arkadaşlar bu bölüm, film repliği bölümü.
ricam, film repliği yaparken, filmin afişini de koymanız...
açılışı merhum üstâd necip fazıl kısakürek'in unutulmaz tiyatro eseri, "reis bey" ile yapıyorum.
kıyıda köşede kalmış filmlerden ne yazık ki, yönetmen mesut uçakan filmin yönetmenidir.
izlemeyenlere şiddetle tavsiye ederim.
haluk kurdoğlu performansı müthiş;
genelde filmler romanlarının yanında çok sönük kalıyorlar
ama romanı kadar etkileyici bir yapım, eski bir türk filmi; ben ki türk film içok sevmem ama bu filmi kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum...
buyrun; reis bey:::
---
(Mahkum idam sehpasındadır)
Mahkum- Reis beyefendi!
(reis bey cevap vermez)
Mahkum- Şu anda benim vaziyetimde bulunan bir adamın, ayrıca ceza görebileceği bir suç varmıdır?
Reis bey- Yapamazsınız kanun ellerinizi bağlamıştır.
Mahkum- Ya sözle, dille yaparsam?
Reis bey- Hiç bir değeri olmaz.
Mahkum- Olsun olmasın cezalandırılabilir miyim?
Reis bey- Hayır!
Mahkum- Yani serbestim, dilimi hiç bir kaygı düğümleyemez öyle mi?
Reis bey- Evet!
Mahkum- Öyleyse kullanmayacağım bu serbestliği. Size layık olduğunuz şeyi söylemeyeceğim.
Reis bey- Dilediğinizi söyleyin.
Mahkum- Söylemeyeceğim! Beni yükselttiğiniz yerden aşağıya düşmeyeceğim. Yerimde kalmak istiyorum, yanınıza gelmek istemiyorum.
Hapishane müdürü- Sus terbiyesiz! (idam gömleğini gösterir) sırtına geçirdiğin zırha sığınıp reis beye hakaret etmeğe mi kalkıyorsun?
Mahkum- İdam gömleği mi zırh? Size böyle bir sığnak temenni etmem.
--
reis bey: (idam mahkumu hakkında) mahkum nasıl?
ceza evi müdürü: şöyle buyurmaz mısınız?
reis bey: buhranlı bir hali var mı?
ceza evi müdürü: tam zıddı efendim. gayet sakin, bu zamana kadar onu hiç bu halde görmemiştim.
reis bey: (bir süre sessiz kaldıktan sonra) eee.. ümit kalmayınca telaşta biter!..
---
merhamet...
insanlara merhameti öğretmek, insandaki kötülük iktidarını döve döve pekiştirmek yerine; hohlaya hohlaya yumuşatmak
merhamet...
hava gibi, su gibi muhtac olduğumuz iksir. başağı bir cemiyeti, başkuyarı edecek bir kudret.
acımasızca idama götürdüğüm çocuk bana; "buz çölünde yol alıyorsunuz" demişti. hepimiz! bütün insanlık buz çölünde yol alıyoruz! aldığımız nefesler bile sipsivri kayalar şeklinde donuyor. bakarken gözle bıçaklıyor, dinlerken kulakla zehirliyoruz
bütün bunların kanunlarını bilmiyoruz da kanun çıkarmaya kalkıyoruz. olur mu hiç? sen kaplanı yetiştir, besle. sonra pençe atıyor diye kement at ipe çek! yazıktır kaplana, günahtır kaplana! merhamet!
- hakim: o halde ceza ölçüleri, hak, adalet ve kanunlar lüzumsuz öyle mi?
- reis bey: öyle değil... bunlar doktorun çare bulamayınca bütün bir uzvu budamaya mecbur kalması gibi iç tedavi üzerinde tedbirler.
- savcı: efendim. merhamet ekmek olsa da bütün insanlığa dilim dilim dağıtılsa payına hiçbirşey düşmeyecek lanetli budur! üstelik yüce reislik makamından bitirimhanelere düşüp ipten, kazıktan kurtulma insanlar arasında eroin çetesi kuran bir bedbahtın karşınızda kurtarıcı edasıyla adalet dersi vermeye kalkışması; tam bir şenaattir! kendisine yine reislik makamındayken söylediği bir sözü hatılatırım. "bizi daima işlenen suçun cüzzamlı suratına bakmaktan kaçıran bu edebiyat esnaflığını bir yana bıraksınlar!" ve bu görünen suçun görünmeyen bir yanı varsa onu ortaya döksünler!
- reis bey: sayın savcı, beni eski anlayışım ve prensiplerimle mahkum ettirmek istiyorlarsa bilsinler ki; ben zaten onun mahkumuyum.
- avukat: muhterem reis bey; (hakime hitaben)
sayın savcıyı, sanık sanılan büyük şahsiyetin fikirlerini, inançlarını ve ideallerini daha yakından anlamaya davet ediyorum. ancak bu taktirde onun bitirim yerinde ne aradığı anlaşılabilecektir. bütün dünya kanunların ve hakim kürsüsünün tam hakkını verdikten sonra, insandaki gizli ruh noktalarına, iç hakikatine eğilen, bu yüce hakikati arayan, onu aramanın işkenceli hayatını yaşayan bir adalet kahramanı karşısındadır. büyük bir takdirle belirtelim ki başkanı bulunduğum baro şu anda bu yepyeni adalet kahramanını azizleştirmek için formül aramaktadır. eminiz ki bitirim tipleri arasındadır suçlu. bıçakları ve tabancayı reis beyin bitirim yerinde doğruyu göstermek için topladıklarını kendi şahıslarını ortaya koymaksızın söylediler. ama eroine ait hiçbiri bir ipucu vermedi. "bilmiyoruz" demekle yetindiler. bu kişilerin ayrıca izinsiz silah taşımaktan ve eroin işinden sorguya çekilmelerini talep ediyorum!
