmeye çalışan bilim adamları da evrimi dinsel yolla çürütmeye çalışanlar da yanlış yoldadır. Bir teoridir ve gün gelecek ya kanıtlanacak yasa olacak ya da çürütülecektir. İnanç ise ayrı bir konudur. Bilimde inanç değil doğrulama-kanıt-bilme vardır. Dinde de kanıtlama değil inanç vardır. Birbirine karıştırmamak gerekir. O yüzden kavramları kullanırken dikkat etmek gerekidir











    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #4
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    Sevgili kardeşlerim hararetli bir tartışma olacak bizim kimseyi üzme veya saygısızlık yapma niyetimiz yok.Herkesin inancına saygılıyız. İnanmayanada saygılıyız.İnanç kişilerin tercihidir.Herkes birbirine saygılı olmak durumunda.Burda canonturk te insanların kendini geliştirmesi bilgisini arttırması,kalitesini yükseltmesi en büyük dileğimdir.Çoğu kimse darwvinst düşünceyi bilmediği halde darwinist olmuş.Sadece bunu açıklamak için yazacağım.Bunu günümüz bilim adamları söylüyor.
    Günümüzde geçersizliği bilimsel bulgularla kesin olarak ortaya konmuş olan Darwin'in evrim teorisine göre, canlılar tek bir sözde ortak atadan geliyordu. Darwin ve takipçileri, birbirinden çok farklı sayısız canlı türünün ortaya çıkışının, çok uzun bir zaman içinde birbirine eklenen küçük değişimlerle olduğunu iddia ediyorlardı. Teorinin bilim dışı iddialarına göre, kör tesadüfler ilk önce tek hücreli canlıyı meydana getirmişti. Yine tesadüflerle oluşan ve birleşmeye karar veren hücreler daha sonra, milyonlarca yıl içinde önce omurgasız deniz canlılarına, sonra balıklara dönüşmüşlerdi. Balıklar ise bir müddet sonra karaya çıkarak sürüngenleri oluşturmuşlardı. Kuşlar ve memeliler de sözde sürüngenlerden evrimleşmişlerdi.
    Eğer bu iddia doğru olsaydı, tarihte, farklı canlı türlerini birbirine bağlayacak çok sayıda "ara tür" yaşamış olması gerekirdi. Örneğin sürüngenler eğer gerçekten kuşlara evrimleşselerdi, tarihte milyarlarca yarı kuşyarı sürüngen canlının yaşamış olması gerekirdi. Aynı şekilde yarı omurgasız yarı balık, yarı balık yarı sürüngen birçok ara canlı daha var olmalıydı. Ve bu ara canlılar, henüz tamamlanmamış, eksik organlara ve yapılara sahip olmalıydı. Üstelik eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışsa, bunların sayılarının ve türlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması, fosillerine de dünyanın dört bir yanında rastlanması gerekirdi.
    Darwin bu hayali canlılara "ara geçiş formları" adını verdi. Teorisini ispatlamak içinse, bu ara geçiş formlarının kalıntılarının fosil kayıtlarında mutlaka bulunması gerektiğini biliyordu. Darwin, neden birçok ara geçiş formu olması gerektiğini şöyle açıklamıştı:

    Tüm yaşayan türler ,her cinsin atasıyla birlikte, bugün yaşamakta olan türlerin evcil ve vahşi varyasyonları arasındaki farktan daha büyük olmayan farklarla bağlantılı olmalıdırlar.
    Darwin'in kastettiği şudur: Günümüzde yaşayan bir canlı türünün varyasyonları (örneğin cins bir köpek ile bir sokak köpeği) arasında ne kadar az fark varsa, hayali evrim süreci içinde birbirini izlediği iddia edilen "ata" ve "torun"lar arasında da o kadar az fark olmalıdır. Dolayısıyla, Darwin'in de belirttiği gibi evrim, eğer gerçekten var olsaydı, "çok küçük kademeli değişimlerle" ilerleyecekti. Mutasyona uğrayan bir canlıdaki değişiklik çok küçük olacaktı. Ayakların kanatlara, solungaçların akciğerlere, yüzgeçlerin ayaklara dönüşmesi gibi büyük değişimlerin meydana gelebilmesi için ise, milyonlarca küçük değişimin yine milyonlarca yıl içinde birikmesi gerekecekti. Bu süreç ise, milyonlarca ara form oluşmasına neden olacaktı.Yaşayan veya soyu tükenmiş tüm türler arasındaki ara ve geçiş bağlantılarının sayısı inanılmaz derecede büyük olmalıdır.
    Darwin, bu ara formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının da farkındaydı. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu görüyordu. Bu yüzden, kitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
    Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır











  • #5
    mylstrat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    levent
    Makina:
    Canon 7d
    Üyelik tarihi
    20.March.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    51

    Standart

    Darwin'i araştırmaları için alkışlamak gerekir.











