CanonTURK Foruma Hoş Geldiniz.
Sayfa 1 Toplam 8 Sayfadan 123 ... SonuncuSonuncu
Toplam 150 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 20 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    Moderator - CT Yazar

    Status
    Offline
    İsim
    Emre Kocakaya
    Makina:
    Canon 60D
    Üyelik tarihi
    22.July.2009
    Nereden
    Moscow
    Yaş
    49
    Mesajlar
    928

    Standart Başıma gelenler..:)


    22 Mayıs gecesi girdiği komadan çıkamayarak aramızdan ayrılan iş arkadaşım Slava Toprağın bol olsun

    Selamlar sevgili arkadaşlarım,uzunca bir zamandır yoktum başıma gelen bazı olaylardan ve gittiğim ülkedeki internet erişiminin kısıtlı oluşundan veya olmayışından dolayı pek uğrayamadım.
    Amerikan kökenli olan AMF bowlingin rusya ve bağımsız devletler topluluğuna hizmet veren bowling makineleri satıp ve kuran bir firmada teknik servis şefi olarak çalışmaktayım,hatta bazı durumlarda avrupa avusturalya hatta amerikada olan meslektaşlarımıza yardım etmekteyiz.

    Ben gezici servisin başındayım genel olarak,bu yüzden girip çıkmadık ülke bırakmadım dünya yüzünde.

    İki avusturalyalı bir iranli birde ingiliz meslektaşım ile,mayıs ayının 3 kararlaştırdık moskovadan trenle çıkıp azerbaycana oradan kara yolu ile tiflise oradanda uçağa binip istanbula,ve oradanda herkes memleketine dağılacaktı,bu yolculuktaki amacımız bitirdiğimiz bir işin sonunda bir hafta gibi bir aramız vardı onuda böyle bir yolculukla değerlendirip fotoğraf çekip gezeceğimiz farklı bir yolculuk yapmaktı.

    Nihayet sabah saat 6,00 gibi tren garında buluştuk,trene bindik tren saat 8,00 gibi kalktı,3 gün sonra baküye gelmiştik yoldaki detayları anlatmıyorum sıkıcı olmasın ,baküde 4-5 saat gibi gezdik otobüse bindik ve 600 km uzaklıktaki gürcistan azerbaycan sınırına hareket ettik.

    10 saat süren yolculuktan sonra sabah saat 7,00 gibi krasnador denilen sınır kapısına geldik.

    Azerbaycan sınırından rahaca geçtik,gürcü tarafında avusturalyalı arkadaşları geri çevirdiler nedeni kara yolu ile gelen avusturalya vatandaşlarına vize uygulanıyormuş ama hava yolu ile gelirlerse hava alanında vize veriliyormuş ama sınır kapılarında vize varmış abuk subuk bir durum yani.

    Avusturalyalılar baküye dönüp vize almaya gittiler iranlı ve ingiliz rahatca geçti,sıra bana geldiğinde asıl macera başladı hemde ne macera.

    Pasaportumu alan polis biraz baktı pasaporta her sayfasını inceledi,önündeki bilgisayarla bir hayli cebelleşti yazdı çizdi bana baktı tekrar yazdı çizdi,beklemekten dizlerimin bağı çözüldü,nihayet kalktı yan kabindeki başka bir memurun yanına gitti onunla bir şeyler konuştu,oda bana baktı pasaporta baktı telefonu açtı bir şeyler konuştu,biraz sonra asker giyimli bir adam gelim nazikce selam verdi ve bir güvanlik soruşturması için sizi biraz alıkoyacağız dedi,abaraaaaayyyyyy başa gelene bak dedim içimden,dedim arkadaşlarım bekliyor şurada onlarla konuşabilirmiyim,asker giyimli adam tabi buyrun dedi,cam bir bölmenin arkasında oturan ali ve paul konuşuyorlardıo beni görünce ayağ kalkıp hazırlandılar ama ben durun arkadaşlar bir küçük problem var birazdan gelirim dedim,oturdular,bende memurla içeriye gittim.

    Aliminyum doğramadan yapılmış ve buzlu cam ile çevrelenmiş maksimum 3 metrekare olan ortasında bir ahşap masa ve plastik bir sandalyenin olduğu bir odaya girdik,adam kibarca oturun dedi oturdum dışardan yine asker kılıklı iki adam geldi eşyalarımı alacaklarını söylediler,ben orada makinem ve lenslerim ve diüstü bilgisayarım var dikkatli olursanız sevinirim dedim,sanırım rütbeli olan garanti veririm hiç bir şey olmayacak sadece yoklanacak rahsız olmayın dedi,ben biraz sinirli ne istiyorsunuz benden ne yaptım ne oldu nedir bu lütfen bir açıklama yapın dedim,bana esir muamalesi yapmayın dedim,adam ne münasebet sadece bir güvenlik soruşturması dedi,sigara içermisiniz dedi yok dedim,su istedim askerlerden biri bir litre su getirdi,ve bana bir heyet gelecek sizi biraz bekleteceğiz dedi,özür dileyerek gitti.

    Tam iki saat bekledim işlerine gelen veya vardiya değiştiren insanlar kalabalıklaşan koridorlar,ve benim kat ve kat artan sinirim.

    İki saatin sonunda 3 adam birde bir hayli büyük burunlu bir abla ellerinden çanta kağıt vs girdiler içeri,herkes gayet nazik ellerini uzatarak selamlaştılar,benim pasaport adamın elinde ve birde dosya benzeri gürcü dilinde vazılmış bir şeyler,aman Allahım idam emri gibi neyim ben ne yaptım neden buradayım bu adalar kim başım ağrıyor şakaklarım zonkluyor bir an önce gitmek istiyorum aliminyum doramalı oda her saniye küçülüyor sanki üzerimdeki t-shirt terden sırtıma yapışıyor,bir an kendimi bir papatya tarlasında ve tarlanın etrafında sarı katır tırnağı çiçekleri vızıldayan polen peşinde olan yaban arıları ve papatyaların üzerlerine konup kalkan mavi ve beyaz karışımı küçük kelebeklerle dolu sessiz ve husurlu bir yerde hissetmek istiyorum (tamam saçmaladım).
    Memur,beyefendi sizi alıkoymamıszın sebebi siz bilmem ne tarihinde tarihi şu an hatırlamıyorum,gürcistan devletine rus pasaportu ile giriş yapmışsınız ve türk pasaportu ile çıkmışsınız,ve yine aynı şekilde kara yolu ile giriyorsunuz ve üzerinizde her iki devletin pasaportu mevcut,bir açıklama lütfen dedi ve ilave etti siz ancak tek pasaport ile giriş çıkış yapabilirsiniz,malesefki siz ayrılırken pasaport memuru pasaportunuzdaki giriş mühürüne bakmamış,kanunen siz suç işlemiş bulunuyorsunuz,kuzu kuzu dinledim adam haklı,ben hiç dikkat etmedim benim dalgınlığıma gelmiş lütfen bir yolu yokmudur bunun arkadaşlarım bekliyor açım yorgunum ne olur yardım edin vs.

    Adam malesef gürcistan devleti size yardım edemez,size rus konsoloslugundan bir yardım eden adam bulun dediler,toplanıp gittiler,biraz sonra kapıya vurdum bir adam geldi buyrun dedi ben açım dedim,az sonra sizi almaya gelecekler dedi ve gitti,biraz sonra iki polis ve bir adam geldi beni bir jipe bindirdiler yola çıktık.

    devam edecek yoruldum şimdilik ...


    Part 2

    Efendim tek kapılı olan niva marka eski bir jipin önkapısından girerek arka koltuğuna oturdum,sivil kıyafetli olan jipi sürüyordu polisler yanımda oturuyorlardı,sol yanımda oturan ve sürekli sigara içen polis hiç ilgilenmiyordu benimle,sağ taraftki polis amca ise ara sıra beni süzüyordu konuşmak ister gibi bir hali vardı,hafice gülümsedim selam dedim rusca veya türkçe bilirmisiniz,gürcü dilinde bir şeyler söyledi,aracı süren adam ben yardımcı olayım dedi tercuman olarak,dedim beni nereye götürüyorsunuz,şoför tercüme etti,polis,konsolslukta bir yetkili gelene kadar polis merkezinde kalacaksınız,hakkınızda dava açacağız,anlıyorum dedim,ne kadar sürer bu işler dedim polis tercuman aracaılığı ile en az bir hafta demezmi,başımdan aşağı kaynar su katran erimiş yağ bilimum acı veren ve kaynayan ne varsa boca edildi sanki.
    Tiflisteyiz küçük bir şehir ve yemyeşil ağaçların süslediği daracık sokakları olan sokaklarda insanların akşam ortaya çıktığı garip miskin bir o kadarda temiz ve güzel şehir tiflis.
    Basık çatılı ve büyükce yanutma taştan yapılmış fazla heybetli olmayan sağlam görünüşlü geniş bir alana yayılmış tek katlı polis merkezindeyiz,kapıdaki polise başımızla selam verip içeri girdik bir odaya oturttular bir isteğimin olup olmadığını sordular,su ve çay istedim,beyaz önlüklü bir teyze az sonra içine bir dilim portakal konmuş irice bir bardaktan bana çay getirdi.

