Asagidaki yazi hem yoneticilerimiz arasinda bulunan, hem fotograf ile ugrasan hem de profesyonel yasamini avukat olarak geciren sevgili Onur SAHIN tarafindan yazilmistir. Ozellikle gercek ve efsane bir cok bilginin ortalikta gezdigi goz onune alindiginda boyle bir yazinin ister amator ister profesyonel olarak fotografla ilgilenen kisiler icin onemi yadsinamaz. Sevgili Onur'a bu paylasimi icin tesekkur ederken on yazimi kisa keserek sizleri yazisi ile bas basa birakiyorum.
Herkesin faydalanmasi dilegi ile...
Aydin Tuna Palabiyikoglu
BU YAZI NEDEN KALEME ALINDI?
CanonTürk amatör ve profesyonel pek çok fotoğrafçının buluştuğu bir platform. CanonTürk’ün değerli yöneticilerinden Aydın Tuna, bir süre önce “fotoğraf ve telif” ilişkisinin irdeleneceği bir çalışma yapmamı rica etmişti.
Site yöneticilerinin her çeşit hukuk kuralına uymaya azami özen gösterdiği CanonTürk’te fotoğraf ve sanatsever dostların, “telif hakları” konusunda en azından asgari düzeyde bilgilenebileceği bir bölüm oluşturulması elbette son derece makul..
Memnuniyetle kabul ederek okumakta olduklarınızı yazmak üzere Aydın’dan süre istemiştim. Elbette konunun uzmanı bir hukukçu olmadığımı belirterek…
Okuyacağınız, Fikir Sanat Eserleri Kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili kanun maddelerinin sıralandığı, yasa metinlerinden ve yüksek mahkeme içtihatlarından alıntılarla dolu “teknik” bir hukuk makalesi olmayacak.
“Telif hakları” genelinin “fotoğraf” özeli ile kesişme kümesinde yer alan, zaman zaman hepimizin aklına takılabileceğini düşündüğüm sorulara yanıt vermeye çalıştım. Verdiğim yanıtların bugünkü hukuk kurallarına göre doğruluğundan kuşku duymuyorum. Fakat konuyu tümüyle izah edebilmek iddiasında değilim.
Kolay okunurluk gayesiyle, geçerli olduğundan emin olduğum normatif düzenlemeleri, örnekler üzerinden ve anlaşılabilir bir dille açıklamaya gayret ettim. Spesifik soru yahut paylaşımlarla elbette her bir değerli üyemiz konuyu zaman içerisinde teferruatlandırabilir.. Bu yazıda bahsettiğim herhangi bir kuralın yazılı olduğu kanun maddesini merak eden çıkarsa, süreç içerisinde mutlaka cevaplamaya çalışırım. Daha önemlisi CanonTürk üyesi diğer hukukçu dostlarımızla bu yazının çerçevesini hep birlikte genişletebiliriz.
Okuma zahmetine katlanacak tüm üyelerimize, bilhassa bu yazı oluşturulurken sorularıyla ve önerileriyle önemli katkılar sunan, Aydın Tuna’ya selamlarımla…
TELİF HAK(LAR)I NEDİR?
Başlığımız “Fotoğraf ve Telif” ise öncelikle Telif Hakkı denen kavramı tanımlamalıyız. Zira fotoğrafın “ışıkla çizmek” anlamına geldiğini zaten biliyoruz.
Telif Hakları, bir fikir ya da sanat eserini meydana getiren kişinin, üretisine dair maddi ve manevi haklarının tamamıdır. Sanatçısının yahut hukuken esere ilişkin hakların devredildiği hak sahiplerinin izni olmadan eserin kural olarak kullanılamaması, çoğaltılamaması, dönüştürülememesi, yayınlanamaması gibi “önleyici” yaptırımlar ayrıca eser sahibinin onayı hilafına kullanım durumunda müeyyideler öngören sistemin tümü “telif hakları” kapsamında yer alır.
FOTOĞRAFÇININ TELİF HAKLARI VAR MIDIR?