  • #6
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    150 yıldır yapılan fosil araştırmaları, Darwin'in ve onu izleyen evrimcilerin boş yere umutlandıklarını göstermiş ve bir tek ara geçiş formuna ait fosil bulunamamıştır.
    Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden paleontolog Niles Eldredge ve antropolog Ian Tattersall fosil kayıtlarının canlılık tarihini anlamak için yeterli olduğunu ve bu kayıtların evrim teorisini hiçbir şekilde desteklemediğini şöyle açıklarlar:
    Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.
    Yaşamın gerçek tarihini fosil kayıtlarında görmek mümkündür ve bu tarihte ara geçiş formları yoktur. Başka bilim adamları da ara geçiş formlarının bulunmadığını kabul etmektedirler. Örneğin Indiana Moleküler Biyoloji Enstitüsü Müdürü Rudolf A. Raff ve Indiana Üniversitesi'nden araştırmacı Thomas C. Kaufmann şöyle demektedir:

    Dünyanın dört bir yanından sürekli yeni fosil örnekleri elde edilmektedir. Bugüne kadar elde edilen fosillerin sayısı yüz milyonu geçmiştir. Bu fosiller, pek çok bilimsel kuruluş ve akademide detaylı incelemeye tabi tutulmaktadır. Tüm bu çalışmalar neticesinde bir tane bile, evrime delil olarak sunulabilecek ara geçiş canlısı fosili bulunmamıştır.

    Fosil türleri arasında ataların ya da ara geçiş formlarının eksikliği, erken metazoan (çok hücreli hayvan) tarihinin garip bir özelliği değildir. Bu boşluklar geneldir ve tüm fosil kayıtları boyunca hakimdir.Fosil kayıtlarında milyarlarca yıl önce yaşamış olan bakterilerin dahi fosilleri korunmuştur. Buna rağmen, hayali ara geçiş formlarına ait tek bir tane bile fosilin bulunamamış olması dikkat çekicidir. Karıncalardan bakterilere, kuşlardan çiçekli bitkilere kadar birçok canlı türünün fosilleri mevcuttur. Soyu tükenmiş canlıların dahi fosilleri o kadar kusursuzca korunmuştur ki, günümüzde görmediğimiz bu canlıların nasıl bir yapıya sahip olduklarını anlamamız mümkün olabilmektedir. Bu kadar zengin fosil kaynaklarının içinde, bir tane dahi ara geçiş formunun bulunmaması ise, fosil kayıtlarının eksikliğini değil, evrim teorisinin geçersizliğini gösterir.
    Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansız gözükmektedir... Her türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan oluşmaya devam etmektedir.
    Harvard Üniversitesi'nden paleontolog Niles Eldredge ise, Darwin'in "Fosil kayıtları yetersiz, ara formları o yüzden bulamıyoruz" iddiasının geçerli olmadığını şöyle açıklamaktadır:
    Tüm deliller, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu sonucun doğru olduğunu göstermektedir: (Fosil kayıtlarında) gördüğümüz boşluklar, hayatın tarihindeki gerçek olayları yansıtmaktadır, bunlar yetersiz bir fosil birikiminin sonucu değildir.
    Çoğu insan, fosil kayıtlarından söz edildiğinde, bu kayıtlarla Darwin'in teorisi arasında olumlu bir bağlantı olduğu şeklinde yanlış bir izlenime kapılmaktadır. Bu yanılgıdan Science dergisindeki bir makalede şöyle bahsedilir:
    Evrimsel biyoloji ve paleontoloji alanlarının dışında kalan çok sayıda iyi eğitimli bilim adamı, ne yazık ki, fosil kayıtlarının Darwinizm'e çok uygun olduğu gibi bir yanlış fikre kapılmıştır. Bu büyük olasılıkla ikincil kaynaklardaki olağanüstü basitleştirmeden kaynaklanmaktadır; alt seviye ders kitapları, yarıpopüler makaleler vs... Öte yandan büyük olasılıkla biraz taraflı düşünce de devreye girmektedir. Darwin'den sonraki yıllarda, onun taraftarları bu yönde (fosiller alanında) gelişmeler elde etmeyi ummuşlardır. Bu gelişmeler elde edilememiş, ama yine de iyimser bir bekleyiş devam etmiş ve bir kısım hayal ürünü fanteziler de ders kitaplarına kadar girmiştir.











  • #7
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    Amerikalı paleontolog S. M. Stanley de, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu bu gerçeğin bilim dünyasına hakim olan Darwinist dogma tarafından nasıl göz ardı edildiğini ve ettirildiğini şöyle anlatır:
    Bilinen fosil kayıtları kademeli evrimle uyumlu değildir ve hiçbir zaman da uyumlu olmamıştır. İlgi çekici olan, birtakım tarihsel koşullar aracılığıyla, bu konudaki muhalefetin gizlenmiş oluşudur... Çoğu paleontolog, ellerindeki kanıtların Darwin'in küçük, yavaş ve kademeli değişikliklerin yeni tür oluşumunu sağladığı yönündeki vurgusuyla çeliştiğini hissetmiştir... ama onların bu düşüncesi susturulmuştur.
    Kompleks canlıların fosillerine rastlanan en eski yeryüzü katmanı, yaşı 543 ila 490 milyon yıl olarak hesaplanan Kambriyen tabakadır. Kambriyen devirden daha eski tabakalarda, tek hücreli canlılar dışında hiçbir canlının fosiline rastlanmaz. Kambriyen devirde ise, birbirinden son derece farklı canlı türleri aniden ortaya çıkar. Deniz anaları, deniz yıldızları, trilobitler, salyangozlar, deniz laleleri, balıklar gibi otuzu aşkın canlı türü bir anda belirir.
    Üstelik aniden ortaya çıkan bu canlılar, evrim teorisinin varsayımlarının tam aksine, basit değil son derece kompleks vücut yapılarına sahiptirler.
    Kambriyen dönemi canlılarının öncesinde, başka hiçbir kompleks canlı yoktur. Kambriyen devri canlıları, hiçbir ataları olmadan, bir anda var olmuşlardır.
    Evrim teorisinin yaşayan en ünlü savunucusu olan İngiliz zoolog Richard Dawkins bu konuda şu itirafı yapar:
    Kambriyen devri canlıları, sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibidirler.
    Bu durum, evrim teorisini kesinlikle geçersiz kılmaktadır. Çünkü Darwin, Türlerin Kökeni adlı kitabında şöyle yazmıştır:
    Eğer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tür gerçekten yaşama bir anda ve birlikte başlamışsa, bu, doğal seleksiyonla ortak atadan evrimleşme teorime öldürücü bir darbe olurdu.
    Darwin'in korktuğu bu öldürücü darbe, fosil kayıtlarının henüz başlangıcında Kambriyen devirden gelmiştir.
    Evrimci paleontolog Mark Czarnecki, bu gerçeği şöyle itiraf eder:
    Teoriyi ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar... Ve bu beklenmedik durum, türlerin Allah tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı görüşü desteklemektedir.