    Beklemeye başladım,yaklaşık 3 saat kadar sonra konsolosluktan bir vatandaş geldi,tipik bir rus tipli bu arkadaş adının Andrei anatoli kabanov olduğunu söyledi,garip bir soyadı olan eleman (Kabanov 'domuzcu' demek rusca) durumumu birde benim ağzımda dinledikten sonra yazdı çizdi gerkenin yapılacağını söyleyerek elini uzattı,ne zaman hallolur dedim bu işlerin sonucu,yarın sana bir haber veririz dedi,bir gece o taş yığını binada gecelemek bana ölümden beter geleceğini tahmin ettim,içim sızladı kendimi yalnız hissetim,boğazıma birşeyler düğümlendi,adam çıkıp gitti,bir hanım polis içeri girdi bir isteğiniz varmı dedi duş almak istiyorum dedim....Devam edecek ..

    Parrrrt 3 .

    Duşmu dedi hanım polis,evet duş dedim günlerdir yoldayım mümkünse bir duş alabilirmiyim,ayrıca çantalarımı istiyorum değişmek için elbise çamaşır falan var içinde,birde fotoğraf ekipmanıma ne oldu akıbetini merak etmekteyim,tama dedi kadın gitti,az sonra kısa esmer ve tombul bir polisle geldi,ağır bir gürcü aksanıyla konuştuğu rusca bu güne kadar duyduğum en berbat rusacaydı,Ti duşii khoçişşş dedi az kalsın duş almaktan vazgeçecektim,her neyse evet dedim geleceğim az sonra diyerek gitti,az önce gelen hanım polis elinde kağıt kalem çantamda ne olduğunu sordu söyledim oda yazdı,yaklaşık 45 dakika falan bekledikten sonra tombul polis geldi,elinde elbiselerimin bulunduğu çantayla,her nedense sevindim ağlamaklı oldum,hızlıca açtım fazla dağıtılmamış sadece el sokulup karıştırılmış gibi bir havası vardı eşyalarımın.

    İhtiyacım olanları hızlıca aldım,şişman polisin arkasından duş alacağım yere doğru yöneldik.

    Çok yankı yapan bir uzunca bir koridordan geçtik eski siyah beyaz nadirende renkli fotoğraf var duvarlarda ince kahverengi alminyum çerçevele çerçevelenmiş genelde tek tip çerçeve kullanılmış ve farklı boyutlardaki fotoğraflar,sanırım eski savaş kahramanları ve belli başarılara imza atmış şahıslar bunlar.

    Duş alınan bölüme geldik,genelde personelin kullandığı ağır rutubet ve çeşitli şampuan ve sabunların kokusunun karıştığı pekte temiz olmayan bir duşlar sırası,duşların arasında bölme yok,polis açık kapının arksında oturdu,elinde telefonu mesaj yazmakla meşgul,bazan gelen mesajları okuyup dudak ucuyla gülümsüyor bazanda bana o dandik ruscasıyla yapmam gerekenleri söylüyor,kapıyı kapatabilirmiyim dedim hayır dedi,ben kimse girmez umarım dedim yok dedi kadın wc ve duşları arkada dedi,herhalde demek istediğimi anlamadı,neyse atladım duşun altına pek sıcak olmayn ama bunada şükür dediğim duşun altında bir yarım saat geçirmişimdir herhalde.

    Duştan sonra yine aynı koridorda yürüyerek odaya geldik,aç olduğumu söyledim polis personel yemeğinin olduğunu söyledi bende yerim problem değil dedim,az sonra yemek geldi taze fasulye yumurtayla yapılmış ve yanında domates salatası olan ve bitanede yarısı yamulmuş elma,nisbeten lezzetliydi,ama hep içimde şu an çıkıp gideceğim buralardan diye bir his var.

    Yorgunluk stres ve ne olacağım ne yapacaklar bana unutulacağımmı bu taş duvarlar arasında,çocuklarım yaramaz oğlum canım esillam güzel minik kızım,ya eşim mavi gözlerine bakıp tekrar tekrar aşık olduğum pamuk ellrini öptüğüm cennet kokulum,bir an kaynanam geldi gözümün önüne irkildim kendime geldim ,yatmak istiyorum dedim beni içinde yatak olan yine taş duvarlı bir odaya götürdüler haki renkli bir çarşafı olan duvara monte edilmiş ranzaya benzer bir yatak var,ve kapı sessizce üzerime kilitlendi irkildim yine ama yatmamda lazımdı ayakta duracak halim kalmamıştı fazla yumuşak olmayan yatağa usandım gözlerim artık pes demişti yavaşca kapandı göz kapaklarım.

    Dur dokunma,,,acıyor yüreğim..
    Ne olur hep yüzüme bak,kaçırma benden bakışlarını korkuyorum yalnız kalmaktan.
    Kimse yokmu buralarda,,yoksa benmi hep yalnızım..
    Bindirmişler yalnızlığı ayaksız ata..
    Bir atlı karınca var şu dağın arkasında,sevinç çığlıklarını duyuyorum çocukların.
    Dur gitme,,,tarifsiz özlemler var içimde....


    Parrrrtttt Zarrrtttt 4

    Demirden bir yol,ve bakla desenli saç plakadan yapılmış gibi duvarları olan yine demirden binalar,her şey alabildiğine paslı,gök yine pas renginde,zift gibi sular akıyor demir yolların kenarlarından,bir ekmek fırını görüyorum,yaşlıca bir kadın elindeki süpürgeyle irice bir kediye vuruyor,kedinin miyavlaması demir duvarlara çarpıp metalik bir miyavlama olarak kulaklarıma geliyor panik oluyorum,pas yağıyor gökten,saçları paslı birer tel gibi olan yaşlı kadın yüzüme korkunç korkunç bakıyor,birden kedi üzerime atlıyor çığlık çığlığa uyanıyorum......

    Birhayli terlemiş olarak doğruldum haki renkli kaplaması olan ranzadan,üfff ne berbat bir rüyaydı,Saat kaç olmuş acaba neredeyim diyerek etrafıma bakındım aklım başıma geldi,genelde tanımadığım bir yerde uyanırsam biraz afallarım etrafımı tanıyana kadar,gün içerisinde başıma gelenler hızlıca aklımdan geçti içim burkuldu,sanki müebbet ceza almışım gibi korktum,tanımadığım bu yerlerde belkide hiç göremeyeceğim bu insanlardan ve bu mekandan bir an önce kaşıp kurtulmak istiyorum,bu duvarlar bu ranza bu tavanda asılı tasarruflu sipral lamba,hafif eğrilmiş kapı kulpu bir hayli alçakta duran lavabo ömrümde ilk defa görüyormuşum gibi sanki seyrettim,günlük hayatımdaki koşuşturmadan dolayı detaylarını dikkatlice izlamediğim günde en az bir kere haşır neşir olduğum şeyler bunlar,ben buralardan elbet gideceğim ama bunlar burada mahkum kalacak taki bir tadilata kadar diye geçti içimden,sonra kendime güldüm hafifçe abarttım diyerek sabah bu işler çözilecek bende özgür hür olacağım..

    Saat kaç acaba saatim çantamda kalmıştı,binadaki sessizliğe bakılırsa gece olmalıydı,herhalde kimseler yoktu,arada sırada boğukta olsa uzaktan bir topuk sesi geliyordu,tekrar uzandım ranzaya,duş alırken kullandığım sabun saçlarımı diken gibi sertleştirmişti,ve sabunun çok kadınsı bir kokusu vardı,bol gül esanslı gibiydi,hala kokusu geliyor burnuma,aslında birazda huzur veriyor bu koku bana,ayağımdaki çorapları çıkardım çıplak ayaklarımmın pek yumuşak olmayan çarşafa sürtünmesi hafif bir rahatlama verdi gerindim ,acaba paul ve ali ne yapıyorlardı,gittilermi kaldılarmı avusturalyalılar vize alabildimi,diye düşünürken uyumuşum....


    Pırt zırt 5

    Sabah olmalı,herhalde aniden sesler çoğldı binanın içinde,hızlıca toparlandım,üzerimde yorgunluk ve heyecan var,feridun düzağaç abimin dediği gibi gözlerimde çocuk kaygılar var,bu gün her şey hallolacak ve ben arkadaşlarımı bulacağım kaldığımız yerden devam edeceğim,eğer gitmemişlerse tiflis'ten,çocuk kreşlerindeki gibi küçücük olan lavoboya ayaklarımı sürüyerek gittim,sarı eski model bir musluk,çocukluğumda bu sarı madenden yapılmış musluklar vardı evimizde,sonraları babam tesisatçıya değiştirtmişti krom kaplı parlak olanlardan ve hah işte moderen oldu demişti ..