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu “güzel sanat eserleri” diye “güzel olmayan sanat eserleri” gibi şahane bir kategoriyi de örtülü olarak belirtip fotoğrafı “güzel sanat eserleri” arasında saymıştır.
Yasaya göre fotoğraf, “estetik değere sahip” güzel sanat eserleri arasında yer alır. Bir yargıç, “Bu ne lan? Böyle fotoğraf mı olur?” deyip eserinizde “estetik değer görmediğini” hükme bağlarsa, yasaya göre telif himayesi göremezsiniz. Yargıcın buna şahsen karar vermesine Usul Hukuku izin veriyor. Fakat böylesi bir kararı Hakim, konunun uzmanı bir bilirkişinin gerekçeli görüşünü almadan verirse, böylesi bir durum Yargıtay’da bozma nedeni olabilir.
Yasanın mizahi yönü bir tarafa özgün olan her fotoğraf, hem evrensel hukuka hem de ülkemizde yürürlükte bulunan (gayet kötü kaleme alınmış bir yasa olan) Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre “telif hakları” yönünden korunması gereken sanat eserlerindendir. Filme ya da algılayıcıya ilk haliyle tespit edilen “görüntü”nün kaydedildiği yani deklanşöre basıldığı an, sanat eseri ve telif hakkı doğar.
Ham görüntünün stüdyo, karanlık oda yahut bilgisayar ortamında işlendiği zamanda yani renk, ışık, gölge gibi unsurlara dair öncül değerlerinin değiştirildiği, dönüştürüldüğü yahut ürüne ilave görüntüler eklendiği anda ise yine “telif hakları” korunması gereken “derleme eser” ya da “işlenmiş eser” statüsü oluşur.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre fotoğrafçının eseri, fotoğrafçı yaşadığı sürece ve ölümünden sonraki 70 yıl boyunca mirasçıları yönünden korunur.
ÖZGÜN VE ÖZGÜN OLMAYAN FOTOĞRAF NEDİR?
Fotoğraf ya da başkaca bir sanat eserine ilişkin, sanatçının telif hakkından bahsedebilmek için, hakimin “estetik” açıdan yapıtı değerlendirmesi (!) bir yana, söz konusu sanat eserinin özgün yani diğerlerinden ayırt edici asgari özelliklerinin bulunması gerekir.
Örneğin binlerce metal kapak üreten bir şahıs, eser(ler)ini freze ya da başkaca edevat yardımıyla standart formda oluşturuyorsa, üretimine ilişkin ayırt edicilik yani özgünlük vasfı mevcut olmadığı için telif talebinde bulunamaz. Fakat aynı ebatta hediyelik sikkeler üreten bir seramik sanatçısının ürünleri ayırt edicilik ve eser sahibinin kişisel izlerini taşıdığı ölçüde “sanat eseri” vasfı edinip telif hakları korumasına tabi olacaktır.
Kural olarak (bilhassa günışığında, dış mekânda çekilen) her fotoğraf başkaca fotoğraflardan belirli farklar taşıyacağından özgün ve telif korumasını hak eder mahiyettedir. Buna karşın, örneğin kamuya açık bir iç mekânda, tümüyle aynı açıdan aynı teknik parametrelerle, özgün şekilde işlenmemiş birbirinin hemen hemen aynı fotoğrafları farklı kişiler çekerse, her biri için telif hakkı öne sürmek çok kolay olmayacaktır.
Takdir edersiniz ki bir style-life fotoğrafı için nesneleri hayal gücü doğrultusunda objektifin önüne yerleştirerek özgün bir kompozisyon oluşturan sanatçının telif hakları son derece belirgindir.
Fakat misal Antalya Arkeoloji Müzesi’ndeki Yorgun Herkül Heykeli’nin koruma bandının 5 metre gerisinde tam orta hizada duran taban taşına evvelce aldığı izinle tripodunu yerleştiren fotoğrafçının, aynı noktadan çekim yapan başka bir fotoğrafçının eserine karşı Telif Hakkı korunması talep etmesi pek kolay değildir.
