Tarihten dip notları:

1- İmre Tökeli ismi İzmit’te tekrar hatırlanır oldu. Büyükşehir Belediyesi eski kağıt fabrikasının memur evlerinden birini, Seka Park’ta, İmre Tökeli adına anı evi olarak düzenledi.Yaşadığı Aslanbey-Karatepe köyünde anıt yaptırdı. Abdülhamit dönemine kadar bugünkü Hürriyet Caddesi’nin adı ‘İmre Tökeli Caddesi’ idi. Meşrutiyet’ten sonra Hürriyet’ oldu. Türkiye iki Macar milliyetçisine daha ev sahipliği yapmıştır. Biri Rakoçi’dir. 18 yy başında Avusturya’ya ayaklanmış,başarılı olamayınca Osmanlı’ya sığınmıştır. Tekirdağ’da yaşamıştır. Evi müzedir. Diğeri 19 yy’da, metinde adı geçen Zincirli Köprü’yü yaptıran Szeçeni’nin dönemdaşı Kont Kossuth’dur. O da bir süre Kütahya’da yaşamıştır.

2- Cumhuriyet döneminde Türkiye’de misafir olan en bilinen Macar , Bela Bartok’tur. Ünlü klasik müzikçi, Atatürk’ün davetiyle konservatuarı oluşturmak için Ankara’da çalışmıştır. Budapeşte’nin güzel caddelerinden birinin adı Bela Bertok’tur.

3- Türkçede bugün sıkça kullanılan Macarca bir sözcük var:’Varoş’. Varoş Macar dilinde ‘kentin dış mahallesi’ anlamında kullanılıyor; bizde ise ‘gecekondu’ anlamında 70’lerde dilimize girdi.

4- Budapeşte şehir mezarlığında 1.Dünya Savaşında Ruslara karşı açılan Galiçya (Bugünkü Polonya’nın güneyi) cephesinde şehit düşen binlerce Mehmetçikten kalma şehitlik var.

5- Macarlar 1956 yılında Sovyetlere baş kaldırdı.Başbakan İmre Nagy öncülüğündeki ‘Macar İhtilali’ni, Sovyetler kanlı bastırdı. 20 bin kişi öldü.Komunist dönem ülkede 90’da sona erdi.Macarlar o dönemden kalan Sovyetik heykelleri Budapeşte dışında bir parkta sergiliyor;Lenin ve Stalin’in heykelleri ‘Komunist diktatörlüğün hayaletleri’ adıyla tanıtılıyor’…

6- Kanuni Budin’e ilk kez 1526’da Mohaç zaferinden sonra girer. Şehri kendine ‘biat eden’ (bağlanan) Macar kralı Zapolya’ya bırakıp ayrılır.Daha sonra camiye çevrilen Budin Kalesinin görkemli yapısı Mathias kilisesinden aldığı şamdanları İstanbul’a getirir ve Ayasofya’nın mihrabının iki yanına yerleştirir.Kanuni’nin sadrazamı (aynı zamanda damadı) ‘İbrahim Paşa’ (Damat İbrahim Paşa / daha sonra Kanuni tarafından boğdurulur), Budin’den getirdiği Apollon ve Herkül heykellerini Sultanahmet Meydanı’ndaki sarayının önüne koyar. Saray bugün Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Halk, heykelleri benimsemez, sadrazama ‘gavur’ lakabını takar.Devrin şairi Figani sadrazamı şu beyitle yerer: “Bu cihana iki İbrahim geldi; biri put yıktı, biri dikti”..

7- Son bir not ta tıp dünyasından. Budapeşte’nin eski ve Orta Avrupa’nın ünlü tıp fakültesinin adı Semmelweis’tır. Semmelweis 19.yy ortalarında yaşamış Macar hekimidir. O yıllarda henüz ‘mikropları varlığı’ bilinmiyordu. Doğumlar çıplak elle yapılıyordu. ‘Lohusalık humması/puerperal sepsis’ denilen doğum sonrası enfeksiyondan çok sayıda kadın hayatını kaybediyordu. Semmelweis, doğuma girmeden ellerin sabunla yıkanmasının bu hastalığı önleyebileceğini ileri sürdü (1847). Zamanında tam kabul görmese de uygulamayla doğum sonrası bu tür anne ölümlerinin azaldığı görüldü. ‘Mikrop kavramı’, Semmelweis’ten sonra, 1860’larda Pasteur (Pastör) ve Koch tarafından ortaya atılacaktı.