    Aman Allahım ne kadar soğuk bir suydu muslukta akan su yüzüme vurmamla başımı sanki derin bir dondurucuya sokmuşum gibi oldum,tekrar oturdum ellerimdeki suyun yerddeki gri taş döşemeye damlamalarını seyrettim,nedir Allahım bu olanlar,ya unuttularasa beni ya kimse burada olduğumu hatırlamazsa,ya konsolosluktaki o ayyaş kılıklı rus ilgilenmezse benim işlerimle,zaten bu gürcüler ruslara gıcık ya başka suçlar yüklerlerse,tuhaf düşüncelere daldım.

    Kapının önünde ayak sesleri duydum,kalktım yerimden sanırım iki kişi ayak seslerindeki karışık ritimden onu anladım,kapıda biraz mesafeden durdular gürcü dilinde bir şeyler konuşmaya başladılar,5 dakika kadar konuştular,ayak sesinin biri uzaklaştı odadan bir an sessizlik oldu,gittiler diye düşündüm,o sırada kapı anahtarlarının sesi geldi,tamam dedim gidiyorum içimi heyecanlı bir sevinç kapladı,kapıyı açan dün beni duşa götüren tombik polisti ''dobri utra kagdela,eta nhoç kag proşa dedi,gecemin nasıl geçtiğini soruyordu,haraşo normalna dedim,kendisini takip etmemi söyledi,bu rahatsız edici kibarlık canımı sıkmaya başlamıştı,bir idam mahkumuna nazik davranılması gibi bir şey,sıkıldım..

    Polisi takip ettim yemekhane benzeri bir yerdi girdiğimiz oda polisin gösterdiği yere oturdum,bir kadın bana çay ve 2 tane kek verdi,keklerin üzerinde royal keks yazıyordu ve alındığı markatin cırtlak sarısı olan küçük fiyat etiketide çıkartımamıştı,kayısı narmelatlı olan kekleri çayla içtim,bir tane daha çay istedim verdi kadın,2 tane polis girdi içeri gürcü dilinde selam verdiler rusca karşılık verdim,ikiside aniden dönüp baktılar,polislerden biri kto vi dedi yani kimsiniz,yanımdaki polis açıkladı olayı,polislerden biri gülümseyerek azeri şivesiye siz türkmüsünüz dedi,evet türküm rus vatandaşıyım dedim,elini uzattı adının ilgar olduğunu söyledi azeri asıllı gürcüymüş,oturdu yanıma,gayet dostca davrandı,biraz sohbetten sonra el sıkıştık gitmesi gerktiğini söyledi,yine gelirim dedi,şapkasını elinde çevirerek gülümsedi ve gitti..

    Parrrt zarrrttt carrttt 6

    Rahatsız edici bir sessizlik var ortalıkta,Birden yemekhanenin kapıya yakın duvarındaki tahminen 60x60 ölçülerindeki servis penceresinin arkasında sanırım temizlik işleriye meşgul bir hanım rusca konuşarak kızıyordu birilerine,sarhoş şerfsizler falan diyordu,içimden ne işin var abla buralarda git evine özgür ol sevdiklerine sarıl,kilit,parmaklık,demir kapı,taş duvar vs uzak dur buralardan,ünüformalı insanlardan uzak dur hep bir sıkıcılık var onların üzerinden,kırlara çık rüzgarı hisset,bir ara fotoğrafını çektiğim bir kulube vardı etrafı sarı çiçekli,çok sessiz bir yerdi klubede kimseler yaşamıyordu sanırım depo olarak kullanılıyordu ama ben o klubeyi mutlu ve huszurlu insanlar yaşıyor içinde diye hayal etmiştim.

    Ne kadar çok susuyorum,gürcülerün bir maden saodası var BOrjomi yazıyor üzerinde suyun kokusu berbat ama çok lezzetli tatdı var hep içmek istiyorum nedense,tombik polis geldi zaten fazlada uzakta değildi yemekhanenin dışında bazan sesi geliyordu,gülümsedi nasılsın dedi,iyiyim demeden önce borjomi istiyorum dedim gülümseyerek,oda gülümsedi gel dedi beraberce yemekhaneden çıktık ana kapıya yöneldik,polis gel benimle dedi dışarda bir market var az ileride orada alırız dedi,başka bir şeye ihtiyacın varsa oradan al dedi,belkide buraya girdiğimden beri ilk kez kendimi hafif ve mutlu hissettim,ve acayip rahatladım,içimden sevinerek demekki çok suç işlemiş biri değilim,yoksa bu kadar rahatlık sağlamazlar dedim her nedense sevinmiştim..

    Gecelediğim taş binayı dışardan birdaha süzdüm,ahşap renkli pimapen kapılı girişi olan ve üzerinde polis arması biraz yazı ve bir bayrak olan polis merkezi,ve önünde uzanan sağı solu kısmen yeşillik olan asfalt yol,yolun tahminen 200 metre kadar sonuna doğru ufak tefek bahçeli evler var,oraya doğru yürüdük,rahatlamış olmanın verdiği huzurla hafifte şımardım sanki, polise adını sordum,polis adının niko olduğunu söyledi,bende emre dedim her memleketimize yabancı gibi imre dedi oçen pryatna (memnun oldum) imre dedi,gülümsedim doğrulamaya hiç müdahele etmedim varsın adım imre olsun..

    Biraz daha ilerledik yeşil bahçeleri olan sanki terkedilmiş gibi duran evlerin arasından,pekte markete benzemeyen bir klubenin önüne geldiğimizde niko vot marketa dedi,girdik içeri.
    Kırk yaşlarında saçlarını ortadan ayırıp iki yana örmiş hafif kilolu boynunda epey büyük bir haç olan bir abla ahşap bir dezgahın arkasında oturmakta,tavandan asılan ve zorla parıldayan sanırım çok düşük watta bir ampul zar zor ortalığı aydınlatmaya çalışıyordu,hanım abla polisi görünce kabar coba nikoo dedi gülüştüler polis suyu aldı başka ne istersin dedi,orada bir alpen gold çikolatası aldım,tekrar dışarı çıktık polis merkezine doğru yola koyulduk....

    Ahnda part 7

    Marketten polis merkezine olan yaklaşık 200 metre mesafe hiç bitmesin istedim,aman Allahım ben özgürlüğüme ne kadar düşkün bir insanmışım,niko yanımda yürüyordu hiç konuşmuyordu,telefonuna gelen mesajlarını okuyordu yine,böylesi daha iyiydi,biraz etrafı seyrederim,yine bahçeli evleri seyre daldım,görüntüleri fakir ama çok şirin evlerdi bunlar,sanki çok eskiden kalmışlar gibi,üzerlerinde günümüz işaat malzemesine ait hiç bir şey yok gibi duruyorlar,renkleri solmuş kiremitleri küçük bacaları çok hoşlardı bu evler,kışın kar yağdığı zaman bu bacalarda çokan ince dumanlar dahada bir yakışırdı sanırım bu evlere.
    Her bir evin yaşayanlarıyla beraber bir hikayesi vardır belkide,ne sevinçler,hüzünler,ölümler,umutlar,doğan çocuklar,terkedenler,aşıklar,neler yaşadılar acaba,belkide şu solda duran evde genç bir delikanlı vardır,20 metre ilerisindeki bir başka evin güzel ve genç kızına aşık olmuştur,görmek için hergün saatlerce şu ince telörğü gibi telleri olan pencerede aşkını görmek için kızın evine doğru bakrdı,severdi kıza ait herşeye bakmaya evlerine bahçelerine hatta kapının önünde duran kızın terliklerine,onun bahçesine konan kuşu bile şanslı sayardı,belkide az önce gittiğimiz markete giden kızı daha yakın görmek için saatlerce adımlardı bu yolu,evet evet güzel aşklarda yaşanırdı buralarda.

    Ama ben,zavallı ben ne hayallerle geldiğim burada bir mahkum muamelesi görüyorum,alabildiğine yalnızım,ufakan bir çaresizlikte var içimde,konsolosluk görevlisi sayın kabanov ilgisiz gibi görünüyordu,delirmemek için hayaller kuruyorum,en ince ayrıntıyı seyrediyorum,ailem ailem canım ailem,hiç bir şeyden haberleri yok sanıyorlar gezmaye gittim eminim hiç merak etmiyorlar,alışkınlar zaten benim ayda mutlaka 2 devlet gezmeme tam sekiz yıldır.

    Kaynanam onu bile inceden özledim,hep atışırız kendileriyle,hep rus kültürünün güzelliğinden bahseder,tabi ben altta kalmamak için çeneme yüklenerek kadını çıldırtma noktasına getiririm sonunda Truk pridruk der,yani deli türk der,yakınında yöresinde en yakın ne varsa başıma fırlatır,gülerim kaçarım,söver sayar,ben ona görgüsüz kominist derim o bana aç kapitalist der,geçinip gideriz işte .