Faraziyemizdeki heykeli fotoğraflayan sanatçı, kendi eserine çok benzeyen fotoğrafların kullanıldığı durumlarda “özgünlük” iddiasıyla talepte bulunmakta güçlük çekecekse de izinsiz olarak başkalarının, kendi eserine çok benzeyen fotoğraf(lar) değil kendi eserini doğrudan kullandığı durumlarda ise elbette Telif Haklarının korunmasını talep edebilecektir. Yani herkesçe çekilebilir fotoğrafı sayısız kişi benzer şekilde çekebilir ve “ilk ben çekmiştim” tarzında bir telif talebi haklı görülmez. Bununla beraber, yukarıda söylediğim gibi başka fotoğrafa çok benzeyen kareyi siz kaçıncı çeken fotoğrafçı olursanız olun, bu fotoğrafı izinsiz olarak kullanan, telif ihlalinde bulunur. Aradaki ayrım benzerini benzer teknikle ve araçla bizzat üretmek ve çalmak arasındaki farktan ibaret.
Elbette bu bahsettiklerim normların konuya ilişkin “ideal”, “olması gereken” şekilde yorumlanması durumunda geçerli. Aydın Tuna’nın arkadaşı bir fotoğrafçının, ülkemizin en ünlü zücaciye firmalarından birinin bardak çekimlerini yapmasının ardından, firma ücretini ödemeden ve izin almadan bu görselleri kullanmış. “Bilirkişi” denen muhtemelen bir şekilde güçlü firma tarafından tesir altına alınmış zatın raporu doğrultusunda Yargıç, “bardaklar için standart dışı bir aydınlatma dizayn edilmediğini”, “bu fotoğrafları herkesin çekebileceğini” gerekçe yaparak “telif ihlali olmadığı” yönünde hüküm vermiş. Fotoğrafçı davayı kaybetmiş.
Ben de ortaokul yıllarında ilk kez okuduğumda Orhan Veli’nin şiirleri gibi şiirleri herkesin yazabileceği düşüncesindeydim. Böyle ahmakça bir düşünce ortaokul öğrencisi için elbette makul. Fakat karara tesir eden bilirkişiye ve kararı veren Hakim’e, davalı firmanın “bu herkesin çekebileceği fotoğrafları” neden parasını verip bir başkasına (örneğin bir lunapark şipşakçısına) elinden izin belgesi de alıp çektirmediğini sormak gerek… Öyle sıradan ve beceri gerektirmeyen bir işi bardak, şişe üreten ulusal firma herhangi bir işçisine bile eline bir makine tutuşturup pekala yaptırabilir…
Ülkemizde gündemi biraz takip eden, birazcık kafası çalışan herkes, maalesef hukukun çoğu zaman nasıl işleyebildiğine sanıyorum vakıftır…
TELİF İHLALLERİNE KARŞI FOTOĞRAFÇI NE YAPABİLİR?
Türkiye’de pek çok normun “kâğıt üzerinde” gayet detaylı düzenlenmesine karşın uygulamada maalesef adalet sistemimiz hızlı çalışmamakta.. İlk olarak İstanbul’da kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi gibi ihtisas mahkemeleri dahi çok seri bir şekilde hüküm veremiyor, davalar uzunca bir süre devam ediyor..
Örneğin hat ve fotoğraf sanatçısı, şair, değerli üyemiz Sayın Mustafa Nazif’in çeşitli çalışmalarına ilişkin açık telif ihlallerine dair açtığımız davalar “bilirkişi incelemesi”, “adli tatil”, “mahkemelerin iş yoğunluğu”, “tarafların iddialarının ve açıklamalarının toparlanması” gibi sebeplerle (!) epey bir zaman geçmesine karşın henüz sonuçlanmamıştır.
Fakat Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi bulunan kentlerde bu mahkemelerde, bulunmayan şehirlerde ise gene Fikri ve Sınai Hukuk mevzuatı uyarınca yargılama yapacak Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde maddi ve manevi tazminat istemli davalar açılmalı, söz konusu hak ihlalleri açık ve tutarlı şekilde izah edilmeli, sanat eserini izinsiz kullanarak bu durumdan kendisi yahut başkası namına kazanç sağlayana gerekli bedel ödetilmelidir.