    500 milyon yıllık deniz yıldızı şimdikilerle aynı

    300 milyon yıllık eğrelti otu şimdikilerle aynı

    355 milyon yıllık örümcek günümüzdekilerle aynı

    50 milyon yıllık balık iskeleti balıkların evrim geçirmediğini ispat ediyor.










    Konu yıldırım beyazıt tarafından (27.March.2010 Saat 20:07 ) değiştirilmiştir.

  • #8
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Scientists Decode Majority of Neanderthal Man's Genome | Science & Technology | Deutsche Welle | 13.02.2009

    How Neanderthals met a grisly fate: devoured by humans | Science | The Observer

    Neanderthal fossil found in North Sea - UPI.com


    Allah yarattı olayına hiç mi hiç girmek istemiyorum. Zira evrim teorisini aynı sizin şeklinizde eğrelti otuyla anlatmaya çalışan birkaç insan kurani kerim falan derken bir yandan da 500 bin yıllık eğrelti otu fosili diyerek kendilerini komik duruma düşürüyorlar.










    Konu boot_sector tarafından (27.March.2010 Saat 21:02 ) değiştirilmiştir.

  • #9
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Bu da insan evrimleşmemiştir diyenlere Cleveland Doğal Tarih Müzesi'nden gelsin.

    Buradan yakın











  • #10
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    Sevgili koray benim acelem yok yavaş yavaş yazacağımki, insanlar bilgilensin.bak insanları nasıl kandırmışlar.Bugünlük bu kadar yeter.

    Ünlü bir doktor ve aynı zamanda da amatör bir paleontolog olan Charles Dawson, 1912 yılında, İngiltere'de Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ve bir kafatası parçası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemiği maymun çenesine benzemesine rağmen, dişler ve kafatası insanınkilere benziyordu. Ele geçirilen fosillere "Piltdown Adamı" adı verildi, 500 bin yıllık bir tarih biçildi ve fosil insanın hayali evrimine en önemli delil olarak İngiltere'deki British Museum'da sergilenmeye başladı. 40 yılı aşkın bir süre boyunca hakkında birçok bilimsel makaleler yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı. Dünyanın farklı üniversitelerinden 500'ü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine doktora tezi hazırladı.
    1949'da ise British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme yöntemi olan "flor testi" metodunu, bazı eski fosiller üzerinde denemek istedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir deneme yapıldı. Yapılan testte Piltdown Adamı'nın çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu, çene kemiğinin toprağın altında birkaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu. Az miktarda flor içeren kafatası ise sadece birkaç bin yıllık olmalıydı.
    Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak aşındırıldığı, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların da çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı.
    Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekarlık 1953 yılında kesin olarak ilan edildi. Kafatası 500 yıl yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti! Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti. Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu.



    Evrimci biyolog Keith Steward Thomson, Piltdown Adamı ile ilgili bu büyük yalanı, [1912 yılındaki Piltdown Adamı sahtekarlığı, tüm bilimsel sahtekarlıkların en başarılı ve en haincelerinden biridir dedi]
    Evrimci antropoloji profesörü Pat Shipman bu büyük aldatmacanın etkisini şu şekilde tarif ediyordu:
    [Keşfi 1912 yılında açıklanan Piltdown fosilleri, bu kalıntıların hileyle yerleştirilmiş, değiştirilmiş bir sahtekarlık olduğunun anlaşılmasına yani 1953 yılına kadar, paleoantropolojinin en büyük beyinlerinin pek çoğunu aldattı.]
    Gazeteci, yazar ve filozof Malcolm Muggeridge ise Piltdown Adamı fosili gibi sahtekarlıklarla ayakta tutulmaya çalışılan Darwinizm'in tüm insanlığı düşürdüğü durumu şu sözlerle tarif ediyordu:
    Evrim teorisinin, özellikle de onun uygulandığı alanların, gelecekte tarih kitaplarındaki en büyük espri konularından biri olarak yerini alacağına ikna oldum. Gelecek nesiller, oldukça zayıf ve şüpheli hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul edilebilmesini şaşkınlıkla karşılayacaklardır...
    500 akedemisyen doktora yapmış bu kafatasıyla,haberin olsun.

    .










    Konu yıldırım beyazıt tarafından (27.March.2010 Saat 22:28 ) değiştirilmiştir.

  • #11
    mylstrat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    levent
    Makina:
    Canon 7d
    Üyelik tarihi
    20.March.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    51

    Standart

    adnan hocacılar tv de aynı şeyi savundular.
    sımdı fotograf forumlarına tasındı.
    bilimin dili sanırım korkaklara zor geliyor.