    Bu düşüncelerle kendi kendime gülümseyerek,taş binası olan polis merkezinin merdivenlerini adımladık niko ile,yine bu berbat yerdeyim işte...

    Part 8


    Yine topuk tıkırtıları yine taş duvarlara yansıyan boğuk gürültü yine anlamadığım dilde konuşmalar,belki adım geçer diye bu konuşmaların arasında bu anlamadığım konuşmaları dikkatli dinliyorum oturduğum yerde,niko ile marketten döndükten sonra,toplantı salonu görüntüsünde ortasında uzuanca bir masanın bulunduğu odada oturmaktayım,kapının girişinde bir su sdispanseri üzerinde yarısı boşalmış bir damacana ve birkaç plastik bardak mevcut,tam kapının girişinde boğazında kocaman bir haç olan omuzları yıldızlı pos bıyıklı sanırım polis bir portre asılı duvara.
    Niko herzamanki gibi elinde yine telefonu kapıdan girdi içeri,gülümsedi şu çift kartlı telefonlar çok iyi oluyor dedi sırıttı.
    Niko yaşı 40'ı geçmiş,hayatı evi ve işi arasında geçen 200$ maaşı olan ve 50'sinde emekli olacak devletin kendine verdiği tek odalı eviyle varsa karısı ve çocuklarıyla yaşamaya çalışacak hayatının geri kalanını,dünyadaki hiç bir şeyi merak etmeyen tiplerden şu niko,eminimki gürcistandan dışarıya hiç çıkmamaış zaten umrundada değil,amaan bana ne nikodan kısılıp kalmışım şuraya,elçilik görevlisi kabanov aga ne yaptı acaba,burada oturduğuma göre herhalde bir şeyler dönüyor benim lehime sanki diye düşünüp mutlu olmaya çalıştım azda olsa.

    Su dispanserini bakıyorum,damacananın içinde bir küçük hava kabarcığı yalpalayarak su seviyesinde yok oldu,bir müzik sesi duyuldu sanırım birinin telefon melodisiydi,hüzünlü bir akordiyon sesiydi.

    Evimi düşündüm,Canım oğlum şimdi burada olsaydı kimbilir ne yaramazlıklar yapardı,geçen yıl 6 yaşındayken jimnastik okuluna götürmüştük,ilk günündü biz annesiyle kapıda bekliyorduk,ders bittiğnde sorduk öğretmene,oğlumuzun yeteneği varmı bu spora,öğretmen,oğlunuz burayı karate salonu sandı herhalde ilk işi şu iki zavallı çocuğa tekme ve yumruk atmak oldu ve bruce lee gibi bağırdı dedi ,çok özledim keratayı.

    Bunları düşünürken,içeriye bir hanım girdi,üniformasızdı,üzerinde çiçekli bir elbise vardı uzun dalgalı saçları olan pek güzel olmayan ama kendine has bir asaleti olan değişik bir hanımdı,başıyla selam verdi,kalın kaşları ve büyükçe gözleri olan küçük dudaklı kulağındaki kocaman halka küpeleriyle buralara ait biri değildi sanki,keten ayakkabısının üzerindeki örülmüş güller çok şık olmuştu,ince uzun parmaklarıyla masanın üzerindeki birkaç kağıdı karıştırdı,elindeki kalemi burnunun ucuna hafif hafif vurarak diğer eliyle tuttuğu kağıdı okudu,kaşlarını kaldırdı dudaklarının kenarlarını aşağıya doğru kıvırarak başını hafifçe salladı,aradaığı şey burada değilmiş gibi biraz daha bakındı kağıtlara,yine başıyla selam vererek çıktı,mesaisi bitecek bu hanımın özgürce evine gidecek,sevenleri vardır sevmeyenleri vardır,kıskananları vardır,sevgilisi vardır belkide kimbilir belkide o adam akşam mesai bitiminde kapıda almaya gelecek elele tutuşacaklar mutlu olmak evet her insanın hakkıdır mutlu olmak.

    Zamanın birinde bende eşimle ilk tanıştığımda ve ona aşık olduğumda antreman yaptığı buz pistinin kapısında çıkışını saatlerce beklerdim,hele ona ilk defa seni seviyorum dediğimde dizlerimin bağının çözülüp gözümün heyecanda karardığını hiç unutamam ,ah canım aşkım,ah ben ah ah,ne zaman son bulacak bu eziyetim....

    Kısa part

    Ne demiş ünlü bir soviyet yazarı,Cengiz Aytmatov
    “Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır”
    Ben bu düştüğüm durumun kahramanıyım,bir gün hatırlayıp gülümseyeceğim,belkide o acımasız zaman benim için erken tükenecek,ve bir zamanan sonrada olayı yaşamış tanıklık etmiş herkes yok olup gidecek.

    Beklemedeyim,çok sessiz her yer,zaman geçmek bilmiyor,ne hayallerim vardı aniden yalnız kaldım şu pek tanımadığım yerlerde,yalnızlık,,,binlerce insanın içinde yıldırımın direk size çarpması gibi bier şey,herkes size selam veriyor,ama sizi tanımıyor pekte umurunda değil aslında,sadece totem gibi orada etrafı seyreden biri,hazır göz göze gelmişken,bir selam vereyim,o kadar.

    Niko girdi içeri,yemek zamanı dedi,saat zaman vakit benim için anlamını yitirmiş şeyler,bir tanıdığım vardı uzun zaman hapishanede yatmıştı,saat veya dakikaya takılırsan bir ay içinde deli olursun demişti,demekki ben bu duruma hazırlıklıyım,saati dakikayı çabuk unutuyorum.

    Sabah'ki yemek salonuna geldik niko ile,yemekte rusların borş dediği bilimum yapraklı sebzelerin bir kazanda kaynatılıp çorba benzeri bir yemek olduğu bir çeşit çorba,bir dilim siyah ekmekle beraber bu ne tadında olduğu belli olmayan bol yeşillikli çorbayı içtik.

    Niko ben birazdan geleceğim dedi,yemekhanenin dışında oturabilirmiyim dedim,problem yok dedi,ve gitti,dışarı çıktım yemekhanenin hemen kapısının yanında havalimanlarında aşina olduğum bir bank var bir kenarına iliştim,etrafı seyre daldım.

    Gece gece gaza geldim bir part daha yazdım

    Ölüm hiç haber vermeden gelir,çok ağır ölümcül hastalıkları saymazsak,evet aniden gelir,ne olduğun kim olduğun önemsizdir onun için,ve yöntemi hap aynıdır,seni nefesszi bırakır,ve belli bir saat pelte olursun sonrada katılaşırsın ve çürümeye başlarsın,küçük bir çizik veya yaralanma olduğunda ufladığın sızlandığın nazlı bedenin artık temamen bir hiç olur,yaşayan hiç bir canlının bilmediği ve genelde korkulan bir boşluğa alır götürür ölüm seni,yoksun artık küçük tutkuların sıradan merakların yoktur artık,dönüşü mümkün değildir geriye,ve öyle hızlı unutulursunki bir kaç yıl sonra hafif tebessim ederek anarlar seni bazan sevdiğin insanlar,seni yad etmeye çalışır bazı şaklaban dostların,rahmetli bir gün merdivenden düşmüştüde merdiveni yapan ustaya kadar sövmüştü keh keh keh keh diyede gülerler.

    Şu bankın üzerinde tünemiş ne saçma şeyler düşünüyorum öyle diyerek kendime gülümsedim,henüz ölmedim yaşıyorum,ve spasağlamım sdece saçma bir şekilde tutukluyum,ve kabanov amca birazdan burada olur davai paşli der güle oynaya gideriz diyerek umut serptim içime.

    Yemekhanenin önü aynı zamanda uzun koridorun başlangıç kısmı,belli vakitlerde yemek ve çay molası durumlarında burası biraz kalabalıklaşıyor,insanları seyrediyorum,hiç sinirli insan yok gibi herkes gülümseyerek konuşuyor,kibarlıktanmı acaba yoksa mecburiyettenmi,bir hanıma gözüm ilişiti çaktırmadan bakıyorum karşısındaki adamla konuşuyor,her güldüğünde eliyle ağzını kapatıp hıçkırır gibi gülüyor,acaba ne var ağzındaki çirkin olan ağzını eliyle sıkıca kapatıyor gülerken,ve adamı dinlerken ağzını sıkıca kapatıyor,dudakları kırmızı bir çizgi gibi oluyor gözleri gülümserken.

    İnce ve uzun boylu bir adam geldi oturdu yanıma,elinde gürcü dilinde yazılmış bir gazete vardı,kahverengi takım elbiseli adamda ucuz bir traş losyonu kokusu yayıldı etrafa.