Telif Hakları ihlalinin “haksız fiil” niteliğiyle faillerine, özel hukuk anlamında maddi ve manevi tazminat ödetilebilmektedir. Bununla beraber ilgili mevzuat uyarınca “telif ihlali”nin “suç” sayılması nedeniyle ceza hukuku anlamında da böylesi fiiller “adli para cezası” hattâ belirli durumlarda “hürriyeti bağlayıcı ceza” verilebilmesine yol açabilecek hukuk dışılıklardır.
Cumhuriyet Savcılıkları’na yapılabilecek suç duyuruları ile telif hakkı ihlallerine dair yapılacak soruşturma neticesinde kovuşturma yani ceza davası açılması söz konusu olur. Fotoğrafınız çalındı ve çalan kişi yurt dışında ise dahi Cumhuriyet Savcılıkları’na başvurmakta fayda var. Her şeyden önce çalan tilki yurttaşınız ise eninde sonunda döneceği kürkçü dükkânı vatanınız olacaktır. Dahası suç bilişim araçları vasıtasıyla işleniyor yahut yayılıyorsa bilhassa bu anlamda ülkemizin pek çok yabancı ülke ile mütekabiliyet içeren uluslararası anlaşması ve işbirliği mevcuttur. Yabancı ya da yabancı ülkede yaşayan Türk aleyhine gerekli kamu davası açılıp telif ihlal edenin yokluğunda dahi sonuçlansa, kesinleşmiş hüküm ile durumun ciddiyetine (attığınız taşın ürküttüğünüz kurbağaya deyip deymeyeceğine göre) şahsın bulunduğu ülkede dahi maddi imkânlarınız yeterli ise hesap sorabilirsiniz.
Telif hakkı ihlali durumunda ilk etapta hakkı ihlal edene noterden keşide edilecek ihtarname ile bu ihlalin önlenmesi istenebilir. Bu bildirimde; gerçekleşen ihlalin neticesinde haksız bir kazanç elde edilmiş yahut eser sahibi maddi zarara uğratılmışsa (örneğin bedel ödenmesi gereken bir fayda elde edilmişken, böylesi bir bedel ödenmemişse) maddi talepte de bulunulmalıdır.
İhtarnameye olumlu cevap alınamaz ise ve karşı tarafın yargılama başlayana kadar telif ihlaline dair emareleri gizlemek yahut yok etmek imkanı mevcut ise öncelikle bir “Delil Tespiti” davası ikame edilmeli ve nihayet telif hakkı ihlalinin derhal durdurulması yönünden İhtiyati Tedbir istemli, tazminat davası ikame edilmelidir.
(Sevgili Mustafa Nazif, bu satırları kederli bir gülümsemeyle okuduğundan eminim…)
Noterin ürünleri “tasdikleyerek” ürün sahibini belirlediği, yaygın yanılgılardandır. Noter, sadece bir fikir ve sanat eserinin kimin tarafından oluşturulduğuna dair hangi tarihte kimin müracaat ettiğini, eserin müracaat zamanındaki ayırt edici özellikleriyle beraber tespit eder. Başkasının RAW çektiği ve orijinalinin dijital olarak hangi tarihte kaydedildiğinin teknik inceleme ile belirlenebildiği bir fotoğrafın JPEG’e dönüştürülmüş halini Noter’e koşup önemli masraflar karşılığı kaydettirmek beyhude bir çakallık olur kanaatimce.
Yasaya göre “Noterler bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklini, kıymetini, ilgili şahısların kimlik ve ifadelerini tespit ederler ve davet edildiklerinde piyango ve özel kuruluşların kur'a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak durumu belgelendirirler.” Noterlik tespit tutanakları bu anlamda ve ürünün orjinalini (çaldırmadan) elinde tutabilen sanatçılar için önemlidir.
FOTOĞRAFIN ÖZNESİ YÖNÜNDEN TELİF
Özellikle portre ve sokak fotoğrafları çeken fotoğrafçı, “yahu bu fotoğrafını çektiğim amca/teyze sonradan bana karşı hukuki bir talepte bulunabilir mi?” diye haklı bir kaygıya kapılabilir…
Mevzuatımıza göre fotoğrafın sujesinin, yani poz versin vermesin görüntülenenin “Fikri ve Sınai Hukuk” yönünden kural olarak bir hakkı bulunmamaktadır.
