Daha önceden gitmiştim ama burada paylaşmadığımı farkettim. Gezi yazılarımıza devam edeyim istedim.



3 günlük ana şirket kampanyası sonucu Budapeşteye gittik… Özellikle geceleri ışıklandırmalardan dolayı çok güzel görünen bir şehir…

Tabi böyle bir turla gidince fotoğraf yönünden biraz sıkıntı oluyor… Çünkü gittiğimiz yerlerde 10 dakikalık fotoğraf çekme izni verdiler. Bizim milletde öyle yürümeyi fazla gezmeyi sevmiyor galiba en azından grup böyleydi diyebilirim 

İlk gün uçaktan indik ve bavulları otobüse koyarak hemen bir şehir turu… Budapeşte nereden geliyor, Buda tarafını gezdik hızlıca, Peşte tarafını gezdik hızlıca…

İkinci gün Estergon kalesi ve güzel bir yemek, üçüncü gün boş bıraktılar özellikle Peşte tarafını gezdik, küçük bir festivale denk geldik… Kocamaaaaaaaan biralar içtik. Sonrada dönük.

Bazı fotoğrafları otobüsten çekmek zorunda kaldım… Sonuçta kısada olsa bir gezi güncesi bu, çoğu şipşak fotoğraflar mecburiyetten, fotoğraflar bu şekilde bakın lütfen, sanatsal bir yönleri yok yani Amaç paylaşım olsun

Akşamları genellikle cafe, gazino veya özel kluplere dağıldı millet… Son gece bir tanesi Buda diğeri Peşte tarafında olan ve dönüşümlü cumartesileri açılan discoya gittik. Eğlence akşam başlıyor ertesi gün öğlene kadar devam ediyor. 8.000 kişilik bir disco… Müthiş bir eğlence vardı…

Vize isteniyor hatta biraz sorunda çıkarıyorlar sinir oldu bazı kişiler, Hava sıcaklığı gittiğimizde 19 derece falandı ama hava hep kapalıydı... Uçak yaklaşık 2 saat sürüyor...


Kısaca tarihi bilgi :

Macarlarla Akraba mıyız ? Öteden beri Macarlarla akraba olduğumuz söylenir. Türkçe ve Macarca’nın aynı dil grubundan olduğu belirtilir. Akrabalık derecesini bilemiyorum. Tarihçilerin alanına giren bir konu. Ancak akraba olmasak bile Orta Asya’dan bir yakınlık olduğu sanırım doğru. Kendileri ilk krallarının adının Arpad olduğunu söylüyor. Budapeşte’deki ‘Kahramanlar Meydanı’ındaki (Hösek Tere) anıtta yer alan Arpad’ın heykeli Orta Asyalı bir savaşcıya çok benziyor. Atilla çok sık kullanılan Macar ismi. Avrupalılar ‘Macaristan’a ‘Hunların Ülkesi’ anlamına gelen ‘Hungary’ diyor, Macarları da ‘Hungarian’ yani ‘Hunlu’ diye adlandırıyor. Macarlara ‘Macar’ diyen bir kendiler bir de biziz.

Macarca ile Türkçe’nin iki yakın dil olduğunu anlatıla gelir; doğruluk payı nedir, dil bilimcilere sormak gerek. Ancak Macaristan gezim boyunca , Macarca’nın kulağıma gelen ses yapısı, bana Azerice-Farsça’yı andırdı: ‘ü’ler, ‘ş’ler bol miktarda kullanılıyor; ‘menim, menem, mene’ gibi ekler çok.. ‘Akrabalık’ var diye anlaşabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz . Ama kaldığım otelin danışmasındaki görevli genç adam, pasaportuma bakıp Türk olduğumu görünce bana ilk söylediği aynen şu cümle oldu “ Bir küçük elma “ ne demek?.. Bu cümle her iki dilde de aynı anlamda kullanıyor. Ayrıca “ şapka, lamba, kapu, elma/alma” gibi onlarca ortak sözcük var ama bunlar Orta Asya’dan değil, Osmanlı’dan kalma…

Avusturya İmparatorluğu, Osmanlı, Almanya, Rusya hegomonyasında kalmış çok uzun süre… 1989 da da özgürlüğünü ilan etmiş.. 2004 de ise Avrupa Birliğine girmiş Macaristan..



Budapeşteye dönelim..