    Yıllar önce rusyaynın moskovasına bir soğuk kış günü yalnız gelmiştim,inanılmaz kuru bir soğuk vardı,evet rusyadaydım yalnızım,tanıdığım hiç kimse yoktu,bir kelime rusca dahi bilmiyordum,herşeyin kaba saba olduğu ve bu kabalığa ve çirkinliğe rağmen çok güzel hanımlar vardı etrafta,beni almaya gelmesi gerken şahısı beklerken oturduğum yerden hep o güzel kızların yüzündeki detayları incelemiştim

    Yine aynı durumu yaşıyorum şu polis merkezinde,oturduğum bankta gizlice insanların yüzünü dikizliyorum,ve kendi kendime analizlede bulunuyorum.


    Teze part

    Ağlamak,,ben ağlamayı beceremedim hiç,boğazıma bir şeyler düğümlenir birikir yığılır ateş olur yakar ama bir türlü ağlayamam,dişlerimi sıkarım kurur ağzım dilim çok şey anlatmak isterim karşımdakine ama donar kalırım,buğulanır gözlerim en fazla.

    Böyle bir duygu içerisindeyim şu an,ağlamaklı ama ağlayamayan,bazan bir esinti geliyor sürekli açılıp kapanan giriş kapısından,farklı kokuları doluyor içeriye dışardan,biraz uzakta cıvıltılı bir çocuk gülmesi duyuldu,sanırım dışardaki evlerin bahçesinde oyanayan çocuklardan birine ait,bazan düşünüyorum keşke hep öyle kalsaydık hiç büyümeden,küçük oyuncaklarımz bizim kocaman dünyalarımızdı,hiç unutmam tenekeden yapılma üzeri sarı mavi boyalı bir oyuncak arabam vardı,yine tenekden kıvrılarak yapılmış düğme gibi tekerleri vardı halının üzerinde sürerdim pantolonumun dizkapakları yırtılırdı haftatada bir,babam kızmazdı öperdi gülümserdi yırtılan veya yırtılmaya yüztutmuş pantolonuma bakarak,annem kızardı biraz,tırsardım biraz annemden

    Birden kapıdan kabanovu gördüm,sanki hacdan dönmüş dedemi görmüş gibi sevindim,gidip elini öpesim geldi,kabnovun elinde bir çanta,gözünde yüzünün yarısını kaplamış bir güneş gözlüğü,anlına doğru savrulmuş kakülleriyle kabanov geliyordu,Allahım ne mutlu bir an,sanki kabanovun yüzüne nur inmiş gibi geldi bana sevinçten,kalktım yerimden kabanov privet dedi selamını aldım yanıma oturdu,ne oldu durum ne diye sordum,gereken kağıtları gürcü makamlarına yazdık bu gün dedi,gerekli yerlere teslim edildi gerekli evraklar sabah bir netice çıkar dedi,üzülsemmi sevinsemmi bilemedim,peki sizce ne olur dedim,sabah büyük ihtimal hallolur dedi çıkar gidersin,200 dolar gibi bir ceza ödemek gerekebilir dedi,tamam önemli değil yeterki sabah buradan gideyim dedim,kabanov doğruldu yerinde yetkiliye bir kağıt teslim edip sabah geleceğim dedi,elimi sıktı gitti koridordan içeriye doğru.

    Paaaaart
    Bir yol vardı,sessiz tarlaların arasında kıvrılarak uzayıp giden bir yol,sisli görünürdü uzakları yolun,kenarlarında iğde ağaçları boy boy ve çiçeklerle dolu yeşil yapraklarının arası,tarifsiz bir koku yayılırdı rüzgarla beraber iğde ağaçlarından heryere,babamın murat 124 marka arabası vardı ben 8 yaşlarındayken bu yolda giderdik bazan,kelebek camı denilen öndeki menteşeli camı ayarlardı babam,fazla rüzgar değmesin derdi,kelebek camının arasında o müthiş iğde çiçeği kokusu dolardı arabaya,ya sisli gibi görünene yolun sonlarında ne vardı acaba,büyük bir şehirmi sonsuz ormanlarmı acaba,ben hep kendi kurguladığım bir dünya hayal ederdim o yolun sonunu,her nedense bilmiyorum sanırdımki o şehirde heykeller ve parklar dev misketlerde yapılmışlar rengarek,oraları öyle düşlemek bana huzur verirdi.

    Oturduğum bankın birkaç metre önündeki taş duvarın arkasından böyle bir yer var diye hayal ettim,polis merkezinin eteğinde bulunduğu küçük bir tepe var üzeri yer yer çiçekli çalılarla kaplı olan bir tepe,o tepenin arkası çocukken hayal ettiğim o şehir gibi olsa,koşarak çıksam o tepeye,ve o tepenin arkasında hep hayal ettiğim içi renkli boyalarla süslenmiş gibi duran o dev misketli parkları ve heykelleri görsem,iğde çiçeği koksa heryer,babamı görsem o şefkatli bakışlarını görsem öpsem yüzünü brut traş kolanyası koksa bir an burnumda,saçlarımı düzeltse sevgiyle,alttan yüzüne doğru baksam ve her yüzüne baktığımda göz kırpardı gülümserdi..

    Kabanov,koridorda göründü koltuğunun altında el tutma yerleri biraz kararmış yeşil bir evrak çantası var,göz göze geldik gülümsedi başıyla görüşürüz anlamında bir hareket yaptı,ahşap desenli pimapen giriş kapısından gözden kayboldu.

    Her ne kadara içime bir ümit serpilmiş olsada yine karamsarım,vakit geçmek bilmiyor,gözlerim hep tanıdık birilerini arıyor,kalktım yemekhaneye girdim,servis penceresinden seslendim,bir teyze geldi sanırım ağzı bozuk bol küfürlü teyze bu olsa gerek,kırışık yüzü biraz asabi duruyor ellerinden bulaşık eldiveni var kırmızı renkli,özür dileyerek çay istedim,teyze problem değil dedi,rusmusunuz dedi rus vatandaşıyım dedim,teyze bende rusum çok eskilerde gelip burada kalmışzı falan dedi,içeriye seslendi kısa kıvırcık saçlı tombul bir hanım çıktı üzerinde mavi bir iş önlüğü giyinmişti,misafirimize çay ver dedi,teyzeyle bakıştık gülümsedi,oturun şimdi verir çayınızı dedi,hafif bükülmüş belini geriye doğru bir esneti, işim çok bu gün diyerek içeriye döndü.

    pırrrrttt.



    Kimseler yok,bol yankı yapan bomboş duvarlar,okul sıralarından bozma sandalye ve masaları olan yemekhanenin bir köşesine oturmuş çay içmekteyim,koridordaki sesler yemekhanenin boş duvarlarından çarparak kulaklarımda boğuk boğuk yankılanıyor.

    Meğer hayatımızda ne kadar umursamadığımız görmezden geldiğimiz güzel ayrıntılar varmış,kurtulursam burada her şeyi güzelce yaşamaya bakacağım,oysaki günler saatler dakikalar saniyeler ne kadar uzunmuş,boşa heba ettiğim zamanlarmış onlar,artık az yatacağım güneş doğarken uyanıp güneş batana kadar dünyadaki her ayrıntıyı yaşamak istiyorum,çok devlet gezdim artık başka gözle bakacağım kaçırdığım şeylere,ailem aklıma geldikçe boğazıma bir şeyler düğümleniyor.

    Yerdeki fayansların siyahlaşmış derz dolgularını seyrederken hayatımı aklımdan geçiriyordum.

    Parkın yanındaki oldukca geniş yolun bir okadarda geniş kaldırımında yürüyoruz eşim ben ve sonya adında bir aile dostumuz,ingilizce kursundan dönüyoruz,her ne olduğunu hatırlayamadığım bir şeye gülüşüyoruz çocuklar gibi şeniz,bir ara koşuşturduk kaldırımda elimdeki defteri fırlattım sonyanın başına değidi yine dakikalarca güldük,susadık parkın içindeki su içme fiskiyesi var düğmesine basılınca lavabo gibi bir şeyin ortasına konulmuş küçük bir fiskiyeden su fışkırıyor insanlar ağzını bu suya uzatarak içiyorlar,bizde öyle yaptık ama üçümüz birden saldırdık fiskiyeye,yine gülmekten doğru dürüst su bile içemedik,luna parkaaaaa diye nara attığımı hatırlıyordum ve hurraaa diyen kızlar,ne çok eğlenmiştik o gün,gece dikoya gittik hiç sevmediğim o cıstaka cıstaka saçma müzik eşliğinde saatlerce dans ettik,ertesi gün ikindi vakti ancak kalkmıştım yataktan,çok eğlendiğimiz bir gündü hayatımda.

    Parta part

    Tekrar koridora çıktım,Biraz sessiz,giriş kapısının üstündeki saate baktım vakit geçmiş akşam oluyor,tekrar oturdun oradaki banka,kapının çamlarından içeriye ışık hüzmeleri vuruyor hüzmelerin arasında tozlar uçuşuyor,biraz onları seyrettim,kapıdan dışarıya baktım her nedense tiflisin çok sessiz bir havası var sanki insanlar kaybolmuş gibi ortalıkta,o kadar insan evindenmi oturur ne yaparlar nasıl eğlenirler nereye giderler,kapının önünde geçen yola baktım hiç otomobil geçmiyor,asvalta doğru eğilmiş bir iki çiçek gördüm,bizler buralara ait değiliz otostop yapıp gideceğiz der gibi gelecek olan otomobillere bakıyorlar sanki.