Fakat Medeni Yasa’nın, Kişiler Hukuku bölümüne dair (Anayasa ve Ceza Yasamız’la da korunan) Kişilik Hakları arasında, bir şahsın kişisel görüntü ve fotoğrafları da yer alır.
Kural olarak kimsenin rızası dışında fotoğrafını çekmemek, çekilen fotoğrafı da (ispat hukuku bakımından yazılı) onayı olmaksızın yayınlamamak, özellikle ticari amaçla kullanmamak gerekir.
Sahne gösterisi yapan ya da kamusal etkinlikte yer alan sporcular, sanatçılar, eylemciler fotoğraflarının çekilmesine zımnen izin verecekleri konularda faaliyet gösterirler. Lâkin bu kişilerin fotoğrafları da amaca uygun ve istismar mahiyeti taşımaksızın kaydedilip yayınlanabilir. Reklâmlarda, siyasi kampanyalarda izinleri olmaksızın kullanılamaz.
Aynı şekilde objektifinize gülümseyerek (en azından küfretmeden) bakan birinin fotoğrafı, fotoğrafın çekilmesine modelin örtülü bir izin verdiğini düşündürebilir. Buna karşın “masumane” fotoğrafı çekilen şahsın görüntüsünü, alınmış bir izin olmaksızın Basın Mevzuatı’nın kamusal fayda doğrultusunda tanıdığı istisnalar dışında yaymak, basmak, ticari maksatla kullanmak ilgilisinin müracaatı üzerine ağır hukuki sonuçlar doğurabilir. Bir gün İstiklal Caddesi’nde yürürken çekilmiş fotoğrafınızı bir siyasi parti broşüründe görürseniz ciddi meblağlarda manevi tazminat ayrıca o ürünün toplanmasını, bu fiil nedeniyle işlerinizin, kariyerinizin bozulması gibi bir sorun yaşadıysanız maddi tazminat talep edebilirsiniz..
Çalıştığımız yahut spontane çektiğimiz modellere mümkünse basit bir “izin” belgesi imzalatmak her hâlükarda leyhimizedir. Bu iznin mahiyeti ne denli genişse o kadar iyi olacaktır elbette.
Ayrıca fotoğrafın öznesi verdiği poz ile teknik, sadece şahsına münhasır bir duruş, farklı bir figür vs. ortaya koyuyorsa “birlikte eser sahibi” statüsünde Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında fotoğrafçıyla beraber telif hak edebilir. Tasarlanmış fotoğrafa hedefli olarak, modelin şahsi performansı, fotoğrafçıyla birlikte koreografiyi müşterek kompoze etme gibi estetik ve şahsi unsurlar taşıyor ise böyle bir iddia ortaya atılabilir…. Nü veya profesyonel bir mankenin verdiği poz, bir yoginin yahut hüner gerektiren bir duruşu “fotoğraf çekilsin” diye sergileyen canbazın hareketi bu kapsama girer.
KOMPOZİSYON HIRSIZLIĞI
Evet “sert” bir alt başlık. Fakat maalesef çok yaygın ve üzerinde durulması gereken başka bir telif ihlali de kompozisyon hırsızlığıdır.
Yukarıda, örneğin bir style – life fotoğrafçısının nesneleri, ışığı, dekoru, fonu özel ve şahsi bir düzenleme ile yaratıcı bir şekilde yapılandırmasının belirgin telif hakları doğuracağından bahsetmiştim.
