Bir fotoğrafçının belli bir akımdaki filmlere iğrenç izlemeyin demesi çok düşündürücü. Görüntü yönetmeni beş para etmez, kurgusu çok kötü, hikayesi çalıntı gibi nedenlerle izlemeyin dese hak veriririm, kendi bilgi birikiminden yola çıkarak bizi yönlendirmeye çalışıyor olacağı için. Fakat sırf içinde cinsellik, işkence, uyuşturucu gibi sahneler var diye iğrenç izlemeyin demek, bana göre bu alandaki cahilliğin bir sonucu.
Seks, uyuşturucu, işkence ve daha bir çok bazıları tarafından "iğrenç" olarak değerlendirilen temalar zaten günlük hayatımızda her gün bir şekilde karşılaştığımız konular. Filmlerde de bunlar film sırf iğrenç olsun diye kullanılmıyor. Her sahnenin vermek istedigi bir mesaj ya da eleştiriği sosyal bir yara vardır. Yüzeysel düşünmeyip biraz derinlere inildiğinde bu alt katmanlar görülebilir.
Bu filmlere iğrenç diyen arkadaşımızın görse kalp krizi geçireceği bir film var. Salo (Sodom'un 120 Günü)
imdb: Die 120 Tage von Sodom (1975) - IMDb
Onun gibi baktığımızda yeryüzündeki en iğrenç, en tü kaka film budur. Bir çok ülkede yıllarca yasaklanmıştır. Ancak biraz bilinçli bir sinema izleyicisi o sahnelerin İtalyan Diktası'nda çekilen acıları ne kadr da iyi yansıttığını anlayabilir. İzleyiciye anlatılmak istenen acılar bu sahneler sayesinde yansıtılıyor ve film boyunca o dönemdeki halkın çektiği ızdıraba ortak oluyorsunuz. Bunu başka türlü veremez yönetmen.
İşin özü, bir film sırf siz iğrenç buldunuz diye kötü değildir, ki yukarıdaki filmler alanlarındaki en başarılı filmler. Bir fotoğrafçı olarak herşeye daha objektif bakmayı öğrenmek zorundayız, ve yine fotoğrafta, sinemada, müzikte, romanda vs. sadece hikayeyi değil, sosyal, dini, politik, vs. katmanları da anlamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde sinemadan çıktıktan sonra "ehe ehe olm adam nasıl da patlattı kafasını ehe ehe" sözünden bir adım daha ileriye gidemeyiz.