Emanet odasına yaklaştık niko,oraya bakan yetkiliyi aramaya gitti,yaklaşık bir on beş dakika bekledim kapıdan,sonunda geldi kırmızı suratlı anlının ortasında mor bir et beni olan emenet odası görevlisi,sivil giyimli 50 yaşlarında bir dayı.

Binadaki diğer kapılardan farklı olarak gri antipas boyalı demir bir kapınin üzerinde asma bir kilit var,CCCP döneminde kalma bu iri ve sağlam yapılı kilidi dayım cebinden çıkardığı yaprak desenli tutacağı olan anahtarla açtı,aman ne güzel eşyalarıma kavuşacağım diyerek seviniyorum.

Odanın içerisinde duvarlara dayalı depo rafları var yine kapının renginde antipas boyalı,raflarda çeşitli eşyalar var,birazda binadaki fazla malların konduğu bir depoya benziyor,fazla ekmek sepetleri sürahiler bardaklar sandelyeler vs.

Evat fotoğraf makinemin çantası ve eşyalarımı koyduğum diğer çantam üst üste duruyorlar,dayı bunlardı herhalde diyerek çantalarımı almamı söyledi,çantalarım dehşet derecede karıştırılmış,fotoğraf makinemin olduğu çantanın cep fermuarları açık lensleri silmek için kullandığım 3-4 gözlük bezi tıkıştırılmış bir yerlere perişan halde açıkcası.

Hemen lenslerime baktım hepsi yerinde ve torbalarında duruyorlar,makinemi inceledim hiç ellenmemiş temiz,bir oh çektim

Diğer eşyalarımın olduğu çantada üçüncü dünya savaşı çıkmış durumda fermuarlar açık tüm eşyalarım çorba gibi karışmış.

Ve tüm aramalarıma rağmen HTC HD desire telefonum ortalarda yok,adaptörüyle beraber terki diyar eylemiş,tabi bastım yaygarayı,görevli dayı bana geldiğinde bu çantalar bu durumdaydı ben ellemedim dedi,buda tutanağı diyerek bana gürcü dilinde yazılmış ve katlanmış bir kağıt çıkardı cebinden.

kağıdı yere fırlattım,niko bu işle yetkili şahısla görüşmek isterim dedim,niko ok dedi,sinirliyim sim kartım,tel rehberim ve gerekli birçok bilgi telefondaydı,sevincin yerini yavaş yavaş öfke almaya başladı,niko önde çantalar sırtımda arkasında ben hızlıca koridoru adımladık.
Bir odanın önünde duran niko kapıya tıkladı,içeride bir hanım sesi geeel dedi,içeri girdik demir bir sandelyede oturan genç bir hanım ve önünde kare parlak beyaz formikadan bir masa,ve önünde gürcü bayrağı desenli bir çay kupası,daha önce hiç görmediğim bir kadın gürcü dilinde konuştular niko ile,kadın bana döndü yine gürcü dilinde bir şeyler dedi,niko benim için rustur gürcü değil dedi,kadın rusca konuşarak havaalanında bize geldiğinde bu şekildeydi,bizde aldığımız gibi koyduk oraya,halbuki eşyalarımın olduğu çanta ben t-shirt alırken bu durumda değildi.

İşin rengi belli olmaya başlamıştı,her kimle konuşursak konuşalım eşyaları bir öncekinin bu şekilde getirdiğini söylüyordu.

Sinirim yatışmadı ama bunu arayıp bulmak zor olacak onu anladım,kime ne anlatasın kime ne diyesin bal gibi çalınmış telefon,kadın dudaklarını büzmüş gözlerini hafiften ayırmış başını iki yana yavaşca sallıyor üzgünüm bir şey yapamam der gibi.

Niko istersen havaalanındaki görevliyi arayalım o ne diyecek ve eşyaları getiren adamıda bulursak kimden aldığını söylerse vıdı vıdı vıdı artık dinlememeye başladım,ok niko bırak telefonu ben gidiyorum herşey için sağol dedim,niko üzgünüm dedi keşke kaybolmasaydı telefonunuz falan dediysede benim keyfim kaçmıştı bir kere.

Tekrar kabanov ve oynar kaşlı dostunun yanına döndük.