Sanatsal ve kreatif bir düşünce yakalayıp bunu fotoğrafında başarıyla uygulayan kişinin fotoğrafı izinsiz kullanılır, çoğaltılır, dağıtılır ise elbette telif hakları devreye girer. Fakat sanatçının fotoğrafı “çalınmayıp”, şahsen oluşturduğu kompozisyon başkasınca taklit edilir, aynı nesneler ve dekoratif öğelerle “çok benzeyen” başka fotoğraf çekilirse bu durum da telif ihlali anlamına gelir mi? Elbette öyle…
Domino taşlarından, mutfak gereçlerinden ya da aklınıza gelebilecek herhangi başkaca nesnelerden farklı, evvelce gerçekleştirilmemiş bir dizilimle özgün fotoğrafını oluşturan bir sanatçının eserini çok beğenebilirsiniz. “Bir dakika ben de aynı netlikte, aynı biçimde bu nesnelerle aynı kompozisyonu çekebilirim, benim çektiğime de birileri hayran kalır” deyip söz konusu fotoğrafı taklit ederseniz ve özgün ürüne değinmeden bu “denemenizi” özgün bir eser gibi sunarsanız en hafif tabirle yaptığınız şeye “terbiyesizlik” denir. Hukuken ise söz konusu durum bal gibi telif hakkı ihlalidir.
(Fotoğrafa ilişkin uzantısına değindiğimiz hukuk dalının ismi Fikri ve Sınai Hukuk. “Esinlenme” sınırını aşan ve fikir hırsızlığı mahsulü hiçbir ürünün sanatsal değerinin bulunmayacağını peşinen kabullenelim.)
MİMARİ ESERLERİN FOTOĞRAFLANMASI
Hukukla iç içe çalışarak yaşamını kazanan değerli bir Kanun Adamı'nın sevgili Halil İbrahim DURAN'ın anımsatması ile hepimizin sık sık çektiği "mimari eser fotoğrafları"nın durumu da tartışılmalı. Daha doğrusu Halil İbrahim'in isabetli şekilde aydınlattığı üzere "başkasına ait binaların fotoğrafını çekmenin telif ihlali oluşturabildiği durumlar" ile çekmekte mahsur olmayan durumlar iyice anlaşılmalı...
Toplum güvenliği gibi sebeplerle kamu otoritesince, Anayasamız'daki hak ve özgürlüklerin "kamu faydası" gereği ancak kısıtlanabileceği hükmüne uygun hak daraltmaları olmadıkça tüm binaların (mimari eserlerin) dış yüzeylerini fotoğraflayabiliriz.. Aynı şekilde kamuya açık mimari yapıtların (müze, tren garı vs.) içlerini yine kamu otoritesi yahut binanın hak sahibi bizi fotoğraflamaktan men etmedikçe görüntüleyebiliriz.
Mevzuatımız gayet açık. Maliki yahut kira, sükna sair şahsi hak sahibi kim olursa olsun devlete ait binalar dahil tamamının dış yüzeyini kural olarak serbestçe fotoğraflayabiliriz. Meğer ki bu faaliyetten toplum güvenliği, askeri-stratejik açıdan kamu menfaati gibi sebeplerle kamu (devlet) bizi açıkça men etmiş bulunmasın..
Yani Empire State Building'in de falanca orta Anadolu kentindeki hilkat garibesi apartmanın da dış yüzeyi gayet fotoğraf sanatına izin gerektirmeksizin konu olabilir..)
Bunun yanı sıra "genel yollar, caddeler ve meydanlara, sürekli kalmak üzere konulan güzel sanat eserlerini; resim, grafik, fotoğraf ve saire ile çoğaltma, yayma, genel mahallerde projeksiyonla gösterme, radyo ve benzeri vasıtalarla yayımlama serbesttir."
ÖNLEMLER
Başta telif hırsızlığı mağduru olmamak dahası konuya ilişkin başkaca sıkıntılar yaşamamak için çeşitli önlemler alınabilir:
RAW formatındaki orijinal görüntüyü kaydetmek ve paylaşmamak kesinlikle önem arz ediyor. Makinemizde gerçekleşecek tüm çekimler için, EXIF’te yer alacak şekilde dijital künye oluşturmak üzere gerekli şahsi kullanıcı ayarlarını yapmak aynı şekilde önemli bir tedbir.