    Aslında hürüm kimse beni kilitlemiyor,bırada oturma hey esir şurada otur,yüzünü duvara dön kıpırdama diyen ne bir gardiyen nede bir polis,haklılarda nereye gideceğimki pasaport yok kimlik yok,hatta türkiye rusya arasında kalmış yetim gibi duran biriyim,belkide acımasızca israf ettiğim geçmişimle beni yüzleştirip kendi kendime mahkeme yapmama olanak tanıyorlar bilmeden,huzuru düşünmek istiyorum,dalgaların hafif hafif kıyıya vurduğı güneşin kızıla bürünüp yavaş yavaş battığı bir beyaz kumlu sahilde yavaş yavaş yürümek istiyorum

    Cılız sokak lambalarının aydınlattığı bir mahalle yolun sağında solunda çeşitli katlarda apartmanlar pencerelerinde sarı ışıklar taşıyor belli belirsiz,yemek kokuları sarmış
    mahalleyi,akşam üzeri güneş batmış son kızıllığı kalmış gökyüzünde,gün boyu koşuşturmuş bikaç çocuk koşarak evlerine gidiyorlar gülüşerek,bir kenarda oturmuş bakıyorum her yere,sessizliğe bürünüyor her yer yavaş yavaş,çok uzaklarda bir kamyon sesi geliyor muhtemelen bir yokuş çıkıyor olmalı çok zorlandığı egzoz sesinden belli oda uzaklaştı,everin birinde bir kadın kahkahası duyuldu ve gülüşmeler takip etti onun arkasında,elimde fotoğraf makinem zenit öylece elimde duruyor,hiç bir şey çekemiyorum öylece bakıyorum sıradan bir gün,her nerede yaşadığımı hatırlamadığım bir anım oturduğum yerde aklıma geldi.

    Işık hüzmeleri iyiden iyiye yataylaştı,demekki güneş batıyor,koridorda ofis işçileri kapılardan çıkıp girmeye başladılar, sessizlik yavaştan bozulmaya başladı,bir hanım çantası omuzunda hızlıca çıktı kapıdan,saçını başını düzelterek,bir kahkaha dyankılandı koridorda,herkes gidiyor evine veya bir yerler,ben hala o bankın üzerinde tünemekteyim,biraz sonra o duvara monte edilmiş ranzada uyumaya çalışacağım.

    Gece partlaması

    Bayram,,kurban bayramı,o gün güneş doğmadan kalktık yeni elbiselerimizi giyindik,herkes gülümsüyor ve bayram havasını yaşamaya çalışıyor,kardeşlerim gün içerisinde toplayacakları harçlık ve şekerlemelerin muhasebesini yaparken,ben dört gün önce aldığımız ve yetişkin erkeklerin namazdan döndükten sonra kesecek oldukları koçtaydı aklım,kıvrımlı uzunca boynuzlarına annem kırmızı bir kurdela bağlamıştı,apartmanın zemininde kömürlük dediğimiz yerde bağlı duruyordu,önüne koyduğumuz otları yiyordu muhtemelen.

    Koçu düşünüyordum keşke kesmeselerdi,zaten aldıkları günden beri koçu bu kesip biçme olayı hiç aklımdan çıkmyor,ad bile koymuştuk ona Fren diyorduk,ne zaman boynuzunda veya boynundaki ipten çekseler iki ayağıyla frene basıyormuş gibi direnir dururdu.
    Babam bayram namazına gitti,annem mutfakta kahvaltı hazırlığı içinde kardeşlerim çok neşeli tek kanal olan siyah beyaz tv açık ve türk sanat müzüği koro halinde söyleniyordu bayram nedeniyle yayına erken başlamışt trt.
    Ben hala koçu düşünüyordum zavallı birkaç saat sonra başına ne geleceğinden habersiz otları kemirmekle meşgul,koçumuz kesilirken duyacağı acıyı tahmin etmemeye çalışıyordum,kurbanın kesilirken canı açımaz derlerdi büyüklerimiz ilahi bir durum için kurban edildiğindendir diyorlardı,hiç inanmıyordum can olurda acımazmı.

    Kapıyı açtım yavaşça çıktım,zemin kata indim kapının aralığında frene baktım yatmış karnının üzerine gözleri loş ışıkta küçük bir fener gibi parlıyordu,yine çok üzüldüm yaşayan şu canlıyı üstelik yorulmuş ve karnının üzerine yatarak dinlenen şu güzel koça nasıl kıyacağız nasıl kıyacaklar,yersek ne olacak neyimiz yücelecek,bir düzine insana bir öğün yemek olacak,oysaki freninde korkuları sevinçleri heyecanı bir cinsel hayatı vardı hele kuzuyken baharda kırlarda yaşam dolu olarak koşuştur sevinirdi,bir annesi vardı gözü gibi bakıp ona süt veren bir annesi,neden neden bu koçu neden keseceğiz.

    Sessizce çıktım evimize,komşularda uyanmışlar onlarda bir çeşit bayram hazırlıkları yapıyorlar,yüreğim burkuluyor midem bulanıyor,ağlamak istiyorum keşke ağladım diye koçu kesmeseler saatlerce ağlardım.

    Ve o an gelip çatmıştı,amcam babam freni kömürlükte çıkardılar,hayır fren gitme diren hatta kaç git fren canım kemir o ipi kaç ne olur,diye içimden yalvarıyordum.

    Evimizin önünde boş bir arazi vardı,freni frenleye frenleye sürüklediler oraya kadar,hazırlık aşamasında frende dinlenmeye alındı,küçük bir ot birikintisinin arasında bir papatya vardı fren onu kokladı ve yedi,fren papatyayı çiynerken ben artık dayanamıyordum,koştum çok hızlı koştum ne kadar koştuğumu bilmiyorum ağlıyorum,frenin o son lokması olan papatya çiğnemesi hiç gözümden gitmiyor,ve onu takip eden bir on yıl hiç et yemedim.

    Oturduğum yerden çocukluğuma ait düşünceler geçiyordu,frenin yerinde ben vardım,ama bir farkımız kurban edilmeyecektim .

    Athos, Parthos , Aramis

    Güneş batıyor akşamın kızıllığı camlardan içeri süzülüyor,yerimden doğruldum yemekhaneye doğru gittim,boş olan yemekhane çok sessiz,içeriye dğru seslendim hiç ses yok.
    tekrar koridor doğru geldim,uzun koridorun sonunda bir gülme sesi duyuldu ellerinde çantaları birkaç memur gülüşerek geçtiler,bir kapı hızlıca kapandı,koridorda nikoyu gördüm,gülümseyerek yanıma geldi,ben gidiyorum bu odanın kilidinin anahtarı kafana göre takıl dışarı çıkma dedi,nikonun bana tanıdığı bu özgürlük hoşuma gitti,teşekkür ederek aldım anahtarı,niko iyi akşamlar diledi az önce çıkan guruba yetişmek için koşar adım uzaklaştı koridorda.

    Ne yapsam acaba oyalanacak ne bir kitap ne bir gazete nede tv,hiç bir şey yok uzun koridordaki tüm resimleri inceledim,hatta koridoru adımlayarak ölçtüm bile,bir ara koridor boyunca koşarak sıçradım ne kadar yükselebiliyorum diye ,yok yok ne vakit geçiyor nede can sıkıntısı.

    Neden acaba dün gece beni kilitleyipte bu gün bu rahatlığı tanıyorlar,bir bildikleri vardır muhakkak,dış kapıya kadar acele etmeden yürüdüm,hava kararmaya başlamış hala aydınlık var dışarda kapının soluna doğru bir küçük bahçe var polis merkezine dahil,içerisinde oturacak bir iki bankda mevcut,kapının girişindeki loş ve sadece bir kişinin oturacağı büyüklükteki klubede bir polis var,elinde bir tutkal bir şey yapıştırmakla meşgul,kapıyı açtım dışarıdaki hava hafif serin bir şekilde yüzüme vurdu tanımadığım bir endüstrüyel koku geldi burnuma huzur ve özgürlük hissettim,polise selam verdim,kafasını yaptığı işten kaldırmadan gözlerini anlına doğru kaldırarak ne istiyorsun der gibi baktı,durumumu kısaca izah ettikten sonra,şu bahçede oturabilirmiyim dedim,da da kanyeşna dedi,agromni spassiba diyerek atladım bahçenin içine .

    Manzaraya hakim olan bankı seçerek oturdum,kabanov efendi sabah hallolur demişti senin durumun,Keşke erken hallolsa ne güzel olurdu çıkar gidedim,eşyalarım neredeydi acaba,inşallah başlarına bir şeyler gelmemiş diyerek teselli olmaya çalıştım.