  • #12
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    500 akademisyen bu konuda zaten tez yazabilir başka da birşey yapamaz. Şimdi sizin şöyle yanlış bir tavrınız var. Oradan buradan evrim teoremini çürütmek diyerek google dan bakıp buraya yazarsanız ben bunu pozitif bir yaklaşım olarak benimseyemem. Öncelikli olarak en basit kısmını düzeltmek durumundayım. Flor testi oldukça eski bir yöntem olup şu andaki mikroskop sistemleri ( elektron mikroskobu da dahil) ile kesinlikle boy ölçüşebilecek bir test yöntemi değildir. Birisi oraya kafasına göre bir kemik koymuş olabilir ve bunu bilim dünyasına yutturmuş bile olabilir. Ancak bu evrim teorisini çürütmez. Son yolladığım Cleveland Doğal Tarih Müzesi'ndeki kafatasına karbon testi yapılmış ve fosilin yaşı +-500 yıl olarak bulunmuştur. Bunun üzerine hala ama 60 yıl önce şöyle olmuştu diye savunmak çocukça bir tavırdan ileri gidemez. Lütfen bundan sonra yazacağınız yazılar copy paste ten ziyade daha önce "gerçekten" okuduğunuz ve sentez ettiğiniz kaynakların birikimi olsun. Karbon testi yapılmış bu kafatasına atabileceğiniz tek çamur "ama bu fosil 100.000 yıllık değil 99.500 yıllık gibi birşey olabilir.
    Levent arkadaşım sana görüş olarak katılmakla birlikte tavrını pek tasvip edemeyeceğim. Eğer karşındaki insanın görüşünü çürüteceksen çürütürsün. Şöyle böyle diyerek konuşmak sadece ortamı gerer. Herkese saygılar.











  • #13
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Benim merak ettiğim, yıldırım beyazıt arkadaşım, sizin insanların nereden geldiğine inandığınız. Bu konuyu da açıklığa kavuşturursanız çok sevinirim. Umarım bana islamdan ya da en çok takip edilen 4 büyük dinden birisinden bahsetmezsiniz. Zira eski büyük ahitten beri bütün dini kitaplarda yazan dünyanın yaşına inanıp da 500 milyon yıllık deniz yıldızı fosilini kanıt olarak sunmak abesle iştigal olur.











  • #14
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Bir zahmet yıldırım beyazıt arkadaşım Richard Dawkins in o itiraf konuşmasını nerede yaptığını da bana bir yollayıverin. Kaynak sunmak güzel birşeydir.
    Son olarak buyrun Richard Dawkins'in kendi ağzından Türkiye'deki benzer zihniyetin kendisine aldığı tavır:
    Link

    İngilizcesi olmayanlar için kısaca olay şundan ibaret. Türkiye bu beyefendinin sitesini yasaklamıştır. Ayrıca Harun Yahya'nın Yaratılış Atlası isimli kitabının devlet ve başkaları tarafından finanse edilerek öğretmenlere ücretsiz dağıtılmasından bahsediyor ki, 10.000 adet kuşe en kaliteli kağıda basılmış 740 sayfalık kitabın devlete maliyetini siz tahmin edin. Adnan Oktar ve diğer yaratılışçılar ise müzeden evrimin kanıtı niteliğindeki fosili satın almak istedi ve bunun karşılığında teklif edilen şu anın parası ile 10 trilyon Türk Lirası. Yani 4.4 trilyon İngiliz Sterlini. Bu miktar Türkiye'nin gayri safi milli hasılasının 36 katı, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Çin'in gayri safi milli hasılarının toplamından daha fazla. Aynı zamanda Bill Gates'in toplam servetinin13 katı. Richard amcamız da bu arkadaş öğle yemeği paralarını besbelli biriktiriyormuş diyor Gerisini siz düşünün.










    Konu boot_sector tarafından (27.March.2010 Saat 23:31 ) değiştirilmiştir.

  • #15
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Bu arada deniz yılızı evrimleşmemiş kanıtına çok güldüm. Deniz yıldızının bir kolunu kopardığınızda yerine yenisi çıkıyor. Daha nereye evrimleşecek onu merak ediyorum.
    İyi güldüm akşam akşam. Gösterdiğiniz fotoğrafların bir kısmı son yolladığım videoda mevcut(açıklamalarıyla birlikte). Bilimsel kaynak okuduğunuzu tahmin ettiğim için ingilizceyi iyi bildiğinizi tahmin ediyorum.











  • #16
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    Sevgili koray ben kendi halimde bir insanım hiçbir grup yada kişiyle bağlantım yoktur. Biz sadece doğruları arıyoruz.Bazıları dine küfrediyor.kendilerine cavap verirsem iş kötüye gidecek.Richard davkins,e bakabilirsin.Kaynak doğru.Sanırım yaptığı itirafa pişman oldu. Çünkü kendisi koyu evrimcidir.Bundan sonra bilim adamlarının sözlerinin altına kaynağı yazacağım.

    Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, London: W. W. Norton 1986, p. 229
    Türkiyede daha önce çernobil faciasından sonra çayı için radyosyon yok dendi.Aslında çayda radyosyon olduğu sonra anlaşıldı.Amerikalıların aya çıkma görüntülerinin sahte olduğu ortaya atıldı.En son bilim adamlarının domuz gribi vakasında halkı yanıltıkları ortaya çıktı.Şimdi kendimize soralım bilim adamları kendi çıkarları için bilimi kullanırmı.Hepimizin bildiği eskiden beri bilim üzerinde kilisenin baskısı olduğudur.Bilim belkide bu yüzden yeni hayali dogmalar çıkarmaktatır.Kendilerine yaratılışçı adı verilen bilim adamlarının senin dediğin gibi tevrat tan esinlenerek yaptığı insan neslinin 6000 yıl olduğu yönündeki söylemleri yanlış çıkmıştır.Fakat körü körüne kiliseyi işin içine sokmayalım diye evrimci yapılan fantazi söylemlerde boştur.
    Evrim teorisini desteklemek uğruna yapılan tüm bu bilimsel sahtekarlıklar ya da ön yargılı değerlendirmeler, bu teorinin bilimsel bir açıklamadan ziyade, bir tür ideoloji olduğunu göstermektedir. Her ideolojinin olduğu gibi, bu ideolojinin de fanatik taraftarları vardır ve bunlar evrimi her ne pahasına olursa olsun ispatlama çabası içindedirler. Ya da teoriye o denli dogmatik bir biçimde bağlanmışlardır ki, ellerine geçen her bulguyu, evrimle hiçbir ilgisi olmasa da, teorinin büyük bir kanıtı olarak algılamaktadırlar. Bu kuşkusuz bilim adına üzücü bir tablodur; çünkü bilim dünyasının temelsiz bir dogma uğruna yanlış yönlendirildiğini gösterir.
    Özellikle son 20-30 senedir evrim teorisini reddeden dünya çapında bilim adamları vardır. Bunların evrimin bilimsel geçersizliğini çok net biçimde ortaya koyan sayısız araştırmaları ve eserleri bulunmaktadır. Bunlar felsefeci ya da din adamı değil, Amerika, Almanya, İngiltere, Avustralya gibi ülkelerden biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, anatomi, paleontoloji gibi bilim dallarında uzman, yıllarını bu konuya sarf etmiş akademik kariyer sahibi bilim adamlarıdır.
    İskandinav bilim adamı Søren Løvtrup ise, Darwinism: The Refutation of a Myth adlı kitabında bu konuda şöyle demektedir:
    Sanırım herkes, bir bilim dalının tamamının yanlış bir teoriye bağımlı hale gelmesinin çok büyük bir şanssızlık olacağını kabul edecektir. Ancak biyolojide yaşanan şey tam da budur: Uzun bir zamandır insanlar evrimsel konuları Darwinist kavramlarla tartışıyor, "adaptasyon", "seleksiyon basıncı" ya da "doğal seleksiyon" gibi kavramlarla. Sonra da bu tartışmalarla doğal olayların açıklanmasına katkıda bulunduklarını sanıyorlar. Ama gerçekte hiçbir katkı sağlamıyorlar... İnanıyorum ki, Darwinizm efsanesi bir gün bilim tarihindeki en büyük aldanış olarak tanımlanacaktır
    Kaynak Søren Løvtrup, Darwinism: The Refutation of A Myth, New York: Croom Helm, 1987, s. 422










    Konu yıldırım beyazıt tarafından (28.March.2010 Saat 15:48 ) değiştirilmiştir.

  • #17
    boot_sector - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Koray Soyadılazımdeğil
    Makina:
    Canon EOS 6D WG
    Üyelik tarihi
    20.January.2010
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    394

    Standart

    Şimdi öncelikli olarak tanımın doğru şekli radyosyon değil "radyasyon" dur. Evrim teorisine herkes istediği yakıştırmayı yapabilir zira hala birçok eksiği ve gediği mevcut. Ancak doğal seleksiyona laf söyleyen bilim adamı benim gözümde bilim adamı kesinlikle değildir. Doğal seleksiyon sistemi bakterisinden normal doğada yaşayan büyük canlılara kadar birçok ekolojik türe uygulanmış ve çıkan sonuçlar doğrulanmıştır. Bilmeyen arkadaşlar için şöyle açıklayayım. Doğal seleksiyon doğada güçlü olan canlının hayatta kalabilmesi ve hayatta kalan canlının kendi DNA'sını yavrularına aktarabilmesinden ortaya çıkan doğal seçilim yoludur. Bakteri düzeyindeki sistemi; farklı çeşitlerdeki bakterilerin bir ilaca karşı koyarken sadece bu ilaca bağışıklığı olanların hayatta kalabilmesi, buna ek olarak ürerken kendi DNA'larında halihazırda bulunan bağışıklık enzimlerini yeni canlıya aktararak o ilaca bağışıklığı bulunan canlılar ortaya çıkarabilmesidir. Bunu başka bir şekilde karların olduğu alanda avlanan kurtlara uygulayabilirsiniz. Kutuplarda açık buzullarda sadece beyaz renkli kurtların kendini başarılı şekilde kamufle ederek avlanabilmesi, fakat koyu renkli olan kurtların avları tarafından farkedilmeleri sonucunda açlıktan neslinin tükenmesi dolayısıyla buzul kısımlarında sadece beyaz renkli kurtların kalmasıdır. Aynı şekilde kutuplara yakın kısımların ağaçlık ve ormanlık bölgelerinde ise boz renkli ve siyah kurtların olması ama beyazların barınamaması bu yüzdendir. Bu olaylar evrim teorisinin başlangıç noktası olsa da tamamen başlı başına kanıtlanmış bir teoremdir. Bunu kabul etmemek gerçeklere gözlerini kapatıp "yalan bu, inanmam" demekten farksızdır. Adaptasyon ile ilgili de birkaç şey söyleyerek bitiriyorum. Adaptasyondenilen şey günümüzde çevreden de görebileceğimiz çok basit bir olaydır. Öyle süper makaleler okumaya gerek olmadığı gibi National Geographic kanalını 2 saat aralıksız izleseniz illa ki bir örneğine rastlarsınız. Daha önce belli bir yerde yaşayan bir kuş türünün fosillerine bakıldığında kısa gagalı olduklarını görüp sonra zaman içerisinde gaga boyunun uzadığını farkedebilirsiniz. Bu kuş ağaç kavuklarından karıncalara uzanarak beslenen bir kuş tipidir. Dünya üzerinde en iyi adaptasyonu bulunan canlı insandır. Bunun en büyük kanıtı Norveçten Avustralyaya kadar yaşayan insanların farklarıdır hatta ve de hatta bu kadar büyük farklar bulunan coğrafik şartlarda yaşayabilmeleridir.











