Ne bileyim arkadaşlar...
Malum İstanbul'un fethi bizler için bir çok anlam taşır:
- Peygamber efendimizin, hadisi ile, müjdelediği ve iltifat ettiği, yani bir anlamda ödev babında hedef gösterdiği bir zafer..
- Beylikten İmparatorluğa geçiş...
- Avrupa'da ve dünyada bir devir kapandı..
- İslam alemine zaten kumandanları ile hizmet vermiş, Haçlı Seferlerine göğüs germiş bir millet rüştünü tam anlamıyla ispat etti...
Ve daha neler neler...
Filmi bu değerler ışığında Medine'den bir sahne ile açarsan (bu arada Mustafa'nın kulakları çınlasın Mustafa Akad'ın Message/Çağrı filminin kötü bir kopyası) filme anlam yüklersin..
Sonrasında gelişenler ise son derece yapay ve de kopuk...
Bu sadece bir film ifadesine de pek katılamıyorum bu noktada... Kaç tane "harbi" film çektik de "İstanbul'un Fethi; Bir Aşk Masalına" sıra geldi.. Unutmayalım ki bu film sadece milli sinemalarda değil aynı zamanda uluslararası salonlarda da gösterime girdi..
Ne bileyim belki ben hassas davranıyorum...
Ama bu kadar para, 3 senelik emek vs vs dile getirilince; insan, "ulann yuhh bari bu hataları yapmayın...", "yauww bu mantık hatası nasıl olur....", "yaaa.. bunu bari siz yapmayın...." gibi cümleler kuruyor...
Mustafa deyince Yılmaz Özdil'in yazısını okudum...
Unuttuğum bir noktayı işaret etmiş ki, ben seyrederken salonun tamamı "Ohaaaa..." demişti...
Son sahne.... Kardeşim, o kadar mı Amerikan çakması son mesaj verilir... Filmin tamamı süper olsa yine o sahne tek başına bir filmi katletmeye yeter görüşündeyim...
Yani, sinema çok kaliteli görsel efekt kullanılarak olmuyor...
Olay açıkcası, herkesi memnun etmek için herşeyden bir tutam ilave etme çabası ile aslında hiçbirşeyden herşey çorbasına dönüş olmuş... Aksiyon isteyenler için dövüş sahnesi.. Hanımlar için aşk muhabbeti.. Meraklısı için görsel efekt.. Muhafazakarlar için "Light Akşemsettin"... Ulusal mesaj olsuncular için Bill Clinton sahnesi... vs vs vs...