bu tanımları kabul ediyor olmakla beraber; şahsi fikrim bu tanımların, argümanların ister istemez belli enstrümanlar geliştirmiş olduğudur. her ne kadar "kapitalizm" gibi bir olgunun "emperyalizm" gibi bir olguyla beraber anılmasını çok uygun görmemekle beraber, emperyalist olmanın getirdiği bazı olguların "kapitalizm" başlığına da girdiğini inkar etmiyorum.

örneğin, kılıç ya da silah zoruyla edinilmiş toprakların vergiye bağlanmış olması, o ülkenin öz kaynaklarının işgal edilmesi, kanımca kapitalism tanımının içine girmesi olduğu gibi.

örneğin musul ve kerkük'ün sultan selim tarafından osmanlı topraklarına katılmasından sonra musul ve kerkük'te hızlı bir türk nüfusu artışı sağlanmıştır. bu tarihten sonra musul ve kerkük osmanlı topraklarından sayılmış, siyaseten ve maddetene gelirleri osmanlı hazinesine girmiştir. bu emperyalist, yani yayılmacı gücün bir yan etkisidir. bu bağlamda kapital gücün elde edilmesi anlamına da gelebilir. bu güç ile A tarafında olan her türlü yetkinin B tarafına geçmesi anlamına gelir.

bu yetki musul ve kerkük'ün osmanlı topraklarından çıkmasından sonra da çetrefilli bir hal almıştır. osmanlı hanedanlığının sürgün edilmesinden sonra osmanlı prenslerinin uzun yazışmalarla musul ve kerkük üzerinde haklarının olduğunu ve bunlardan pay istemesini de tarih sahnesinde görüyoruz. hatta uzun bir süre, suriye, mısır ve diğer arap ülkelerindeki osmanlı varlığından "maaş" alan hanedan üyeleri ortadoğu'nun tekrar karışmasından sonra almış oldukları bu "maaş" kesilmiştir. bu maaş kesilmesi aynı zamanda "imperial" güç olan osmanlı devleti'nin zaten resmi olarak bitmiş olsa da "manevi" olarak bitmiş olduğunun da artı bir göstergesidir.

konuşulan diğer konu ve esas konu; tarih sahnesinde biz bir "emperyalist" yani "imperial" bir devlet miydik?

geliştirilen diğer bir argüman ise; "biz kılıç zoru ile bir devleti ele geçirmiş olabiliriz ama biz çok adil bir ülkeydik dolayısı ile bu bizi emperyalist bir ülke yapmaz" açılımıdır.

peki bu açılımı biraz daha irdeleyelim:

burada maddeleyeceğimiz unsurlar var:

1- bir ülkenin kılıç ve silah zoru ile ele geçirilmiş olması
2- ele geçirildiği zaman (tarihi eserler tahrip edilmemiş olsa bile) can kayıplarının muhakkak yaşanmış olması.
3- ülkenin öz kaynaklarının artık başka bir ülkeye ve yönetime geçmiş olması
4- ülkenin yönetim biçiminin değişmiş olması.

gibi maddeleri sayabiliriz.
bu maddeler ışığında geliştirilecek argümanlar ise;

- emperyalizm tanımına göre, bir ülkenin silah ya da kılıç zoru ile ele geçirilmiş olması, bir devletin emperyal bir devlet olduğunun göstergesidir.

- ülkenin halklarına ve varolan öz kaynaklarını (tarihi eserler vs.) tahrip etmemiş olması o ülkenin emperyalist olmadığının göstergesi olamaz. burada önemli olan ilk maddenin geçerli olmasıdır. bir ülkenin halkına iyi davranıyor olması ülkenin siyasi bir kararıdır. ki, bu karar zaten osmanlı'nın genel bir davranış metodudur. halkları, yani imperial devleti bir arada tutmasının bir gerekliliğidir.

- ülkenin öz kaynaklarının ele geçirilmesi: ele geçirilme tabiri elbette ki çok irritece edici bir tabir olarak göze batan bir kavram fakat musul kerkük örneği bariz bir örnek olarak karşımızdadır. üstelik musul ve kerkük elden çıkacağı anlaşılınca sultan abdülhamid tarafından osmanlı mülkünden çıkartılıp, kendi öz mülküne geçirilmiştir. hanedan mensupları sınır dışı edildikten sonra abdülhamid'in oğulları ve torunları tarafından büyük bir miras davası konusu da olmuştur, bildiğim kadarıyla 3yıl kadar musul kerkük üzerinden miras bağlamında maaş bağlanmıştır kendilerine.