  • #18
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    Bugün biyoloji, paleontoloji, genetik, biyokimya, mikrobiyoloji gibi bilim dalları, canlılığın hiçbir şekilde tesadüfler ve doğa şartları sonucunda kendiliğinden meydana gelemeyeceğini kanıtlamıştır.Doğal seleksiyon canlıları evrimleştirmez,onlarayeni özellik kazandırmaz.Sadece bir canlı türüne ait özellikleri güçlendirir.Örneğin denize çok giren, yüzen biri deniz kızı olmaz,fakat bazı kasları güçlenir.

    Uzun yıllar evrim teorisine inanan Nobel ödüllü bilim adamı Francis Crick bile DNA'yı keşfettikten sonra, yaşamın kaynağının rastlantı ve tesadüfler olamayacağını şöyle itiraf etmek zorunda kalmıştır:
    Bugünkü mevcut bilgilerin ışığında dürüst bir adam ancak şunu söyleyebilir: Bir anlamda hayatın kökeni mucizevi bir şekilde ortaya çıkmıştır.
    Kaynak. Francis Crick, Life Itself: It's Origin and Nature, New York, Simon & Schuster, 1981, s. 88
    DNA'nın varlığını ortaya çıkaran çalışmasıyla ünlenerek Nobel ödülü kazanan Francis Crick de yaşamın kaynağını uzayda arayan bilim adamlarındandır. Crick canlılığın yeryüzünde tesadüflerle başlamasının akıl dışı bir düşünce olduğunu fark etmiş, fakat bu sefer de yeryüzündeki canlılığın "dünya dışı" akıllı varlıklar[uzaylılar] tarafından başlatılmış olduğunu iddia etmiştir.

    Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir evrimci olmasına karşın evrim teorisinin tüm iddialarını geçersiz kılan bu açık gerçeği şöyle itiraf eder:
    Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz. Öğrenci iken öğrendiğim bütün evrim hikayelerinin bugün doğru olmadıklarının anlaşılması oldukça önemli..Kaynak. Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, cilt 87, no. 2, Vol. 87, No:2, 1976, s. 132

    Darwinizm'in dünya çapındaki en önemli eleştirmenlerinden biri olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, paleontolojinin ortaya koyduğu bu gerçeğin, Darwinizm'le olan açık çelişkisini şöyle açıklamaktadır:
    Darwinist teori, canlılığın bir tür "giderek genişleyen bir farklılık üçgeni" içinde geliştiğini öngörür. Buna göre canlılık, ilk canlı organizmadan ya da ilk havyan türünden başlayarak, giderek farklılaşmış ve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksek kategorilerini oluşturmuş olmalıdır. Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte başaşağı durduğunu göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda hep birlikte vardır, sonra giderek sayıları azalır.kaynak.Phillip E. Johnson, "Darwinism's Rules of Reasoning", Darwinism: Science or Philosophy, Foundation for Thought and Ethics, 1994, s. 12

    Fosiller de canlılığın evrim süreciyle ortaya çıkmadığı tekrar tekrar vurgulanmıştır.Yeni bulunabilecek fosillerin bu durumu değiştirebilmesi ihtimalinin olmadığı, Harvard Üniversitesinden ünlü paleontolog Niles Eldredge tarafından şöyle açıklanmaktadır:
    Tüm deliller, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu sonucun doğru olduğunu göstermektedir: (Fosil kayıtlarında) gördüğümüz boşluklar, hayatın tarihindeki gerçek olayları yansıtmaktadır, bunlar yetersiz bir fosil birikiminin sonucu değildir.kaynak. N. Eldredge and I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, s. 59

    Evrimciler bir canlı türünün mutasyon ve doğal seleksiyonla bir diğer canlıya dönüştüğünü iddia ederler. Bu konuda yapılan bütün araştırmalar her iki mekanizmanın da hiçbir evrimleştirici özelliğinin olmadığını göstermiştir.
    Bilimsel veriler maddenin böyle bir yeteneği olmadığını göstermektedir. Bu konuda ünlü bir isim, bilime olan katkıları nedeniyle İngiliz hükümetinden "Sir" ünvanı almış astronom ve matematikçi Prof. Fred Hoyle şu yorumu yapıyor:
    Eğer gerçekten maddenin içinde, onu yaşama doğru iten bir iç-prensip olsaydı, bunun bir laboratuvarda kolaylıkla gösterilebilmesi gerekirdi. Örneğin bir araştırmacı, ilkel çorbayı temsil eden bir yüzme havuzunu deney için kullanabilirdi. Böyle bir havuzu istediğiniz her türlü cansız kimyasalla doldurun. Ona istediğiniz her türlü gazı pompalayın, ya da üzerine istediğiniz her türlü radyasyonu verin. Bu deneyi bir yıl boyunca sürdürün ve (hayat için gerekli olan) 2000 enzimden kaç tanesinin sentezlendiğini kontrol edin. Ben size cevabı şimdiden vereyim ve böylece bu deneyle zamanınızı harcamayın: Kesinlikle hiçbir şey bulamazsınız, belki oluşacak birkaç amino asit ve diğer basit kimyasal maddeler dışında.Kaynak.Fred Hoyle, The Intelligent Universe, New York: Holt, Rinehard & Winston, 1983, s. 256