Flickr ya da başka fotoğraf paylaşımı – saklanması amaçlı sitelere üye olurken “telif” (copyright) korumasını talep ettiğimize yönelik seçenekleri işaretlemeye dikkat etmeliyiz. Fotoğraflarımıza ilişkin dijital ya da elle her hangi bir formu doldururken dikkatli okumalıyız. Bir yarışma yahut projeye fotoğraf gönderirken kısmen ya da tamamen teliften vazgeçip vazgeçmediğimizin farkında olmalıyız.
Zira devletimiz telif hakları yönünden zorunlu tescili sadece “müzik eseri içeren yapımlar”, “sinema eseri içeren yapımlar” ve “bilgisayar oyunları” (oyun yazılımları) için öngörmekte. Böylesi eserleri yaratanlar Eminönü’ndeki İstanbul Telif Hakları Genel Müdürlüğü’ne başvurmak zorundalar.
Fotoğraf dahil bu kapsam dışındaki fikir ve sanat eserleri ise Telif Hakları Genel Müdürlüğü’ne isteğe bağlı olarak kaydedilebilir. (Her bir fotoğraf için 89,49 TL. karşılığında bu mercie başvurarak telif kayıt – tescil işlemi gerçekleştirilebilir.)
Bununla beraber, profesyonel arkadaşlarımız için diğer belirli sanat kollarında faaliyet gösteren MESAM, MÜYAP, SİYAD gibi sadece fotoğraf sanatçılarının telif haklarını kurumsal olarak takip eden bir tüzel kişilik ve meslek birliği maalesef yok. Fakat mevzuata göre Güzel Sanat Eseri Sahibi Meslek Birliği’ne (GESAM) kaydolup telif hakkı korunması talep edilebilecek her bir fotoğrafı önceden GESAM’a bildirerek profesyonel fotoğraf sanatçıları önemli bir himaye görebilir.
Greeneye mahlaslı üyemizin görüşleri bence önemli. "İşin özünde bu işten para kazanıyorsanız haklarınızı korumanız için büyük titizlik içinde olmanız gerekir. (müşteriye seçim için verdiğiniz fotoğraflar kağıda basılı olmalı, fotoğrafları sizden seçim amacıyla aldığına dair imza vermeli, tüzel kişilik (şirket) ile çalışma yapıyorsanız bu kişi şirketi temsile yetkili olmalı vs.) Sanal ortamda verirseniz kişi aynı kompozisyonları başkasına çektirebilir ve siz ispat için çok daha fazla çaba harcamak zorunda kalabilirsiniz." diyordu haklı olarak Greeneye...
Fotoğrafınızın çalınmaması için değil, aksine hayran kaldığınız bir fotoğrafı çalmak için de çeşitli önlemler alabilirsiniz. Yukarıda da söylediğim gibi çok beğendiğiniz bir fotoğraf olursa bunu çalmak için çekenin ölmesini ve ölümden itibaren 70 yılın geçmesini bekleyebilirsiniz. Sabredebilirseniz, sonuçta başınızın ağrımayacağına kefilim.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN DİĞER KONULAR
Bir fotoğrafı değiştirmek, işlemek, yeniden biçimlendirmek hakkı eser sahibinindir. Yani kafamıza göre izin almadan kimsenin fotoğrafına Photoshop yahut başka bir program ile müdahalede bulunup ortaya çıkan şeyi yayınlayamayız.
Aynı şekilde Sevgili Aydın Tuna’nın “etik” bir tartışma başlatmak için belirttiği üzere herhangi bir sesi, müziği, fotoğrafımızla birlikte ticari bir sunum ya da farklı bir maksatla şahsi faydamız için eser sahibinin izni olmaksızın kullanamayız.
Bilimsel, eğitsel ve kamusal amaçla bir fotoğraf paylaşmak zorunda kalırsanız mutlaka aldığınız kaynağı belirtin ve belirtilen amaçlar dışında o fotoğrafı kullanmayın.