    Bir arı dolandı tepemde,baktıki kayda değer bir şey yok vızlayarak geçti burnumun dibinden,bu gece nasıl yatacağım uykum gelirmi acaba,ışıksız bir yol hava karadıkça yolda havala beraber karanlıklara gömülüyor,çok uzaklarda evlerin cılız ışıkları görünüyor,hafif bir rüzgar esiyor her nedense huzur duyuyorum.

    xxxxxxxxxxxx
    Düşünüyorum,ne kadarda kalabalıkmışım,hep bir kaos hep bir koşuşturmaca,gündelik telaşlar saçma acelecilik,oysaki her şey durmuş gibi şu zamanın yittiği yerde,bir küçük doğru dürüst çiti bile olmayan bahçe bazması bakımsız yerde bir tahta bankın üzerine tünemiş ne yapacağını bilmeyen hatta bir iki saat sonra nasıl uyuyacağını bile anlamayan aptal gibi olmuş beklemkteyim,oysaki hayat bana daha düne kadar ne güzellikler sunmaktaydı,bir dakika sonra ne olacaçımız meçhul derdi dedem klişe gelirdi bana,ama çok doğruymuş an be an ne olacağımız bellisisz.

    Açım ama yemek istemiyorum,istesemki kim verecek,personel yemeği yemezdim şirkette,şimdi burnumda tütüyor,gidince o yemekleride yiyeceğim.Kalktım oturduğum yerden küçük bahçeyi gezdim biraz yola doğru baktım git gide bir sessizlik kaplıyor,ve sivri sinek istilası başladı en iyisi içeri girmek.

    Kapıdaki polise iyi akşamlar diledikten sonra yatak odama doğru yola koyuldum,kimseler kalmamış sessizlik hakim,uzun koridoru geçtim bir iki odayıda geçtikten sonra yatak odamdaydım,uykum yok ama zorla uyursam zaman çabuk geçer sabah olur,hiç tahmin etmemiştim gecenin bu kadara sıkıcı olacağını.

    Yatak sabah kalktığım şekilde duruyordu,hiç kimse gelmemiş anlaşılan,yatağın üzerine oturdum,etrafıma bir daha baktım çok can sıkıcı ve basit,bir an önce yatayım sabah olsun gideyim diye mırıldandım,ama uyku nerede,yatağa uzandım tavandaki sipral şeklindeki tasarruflu ampulün cılız ışığını seyrede seyrede düşünmeye başladım.

    Sabah inşallah işlerim yoluna girer,eğer arkadaşlarımı bulamazsam,doğruca havaalanına gider atlarım uçağa dönerim moskovaya,diye kendimi sevindirecek bir hayal kurdum,ya yarında işim yolunda gitmezse,o zaman deliririm herhalde benide buraya bir deli gömleğiyle tıkarlar sanki .

    Evim evim evim,gittiğmde evime yerlerde yuvarlanacağım çocuklarıma sarılıp onlarla beraber en sevdiğimiz oyun olan küçük yastıklarla yaptığımzı savaşı oynayacağım,koltuk kanepe arkalarından sürünüp heyecan yapacağım,her eve geldiğimde eşime çiçek alacağım,kaynanama ne şeker insansınız diyeceğim,hemen karşı komşum fiedora o dev köpeğiniz ne kadar güzel havlamakta gece gece diyip o nefret ettiğim koca köpeğin koca başını okşayacağım,sürekli domuz yahnisi yiyen ve gözleri torba torba olmuş eşine,bu gün ne kadar güzelsiniz katiçka diyeceğim,binanın park alanında gece arabaları bekleyen 2. dünya savaşı görmüş sergei dayıya bahşiş vereceğim,80 yaşına merdiven dayamış sergei dayımın 2. dünya savaşı anılarını sıkılmadan dinleyeceğim,faşistleri şöyle kıstırdık böyle bastırdık yaktık yıktık der dururdu sergei dayım.

    Sanki hafiften uyku geliyor inşallah kaçmazda sabaha kadar uyanmadan yatarım,diyerek uyumuşum.zzzzzzzzzzzzzzzz....

    Yeni bölümzzz

    Sabah,,sanırım sabah hiç ses seda yok ama çok uyuduğum kesin,ve odanın içi çok havasız,binanın biraz arkalarında kalan bir yer burası,kalktım başımın arka kısmı çok ağrıyor kafamı soğuk suyun altına tuttum buz gibi su beni biraz kendime getirdi,kapıya yaklaştım arkama baktım inşallah bu gece son gecemdi gideyim Allahım ne olur bu gün dedim kendi kendime.

    Koridorda hiç kimseler yok dış kapıya doğru yöneldim,koridorun giriş kısmındaki saate baktım sabahın yedisi ve dışarısı aydınlık,henüz çok erken,eğer saat bir gibi çıkarsam burada daha yedi saat beklemem lazım en iyi ihtimalle.

    Dış kapıyı açtım hemen girişteki nöbettçi kulubesine baktım,kimseler yok,kapının önünde durdum ne mükemmel bir bahar havasıydı o öyle mis gibi dakikalarca derin derin nefes aldım,içeriden bir genç polis çıktı daha önce görmüştüm oda beni anımsadı sanırım,dobri utra dedi başımı salladım,polisin elinde bir fincan cay vardı,çay varmı yemekhanede dedim yok dedi ama bir su ısıtıcımız var istersen alabilirsin dedi,çayını klubenin konuşma penceresinin önündeki küçük yere koydu,beni takip et dedi,yemekhanenin yanındaki küçük bir odada bir elektrikli su ısıtıcısı birde bir kutu poşet çay var,burada oturup çay içebilirsin dedi,herhalde abartısız bir saat boyunca çay içmişimdir ,hatta fantazi yapıp dışardaki küçük bahçedede bankın üzerindede 2-3 fincan çay içimişimdir .

    saat dokuza doğru gelirken,personel bir bir damlamaya başladı,tek gelenler beraber konuşup gülüşerk gelenler,elinde kahvaltılık börek poğaça benzeri yiyecekler olanlar vs,oturduğum yerde gelen herkesi tepeden tırnağa inceliyordum,normalde insanları dikizleme gibi bir merakım yok ama,vakit geçirmek içinde fena olmuyor hani.

    Ve niko geldi,yanıma geldi elini uzatıp selamlaştıktan sonra yanıma oturdu gece nasıldı falan sorusundan sonra,niko bu gün işim hallolurmu benim dedim,niko büyük ihtimal gidersin dedi,nikoya sarılasım geldi,nikonun henüz cep telefonuyla cebelleşme vakti gelmemiş sanırım telefonu cebindeydi,nikoyu böyle görmeye alışkın değildim o aklımda hep çift hatlı samsung telefonuyla kalacak .

    Niko içeri girdi,yalnız oturnaya başladım,yeni bir gün,,yeni bir başlangıç belkide bu gün bazı insanlar için,kiminin düğünü vardır kiminin çocuğu doğuyor,kiminin askerlği bitiyor,kiminin doğum günü belkide ölüm günü,arılar sinekler bilimum haşaratlar uyanmış kısacık ömürlerinde bile hep bir koşuşturma içerisindeler,gün doğar mücadele başlar yaşamak için,gün bitincede mücadele mola alır,taki diğer bir sabaha kadar,ne kadar basit yaşantımız var milyarlarca yıldır aynı.

    Kırmızı plakalı konsolosluk arabası kapıya yanaştığında saat 11 civarıydı,beyaz renkli niva arabadan kabanov ve tanımadığım bir adam indi,sevinçliydim heyecanlıydım Allahım ne olur bitsin şu iş diye dualar ediyorum içimden.

    Hemen ayağa kalktım kabnov gülümseyerek geldi,tamam dedim işim hallolmuş,kabanovun gülümsemesinden onu anladım,geldi elini uzattı selamlaştık yanındaki adamda konsoloslukta görevli bir elemanmış tanıştık,kabanova sordum ne oldu ne durumdayız dedim..

    Devamı 9.sayfadadır.










    Konu Emre Kocakaya tarafından (28.July.2011 Saat 00:43 ) değiştirilmiştir.

  • #2
    Mert Gundogdu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Administrator

    Status
    Offline
    İsim
    Mert Gündoğdu
    Makina:
    5D Mark IV
    Üyelik tarihi
    15.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    36
    Mesajlar
    8,190

    Standart

    Heyecanla bekliyorum devamını..

    ne işler ne işler..











    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.



    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.



    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #3
    Squallion - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Çaylak Üye

    Status
    Offline
    İsim
    Mert Bengisu
    Makina:
    Canon EOS Rebel T2i
    Üyelik tarihi
    09.May.2011
    Nereden
    Ankara
    Mesajlar
    13

    Standart

    Dizilerin sonunda yaşadığımız o havada asılı kalma hissiyatını ilk kez bir yazıdan birebir yaşadım.

    Merakla bekliyoruz devamını. Konuya mecburen abone olacağız.