- reis bey: asla diyorum asla! boş toprakta define aranırcasına suçlu aranmaz! ancak meydana çıkarsa görülür. kimseyi cebime eroin koymakla suçlandıramam. ve benim hesabıma suçlandırılmalarına razı olamam! eğer gerçek suçlu gerçekten aramızdaysa benim hesabıma mutlaka bağışlanacağını fakat kanun hesabına muhakkak kıstırılacağını bilerek kendi kendisine ortaya çıkmasını dilemekten başka yapabileceğimiz hiçbirşey yok.
- savcı: işte... af ve merhamet rejiminin insandaki kötülük iktidarını ortadan kaldıracağı tezine en güzel fırsat. buyursunlar gerçek suçluyu ortaya çıkarsınlar.
- reis bey: bu ne acındırıcı mantık... benim merhamet tezim bir dedektif kaidesimidir ki suçluyu bulsun? ben diyorum ki her fert başucuna; "suçlu benim herkes suçsuz!" levhasını asmalıdır. ben diyorum ki yegane kurtluşumuz herkesin herkesi affetmesindedir. daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer. ama görüyorum ki anlatamıyorum... hissediyorum ama anlatamıyorum! çocuk, "ağlayabilseydiniz anlyabilirdiniz" dedi. ağladıkça anlıyorum... ağladıkça anlıyorum... artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim. hemde öylesine kaybettim ki ; amerika da bir cinayet işlense de, dünya çapında bir ses sorsa; "katil kim?", "benim!" diye haykırabilirim! soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında... isterse çareme adli tıp baksın fakat bir hastaneye girsem de kan kanseri çeken hastalar görsem acaba onları bu hale ben mi getirdim? diye düşünüyorum.
ben ne yaptım? uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim? hangi mukaddesi kirlettim ki kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum? dışımda ne arıyorlar? içime doğru suçluyum ben! birde kalkmış belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar bütün ülkeyi sarar diye; tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum! reis beyefendi(hakime hitaben);
ceketim benimdir! celp benim ceketime aittir. erionde o cebin malıdır. ben suçluyum bana acımayın reis beyefendi... bana acımak merhamete haksızlık olur!
Reis bey – Ölümü metanetle karşılamanız güzel. sizden yeni bir adam peydahlanmış, duruşmalardaki sanığa benzemiyorsunuz. Yazık! Avrupa’da felsefe tahsili, şu bu derken her şeyde yarım kalmak! Sonra her türlü serserilik, kumar, eroin, nihayet anne katilliği! Ağlanacak hal!
İdama mahkum edilen genç – Etmeyin reis bey! siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz. Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için, en büyük hakkı kaybediyorsunuz! Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden! Buz çölünde yol alıyorsunuz!
Reis bey! Mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim.
Dadı –Sen burada ha! Ne zamandan beri seni bulmak,
yüzüne tükürmek geçiyordu içimden !
Reis bey – Neden tükürmüyorsun?..
Geldiğine iyi ettin dadı,ben de seni arıyordum.
Dadı – Ne yapacaktın!
Reis bey –Beni affetmeni isteyecektim…
Dadı –Eğer ben seni affedersem,yeryüzünde suçu bağışlanmadık insan kalmaz!
Reis bey – Yeryüzünde suçu bağışlanmadık insan kalmaması için
beni affet!
Dadı – Aman ALLAH’ım! Sen o reis misin!
Reis bey – O adamım ama o reis değilim…
Dadı – Yoksa bu da kendini kurtarman için bir numara mı ?!.
Reis bey – Eğer varsa öyle bir numara, öğret de kurtulayım!
Dadı – ALLAH’a başvur! Bende öyle bir kuvvet yok!
Reis bey – Sen affet ki, ALLAH da affetsin !
Reis Bey - Bu ne acındırıcı matık.Ben diyorum ki her fert baş ucuna suçlu benim herkes suçsuz levhasını asmalıdır.Ben diyorum ki yegene kurtuluşumuz herkesin herkesi affetmesidir.Ama görüyorum ki anlatamıyorum hissediyorum ama anlatamıyorum.
Reis Bey - Çocuk ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz demişti ağladıkça anlıyorum.Artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim.Hem de öylesine kaybettim ki Amerika da bir cinayet işlense dünya çapında bir ses sorsa katil kim benim diye haykırabilirim.Soğuk kış geceleri köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynum da gömleğimin yakasında isterlerse çağreme adli tıp baksın fakat bir hastaneye girsem de kankanseri çeken hastalar görsem acaba onları bu hale ben mi getirdim diye düşünüyorum.Acaba ben ne yaptım.Uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim, hangi mukaddesi kirlettim ki kendimi gelmiş gelecek tüm fenalıkların sorumlusu biliyorum.Dışımdan arıyorlar içeme doğru suçluyum ben.Bir de kalkmış kendimden birine ondan öbürüne geçen bir merhamet yangını çıkar bütün ülkeyi sarar diye tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum.
Reis Bey - Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum… Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz! merhamet… Alem bu temel üzerinde!
Eğer toprağa, tohuma, hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı şırıltılı su…
Ne duruyorsunuz! Sökün sahte su borularını! Ev ev merhamet şebekesi kurun! tepelerinizdeki çatıları da yıkın! Göklerle temasa geçin! O zaman göreceksiniz ki; acı su borularından, kendi kendine tatlı su akacak… Ve başlar üstünde, güneşe yol veren kubbeler yükselecek…