    Pierre Paul Grassé (Fransız Bilimler Akademisi Eski Başkanı, Evolution of Living Organisms (Canlı Organizmaların Evrimi) isimli kitabın yazarı): Bugün, bizim görevimiz, bizden daha önce baş gösteren ve basit, anlaşılır ve açıklanmış bir olgu olarak kabul edilen evrim mitolojisini yıkmaktır. Hile (aldatma) bazen bilinçsiz olur, ama her zaman değil, çünkü bazı insanlar, tarafgirlikleri nedeniyle, amaçlı olarak gerçeği görmezden gelirler ve inançlarının yetersizliğini ve yanlışlığını kabul etmeyi reddederler.bugüne dek, canlıların genetik bilgisini geliştiren tek bir mutasyon bile gözlemlenememiştir. Bu nedenle Fransız Bilimler Akademisi Eski Başkanı Pierre-Paul Grassé, "ne kadar çok sayıda olursa olsunlar, mutasyonlar herhangi bir evrim meydana getirmezler" demektedir.Kaynak.Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s.8

    Dr. Albert Fleischman (Zoolog):
    Çöküşte olan Darwin'in teorisi doğa aleminde ispatlanması gereken tek gerçek değildir. Bilimsel araştırmaların bir sonucu değildir, ama kesin olarak hayal gücünün bir ürünüdür.kaynak.SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland,











  • #19
    yıldırım beyazıt
    Guest

    Standart

    Evrimciler canlılığın mutasyonlar sonucunda evrimleştiğini iddia ederken mutasyonların %99'unun canlılara zarar verdiğini düşünmezler.
    Radyasyon ve mutasyon uzmanı James F. Crow
    Bir televizyonun devrelerinde meydana gelecek bir rastlantısal değişimin görüntüyü geliştirmeyeceği gibi, hayatı oluşturan ve yüksek seviyede entegre olmuş kimyasal işlemler sisteminde meydana gelecek bir değişimin de yaşamı zarara uğratacağı kesindir.Kaynak.James Crow, "Genetic Effects of Radiation," Bulletin of Atomic Sciences, 14 (1958), 19-20
    Evrimci biyolog Richard Dawkins,ten bir itiraf daha.Hayvanlar aceleyle bir araya getirilmiş, geçmişten yamalanarak gelmiş, kabaca düzenlenerek hantallaşmış gülünç canavarlar olmalıydılar. Fakat avlanmakta olan bir çitanın son derece zarif hareketlerini, dağ kırlangıcının aerodinamik güzelliğini veya yaprak görünümlü böceğin aldatıcı detaylarına yönlendirdiğimiz merak dolu dikkatimizi bu beklentimiz ile nasıl bağdaştırabiliriz.Kaynak.Richard Dawkins, The Extended Phenotype, Oxford University Press, 1999, s. 40

    Evrimci paleontolog Stephen Jay Gould.tan itiraf
    İnsan vücudunun ya da beyninin son 100,000 yıl içerisinde herhangi bir değişikliğe uğradığını gösteren tek bir delil yoktur. Bu başarılı ve yaygın türler için standart sayılan stasis hadisesidir, fakat (genellikle yanlış anlaşıldığı üzere) sürekli ve kademeli değişim beklentisine karşı üretilmiş garip bir istisna değildir. Bundan on beş bin yıl kadar önce Lascaux ve Altamira mağaralarında resimler çizen Cro-Magnon insanları bizleriz .bu eserlerin hayret verici zenginliği ve güzelliği de, Picasso'nun kendisiyle tıpatıp aynı beyne sahip atalarından zihinsel olarak daha ileri olmadığını çok açık sebeplerle ve sezgilerle ortaya koyuyor.Kaynak. Stephen Jay Gould, Life's Grandeur, Vintage, Londra, 1996, s. 220
    Gene paleontolog Stephen Jay Gould bir itiraf,Darwinci evrim, doğal seleksiyon denilen dolaylı ve sonuç vermeyen bir mekanizmayla çalışır.Kaynak Stephen Jay Gould, Life's Grandeur, Vintage, Londra, 1996, s. 221
    Bir başka evrimci paleontolog Mark Czarnecki ise şu yorumu yapar:Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin yaratıldığını savunan argümana destek sağlamıştır.Kaynak.Mark Czarnecki, "The Revival of the Creationist Crusade", MacLean's, 19 January 1981, s.56

    Avustralya'daki Otega Üniversitesi'nden moleküler biyolog olan Michael Denton, 1985 yılında yayınlanan Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) adlı kitabında, evrim teorisini farklı bilim dallarının ışığı altında incelemiş ve Darwinizm'in canlılığı açıklamaktan uzak olduğu sonucuna varmıştır. Ayrıca kitabında evrim teorisi ile bilimsel bulgular karşılaştırıldığında ortaya çok büyük bir çelişki çıktığını; hayatın kökeni, popülasyon genetiği, karşılaştırmalı anatomi, paleontoloji ve biyokimyasal sistemler gibi pek çok farklı alanda, evrim teorisinin "kriz" içinde olduğunu ifade etmiştir.

