Benim için dünya binlerce “belki” ile dolu.. Dürüst bir insanım Milena. Esaretin izin verdiği kadar dürüst. Bir şeklimle herkese benzemeyen farklı bir yön var bende. Huzur içinde bir dakika bile çok görülmüştür bana. Her şeyi savaşarak kazanmak mecburiyetindeyim. Sadece geleceğimi değil geçmişimi de kendim yaratmak zorundayım. Dünya sağa dönüyorsa bu ritme uymak için benim sola dönmem gerekiyor. Palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?.. / Kafka - Milena'ya mektuplar...
bir arkadaşım fî tarihte bana şöyle demişti:
"ya, mustafa hocam: ben hayatım boyunca hiç kitap okumadım"
ben de, "iyi ne güzel..." dedim... (tabii bu bir ironiydi)
güzel mi? dedi...
evet dedim, senin yükünü de biz taşıyoruz işte, senin için güzel bir şey bu.... dedim...
bazen yazar arkadaşlarla oturup konuştuğumuz zaman sık sık şunu söylediğimiz olmuştur: dışarıdaki insanlar bizlerden çok daha mutlu...
bu cümleyi iki türlü de okumak mümkün:
1- belki de mutsuz olmalıyız, birileri mutsuz olmalı
2- belki de öyle olmalıyız (cehaletin erdem olduğu sav'ı gibi)
ama bilen insanın isyanları da vardır: "Palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?.." cümlesi gibi...
bakınız bir de böyle bir isyan var (necip fazıl kısakürek'ten) :
"Elimden doğruca, güzelce, iyice bir yazı mı çıkıyor ? İğreniyorum! Hâlâ bu memlekette doğru, güzel ve iyi olanı savunma gayretimden, bu gayretin boşluğunu anlayamamak enayiliğinden iğreniyorum!
Bir hadise oldu mu, kurban gidenlerin ailelerine hep aynı şahıslar ve makamlarca çekilen beylik telgraflardan ve üzüntü laflarından iğreniyorum.
Olanlar ortadayken, hep bugünü yarına erteleyici ve gelmeyecek bir istikbale ısmarlayıcı 'cek' ve 'cak' edatlarından iğreniyorum!
“Istırabımı görmeyen körün suratına tükürmek istiyorum” diyen Fransız şairinin ruh haletiyle, 40 küsur yıldır kısır nesillere tükettiğim nefesten iğreniyorum.
(Perikles) gibi (Attik) Yunan medeniyetinin en haşmetli ve her şeyi tamam cemiyetinde, (Lirik) şiirin babası (Pindaros) şöyle der: 'Meğer bütün bir ömür katırlara saman yerine çiçek sunmuşum! '... Ben de aynı meraret duygusuyla güneşi cepte kaybetmiş bir topluma bu sırrı anlatamamanın sefaletinden iğreniyorum!
Dudaklarla kalbler arasındaki mesafeden, her akşam başına yorganı çeker çekmez uyuyuveren nefs muhasebesi yoksunu eyyamgüder politikacıdan, tecrit kampı ve iman zindanı haline getirdikleri camilere hissizce girip çıkan marka Müslümanlarından iğreniyorum! Gördüğü şeyi nasıl görebildiğini izahtan acizken, gözüyle görmediği için Allah’ı inkar eden maddeciden iğreniyorum!
Posayı cevher sanan kabuk milliyetçisinden, çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı inkılâp sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum!
Hâsılı, dil adına dilden, ev adına elden, vatan adına vatandan ve köy, köylü, şehir, şehirli, gazete, dergi, kitap, mektep, talebe, muallim, polis, memur, kanun, nizam, kadın, erkek, dost, ahbap ne varsa bunların gerçekleri adına hepsinden iğreniyorum!
Ötesi var mı? ...
Ağlayamayan, anlayamayan, içini kanatamayan, yumruğunu sıkamayan insandan, Allahın Kur'anda 'belhüm adal-Hayvandan aşağı' diye andığı iki ayaklılardan iğreniyorum! (17 Mart 1980) "
karışık konular çok uzun yazacağım konular, şimdilik bunları yazayım...