    Canon T2i / EF-S 18-55mm 1:3.5-5.6 IS / 50MM f/1.8 ll / edelkrone Modula Rig

  • #4
    ermanatasoy - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Erman Atasoy
    Makina:
    Canon 7D
    Üyelik tarihi
    29.April.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    1,469

    Standart

    Masallar masallar )

    Abi kgb ajanı filan değilsin sen dimi.. Bizi böyle türkülerle avutup aramıza sızmanımı istediler naptılar.. Valla ben bu Merti de Tahiri de tanımam.. bana geldiler dediler lütfen bize yardım edin biz büyümek gelişmek istiyoruz site için bize yardım edin filan kıramadım.. Başka bir kabahatım yok... Ayılıyorum da zaten...











  • #5
    Kartal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Ankara Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mustafa Kartal
    Makina:
    canon 450d
    Üyelik tarihi
    11.July.2010
    Nereden
    Ankara
    Mesajlar
    244

    Standart

    vayy canına büyük bir heyecan patlaması gerçekleşmiştir

    devamını çok merak ediyorum.










    . . .

  • #6
    Moderator - CT Yazar

    Status
    Offline
    İsim
    Emre Kocakaya
    Makina:
    Canon 60D
    Üyelik tarihi
    22.July.2009
    Nereden
    Moscow
    Yaş
    49
    Mesajlar
    928

    Standart

    Ermancığım Allah iyliğini versin uzun zamandır gülmedim böyle,anaaaa adam benim şu yaşadığım eziyete masal diyor,neyse devam edeceğim,masalıma .

    Sana bir türkü ile cevap veriyorum.
    Buralarda ağaçları kesmişler..
    Yerlerine taş duvarlar dikmişler..
    Sevdiğimi başkasına vermişleeerrrrrr
    Abooooooovvvv....
    Hadi gel köyümüze geri dönelim..
    Fadimenin düğününde halay çekelim tey tey tey










    Konu Emre Kocakaya tarafından (13.June.2011 Saat 17:22 ) değiştirilmiştir.

  • #7
    adnerix - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Adem Öner
    Makina:
    canon EOS 450D 18-55mm IS/ 55-250mm IS Lens
    Üyelik tarihi
    19.February.2010
    Nereden
    istanbul
    Mesajlar
    299

    Standart

    Sıradışı Yolculuklar Part 1.(National Geographic)
    Part 2.yi merakla bekliyoruz.










    CANON EOS 70D/TOKİNA 11-16mm F.2,8 ıı .CANON EOS450D/18-55 kit lens* 55-250mmEF-S IS*
    ZENIT 122 *Helios-44M-7 58mm1:2 * TAIR-11A 2.8 135mm *Universar 1:3,5 200mm *Canon 50mm 1.8*TUMAX116

  • #8
    gokhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Gökhan Çako
    Makina:
    6D
    Üyelik tarihi
    24.November.2009
    Nereden
    Adana
    Yaş
    43
    Mesajlar
    984

    Standart

    Ders çıkarılacak bir durum hakikaten 2. bölümü bekliyoruz sabırla.











    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #9
    oligomer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat ÖRNEK
    Makina:
    Canon EOS 5D Mark II
    Üyelik tarihi
    18.January.2010
    Nereden
    Lüleburgaz
    Yaş
    41
    Mesajlar
    1,056

    Standart

    Çok heyecanlı abi hemen devam lütfen :P











  • #10
    Moderator - CT Yazar

    Status
    Offline
    İsim
    Emre Kocakaya
    Makina:
    Canon 60D
    Üyelik tarihi
    22.July.2009
    Nereden
    Moscow
    Yaş
    49
    Mesajlar
    928

    Standart

    Tamam tamam devam edeceğim,sakin olun yazıyoruz,şuracıkta az dinlendik ne var yani .











  • #11
    ermanatasoy - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Erman Atasoy
    Makina:
    Canon 7D
    Üyelik tarihi
    29.April.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    1,469

    Standart

    Abi sen geldin kanlandı canlandır ortalık

    Masalı yanlış anlamda anlama sakın eyvah eyvah filmindeki üslupla söyledim Yoksa masal olmasından değil..


    Neyse hadi merakta bırakmada yaz.. part 3, 4, 5 diye de gitsin ballandıra ballandıra uzata uazata yaz )











  • #12
    akingr - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Samsun Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    AKIN GÜNGÖR
    Makina:
    CANON EOS 60D
    Üyelik tarihi
    21.June.2010
    Nereden
    SAMSUN
    Yaş
    46
    Mesajlar
    294

    Standart

    Gürcistan Azerbaycan sınırı Gürcü kökenli Türk vatandaşı olmama rağmen vizem yok diye beni de geri çevirmişlerdi. Çok kibarlar ama olmaz dediler mi hakikaten olmuyor Devamını merakla bekliyorum. Bana fazladan yapılmış 900 km yol olmuştu o sınır kapısının hediyesi...











  • #13
    Moderator - CT Yazar

    Status
    Offline
    İsim
    Emre Kocakaya
    Makina:
    Canon 60D
    Üyelik tarihi
    22.July.2009
    Nereden
    Moscow
    Yaş
    49
    Mesajlar
    928

    Standart

    @akingr,evet hocam gerçektende çok kibar ve centilmen adamlar gürcüler ve herşeyi kanuni ve rüşvetsiz yapıyorlar,ders çıkarılması gereken güzel bir devlet terbiyesi.

    Ermancığım şaka yapıyorum,ne anlamda söylediğini biliyorum bende biraz takılıyorum sana,e tabi azda olsa ballandıracağım detay olarak ama orijinalliğini kaybetmemsine çalışacağım.











  • #14
    akingr - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Samsun Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    AKIN GÜNGÖR
    Makina:
    CANON EOS 60D
    Üyelik tarihi
    21.June.2010
    Nereden
    SAMSUN
    Yaş
    46
    Mesajlar
    294

    Standart

    @ Thin Lizzy, evet katılıyorum son durum bu ancak asıl ders çıkarılması gereken gösterdikleri gelişim. Çünkü sınır kapıları ilk açıldığında gittiğimiz zamanlarda polisler yol kesip adam soyuyordu 10 yılda resmen devrim....











  • #15
    Moderator - CT Yazar

    Status
    Offline
    İsim
    Emre Kocakaya
    Makina:
    Canon 60D
    Üyelik tarihi
    22.July.2009
    Nereden
    Moscow
    Yaş
    49
    Mesajlar
    928

    Standart

    Alıntı akingr Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    @ Thin Lizzy, evet katılıyorum son durum bu ancak asıl ders çıkarılması gereken gösterdikleri gelişim. Çünkü sınır kapıları ilk açıldığında gittiğimiz zamanlarda polisler yol kesip adam soyuyordu 10 yılda resmen devrim....
    Aynen,şimdi rüşvet almanın ve teklif etmenin cezası 7 yıl hapismiş sorgusuz sualsiz.
    Şu başıma gelen olay başka bir devlette başıma gelseydi 1 saatte hallolacak bir şeydi,ama gürcülerin hem ruslara gıcıklıkları hemde katı tutumları beni perişan etti.











  • #16
    Lerashasan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Hasan Basri YENTEKÜN
    Makina:
    Nikon D90
    Üyelik tarihi
    07.March.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    327

    Standart

    uzun Zamandır Dizi izlemiyordum Yazıyı Okuyunca dizi izlemeyi özlediğimi farkettim Devamı haftaya Pazartesi saat21:00 demi?










    NIKON D90 + 18-105+50mm1.8

  • #17
    basarir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Tekirdağ Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mustafa Nihat BAŞARIR
    Makina:
    Canon EOS 40D
    Üyelik tarihi
    25.June.2010
    Nereden
    Corlu, Turkey
    Yaş
    59
    Mesajlar
    324

    Standart

    Biraları cipsleri aldık geldik eee sonra










    Mustafa Nihat BAŞARIR



    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #18
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Erdal Yılmaz
    Makina:
    Canon EOS 5D Mark II
    Üyelik tarihi
    26.January.2011
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    35

    Standart

    thin lizzy bunun filmini çekelim part 2yi heycanla bekliyorum











  • #19
    mdformat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mahmut YILMAZ
    Makina:
    5DM2 + 550d
    Üyelik tarihi
    23.May.2010
    Nereden
    izmir
    Mesajlar
    420

    Standart

    yarınki ders arasında mola verelim canlı anlatın part 2 yi..










    24-105, 70-200 F:4 L IS

  • #20
    canuras - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Can Uras
    Makina:
    Fujifilm S1700
    Üyelik tarihi
    04.May.2011
    Nereden
    Ankara
    Mesajlar
    28

    Standart

    Part 3 ne zmn Gelcek Abi










    FujiFilm FinePix S1700 l ZenıT EM Moshva.80 l Helios 44-M l FujiFilm FinePix AX280 l Samsung Digimax S730 l Petrix Sl-3118B Tripod l Finepix Çanta

  • Bu Konu için Etiketler

    Yetkileriniz

    • Konu Acma Yetkiniz Yok
    • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
    •