    ABD çapında çok ünlü bir bilim adamı olan, Indiana Üniversitesi mikrobiyoloji profesörü Carl Fliermans, "kimyasal atıkların bakteriler yoluyla nötralize edilmesi" konusunda Amerikan Savunma Bakanlığı'nın desteklediği araştırmaları yürütmüştür. 5 Temmuz 1998 günü Bilim Araştırma Vakfı'nın düzenlediği "Evrim Teorisi'nin Çöküşü: isimli uluslararası konferansta biyokimyasal düzeydeki evrimci iddiaları cevaplamış ve şöyle demiştir:Modern biyoloji canlıların asla evrimle ortaya çıkmadıklarını ispatlamaktadır.
    Büyük Okyanus'ta Ekvador yakınlarındaki Galapagos Adaları özellikle kuş ve sürüngen türlerinin ağırlıklı olarak bulunduğu, birçok canlı türünün yaşadığı bir bölgedir.İspinozların gagalarının inceliği, uzunluğu veya kısalığı elbette incelenebilir. Ama yalnızca bu incelemeyle tüm canlı türlerinin kökenine; örneğin dev boyutlu balinaların, farklı görünümleriyle fillerin, muhteşem uçuş yeteneği ile sineklerin, kanatlarındaki olağanüstü simetri ile dikkat çeken kelebeklerin, denizaltında yaşayan birbirinden çok farklı balıkların, kabuklu deniz canlılarının, kuşların, sürüngenlerin ve en önemlisi de akıl ve şuur sahibi insanın nasıl var olduğuna yönelik bir çıkarım yapmak, akıl ve bilim yoluyla düşünen insanın benimsemeyeceği bir davranıştır.
    Kanarya sevenler yıllardır kanarya ile ilgili çalışmalar yapmış.renklerini açmış çeşitli ırklar ortaya çıkarmıştır.bende bir kanarya yetiştiricisi olarak derimki. Hiç bir kanarya yetiştiricisi yaklaşık 300 senedir,bir kanaryaya evrim geçirdiğini iddia etmemiştir.kanaryalar kanarya olarak kalmıştır. galapagos ispinozları adadaki 12 farklı tür birbirleriyle eşleştiği halde gene ispinoz olarak kalmıştır.Hepde öyle kalacaktır.











  • #20
    mtugtekin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat TUĞTEKİN
    Üyelik tarihi
    14.November.2009
    Yaş
    52
    Mesajlar
    340

    Standart

    Dört büyük kitaba inanmayan Koray arkadaşım. Acaba onlardan herhangi birini açıp okumuş ve anlamışlığın var mı çok merak ediyorum. Eğer okumadıysan zaten yazdıklarınla abesle iştigal etmiş olduğunu ehemmiyetle dile getirmek isterim.
    Öncelikle belirteyim aşağıda yazdıklarım alıntıdır. Zira bunları yazacak bilgiye sahip değilim olsan zaten profesör olurdum.

    Aşağıda bilimin yakın tarihte kanıtladığı ancak kur'an-ı kerim de o tarihte (M.S 622 ) yazdığını nasıl yadsıyabilirsiniz anlam veremiyorum. O tarihte bu olguları insanlar keşfedip kitap haline getirip din yaptılar ve binlerce yıl sakladılar mı ? Yoksa yüce yaradan'ın bri mucizesi midir ? Bunu açıklayın ?

    DENİZLERİN KARIŞMAMASI
    Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir:

    Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)

    Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
    EVRENİN YÖRÜNGESİ
    Gök cisimlerinin bir başka özelliği de, yörüngelerinin dışında bir de kendi etraflarında dönmeleridir. Kuran'da "Dönüşlü olan göğe andolsun." (Tarık Suresi, 11) ayeti ise tam da bu gerçeğe işaret eder. Elbette, Kuran'ın indirildiği dönemde insanlık, günümüzdeki gibi uzayı milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi. Dolayısıyla uzayın, ayette bildirildiği gibi, "özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış" (Zariyat Suresi, 7) olduğunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansızdı. Ancak o çağda indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de bu gerçek bizlere açıkça haber verilmiştir; çünkü Kuran, Allah'ın sözüdür.

    ATMOSFERİN KATMANLARI

    Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

    Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi... Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 11-12)

    Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı düşünüldüğünde, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

    Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir.19 Kimyasal içerik veya hava sıcaklığı ölçü alınarak yapılan tanımlamalarda, Dünya'nın atmosferi 7 katman olarak belirlenmiştir.20 Bugün halen 48 saatlik hava durumu tahminlerinde kullanılan ve "Limited Fine Mesh Model" (LFMII) olarak adlandırılan atmosfer modeline göre de atmosfer 7 katmandır. Modern jeolojik tanımlamalara göre atmosferin 7 katmanı şu şekilde sıralanmaktadır:

    1- Troposfer
    2- Stratosfer
    3- Mezosfer
    4- Termosfer
    5- Ekzosfer
    6- İyonosfer
    7- Manyetosfer










    Canon EOS 50D |Canon EF 70-200mm f/4 USM L | Canon 50mm f/1,8 II | Canon EF-S 18-55mm f/3.5-5.6 IS | Slik U8000 tripod | Lowepro flipside 200 |

    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • Bu Konu için Etiketler

    Yetkileriniz

    • Konu Acma Yetkiniz Yok
    • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
    •