Oldukça büyük bir alana yayılmış bi şehir Budapeşte ve 2 milyon insan yaşıyor… Ama ulaşımdaki bu avantaj yüzünden insanları belli noktalar dışında kalabalık olarak görmeniz pek mümkün değil… Birde discoda gördük kalabalığı 
Budapeşte iki bölümden oluşuyor. Buda ve Peşte… Buda nispeden dağlık ve Budin kalesinin bulunduğu bölüm, Peşte ise dümdüz bir alan…

Bu iki alanı 8 tane köprü bağlıyor…

Bu köprülerden ilki

Zincirli Köprü…. Köprünün asıl adı : “ Szechenyi (Zeçenyi) Köprüsü”. Adını, köprüyü yaptıran Macar Kontu’dan alıyor. Tuna üzerindeki ilk asma köprü. Yapım yılı 1849. Her iki başta aslan heykelleri duruyor; her iki yakadan zincirlerle denge sağlanıyor. Kont Zeçenyi, Macaristan’ın Avusturya’dan bağımsızlığını savunuyor.Tutuklanıyor, gözaltında intihar etti deniyor!. Oğlu Ödön Avusturyalılardan kaçıp İstanbul’a sığınıyor. “ Zeçenyi Paşa” adı altında İstanbul İtfaiyesi’nin başına geçiyor.
Çeşitli dönem ve tarzlarda inşa edilmiş klişe ve eski yapıların bulunduğu Buda parçasındaki kaleden diğer tarafı seyrederken, gözünüze ilk çarpan Tuna’yı birleştiren inci gibi işlenmiş köprüler, parlamento ve opera binası oluyor. Tuna nehri üzerindeki küçücük adayı görünce, bir uçtan diğerine sıçrayarak gidebilecekmiş hissine kapılıyor ve bu oyunu bir an önce başlatmak istiyorsunuz ama, Buda’nın naftalinli tarih kokusu sizin peşinizi bırakmıyor.

Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’ndan kalma devasa heykellerin yanı sıra, ara sokaklara serpilmiş küçük el sanatları galerileri, antikacılar ve kaleden yükselen keman sesi, öte yanda yani Peşte’de yapacağınız gezintiyi geciktiriyor.

Peşte biraz İstanbul, hatta Budapeşte biraz İstanbul gibi. Peşte’de tarlabaşını andıran daha yenilenmemiş, pek yenilenme hevesi de olmayan gri tarihi binaların arasından hayat olanca hızıyla akıyor. Binaların tozu alınmadığı gibi, insanların yüzündeki sempati de, sosyalist sistemin çökmesinin ardından şehre iyice yerleşen kapitalizme rağmen silinmemiş. Gece hayatı da kapitalizmin tüketim çılgınlığına hala yenik düşmemiş diyebiliriz, hani bizim bildiğimiz bar ve klüplere fazla rastlamıyorsunuz….

Ha! bu arada Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan bir metro hattı da Tuna nehri içinden geçiyor ve duraklar İstanbul metrosunun derinliğini hiç mi hiç aratmıyor. Bu şehre pazar ekonomisi daha tek partili dönemdeyken geldi ve bütün ülkeye yavaş yavaş, sancısız bir biçimde yayılmış… Hatta fazla yayılmış çünkü oldukça pahalı bir şehir...

Çok fazla tarih bilgisini buraya yazmaya gerek yok çünkü internette bolca bilgi var.. Ama bu ülkeyi 145 yıl yönettiğimizi bilmek önemli… O yüzden tarihlerinde ciddi bir Osmanlı izi var.. Avusturya ve Almanya, Rusyanın izleri var… Özellikle yapılarda bu izler ciddi ortaya çıkıyor… Bu insanlarda da dikkat çekici… Yani bu izler Macar ırkınıda etkilemiş durumda…

Ama güzelleri başka bir güzel   

Yerleşik bir toplum oldukları için özellikle evlerine çok özen gösteriyorlar. Bir iki kasabada durduk alışveriş için, bazılarını yolda giderken gördük mimari yönünden çok çok iyiler…

Budapeşte’ye gittiğinizde karmaşık bir kimlikle karşılaşacaksınız diyordu bazı yazılar gerçekten doğruymuş…. Bir tarafta batının lüksünü, diğer bir yandan da basit gelenekleri seyredebiliyorsunuz.. Sakin bir yaşam var… Bir tarafta evlere, dükkanlara bakıyorsunuz eh işte, bir yandan insanlara bakıyorsunuz gerçekten batının lüksü her yerde…

Çok sayıda müzesi, görkemli yapıları, 1300’e yakın kaplıcası ile Budapeşte tam anlamıyla bir kültür ve sağlık şehri... Şehir Tuna nehri tarafından Buda ve Peşte olarak ikiye bölünmüş...

Buda tarafında bulunan, "Kale Dağı’na" çıktığınızda mükemmel bir manzara ile karşılaşacaksınız! Bazı fotoğraflar ekleyelim fikir versin diye…
Kale Dağı denince öyle dağ falan beklemeyin zaten burası genellikle düz bir alan ova yani.. O yüzden her yerde bolca bisikletli görebiliyorsunuz. Bizim tepe dediğimiz yerlere onlar dağ diyor. Burasıda sanırım en yüksek yeri…

Otobüsten çekildi... Cam lekeleri olabilir