Başkasının hayalinin, düşüncesinin ya da emeğinin ürününü sahiplenmek, fütursuzca kullanmak iğrenç bir şeydir. Bu kapsamdaki bir eserin üzerinden para kazanmaya kalkmak sefil ve çağdaş bir hırsızlık biçimidir. Baklava çalan çocuklar, annesine ilaç almak için suç işleyen zavallılar gibi ayrık ve ajitatif örnekler bir tarafa dünyanın tüm hırsızlarına Oz’dan daha beter kodesler dilerim…
Bir diğer merak edilen husus başkasına ait bir markanın yahut logonun fotoğrafımızda baskın öge olarak ön plana çıkacağı fotoğraflarda logolu ya da simgeli ürün sahiplerinin tarafımıza telif hakkı öne sürüp süremeyeceği...
Kıymetli meslektaşım Av. Güçlü ÇETİNKOL'un da belirttiği üzere "Eğer o markanın fotoğrafta (kadrajda-kompozisayonda) bulunması 'tek başına' fotoğrafa ticari bir değer katıyor (sadece bu sebeple satılmasını sağlıyorsa) o zaman markanın maddi hak sahibi buradan bir telif hakkı elde edebilecektir."
Bence de bilirkişi incelemesi ile sanırım markanın (ya da markalı ürünün) fotoğrafa ne denli etki edip etmediğine bakılmaldıır. Logo/simge/marka, algı merkezinde varsa ya da kompozisyonu domine ediyorsa sıkıntı yaşanabilir. Yoksa anlatım başka ama "falanca marka araç" da kompozisyonun içinde tali olarak bir yerlerdeyse sıkıntı yaşamama ihtimali büyük. Tüm bu açıklamalarım fotoğrafta markanın "Küçük düşürücü, zarar verici" bir unsurun zaten bulunmadığı varsayımı için geçerlidir.
Sonuçta kazanılan maddi bedel, fotoğrafçının şöhreti, kullanılacak ürünün yaygınlığı gibi kriterlere göre durum değişebilir. Maalesef hukuk pozitif billim değil sosyal bilim olduğundan hatta hukukun uygulanması ülkemizde "bilim"den ziyade "yıldız falı"na daha yakın bir uğraş olduğundan her bir fotoğrafı ve hadiseyi ayrı ayrı incelemek gerek..
Bir de şunu unutmamak gerek firmalar logolarının tanınırlığı artsın, yaygınlaşsın simgeleri mümkün mertebe her yerde görünsün diye çılgın paralar harcıyor. Özendirici ve güzel bir sunum olursa işin göz yumulur boyutta kalması zaten çok olası.. Hattâ Aydın Tuna'nın belirttiği üzere değil estetik ve şık kullanımlarda, çoğu firma kötü çekilmiş fotoğraflarda bile "yeter ki ürünüm, logom görünsün" mantığıyla ve "yasakçı şirket" yaftası yememek için pek çok uygulamayı görmezden geliyor genellikle...
“Bir şekilde” elimize geçen, başkasının fotoğrafını ticari bir kaygı gütmeden ve kaynak (sanatçı) belirterek paylaşırken dahi dikkatli olmalıyız. Ticari amaçla kullanılabilecek, kötü niyetli kişilerce telif ihlaline konu yapılabilecek vasıflarda (boyut, çözünürlük vs.) kimsenin (özellikle arkadaşlarımızın) eserlerini izinsiz yayınlamamakta fayda var.
Örneğin internet sitelerimize koyduğumuz fotografik içeriği de “anonimleştirmiş” oluyoruz. Kitabı basıp yayıma verdiğimiz, müzik CD’sini satışa sunduğumuz yahut sponsorla tanıtım maksatlı ücretsiz dağıttığımız anda anomimleştiriyoruz. Kamuya mâl oluyor. İçeriği hem kamuyla paylaşıp hem de “anonimleştirmemenin” yolu yok.. İçeriği sadece belli bir zümre, herkese açık olmayan kapalı bir grup için paylaşabiliriz oysa ki.. (Ücretli internet siteleri, sadece belirli bir çevre için basılmış özel kayıt yahut üretim eserler gibi söz konusu içerik her ne ise yayılmasını kısıtlayabilirsiniz. Fakat anonimleşmiş bir üründen, anonim eserlerden insanlar ticari amaç taşımaksızın faydalanabilir. İzin almaksızın doğrudan ve şahsi (en dar kapsamıyla dinlemek, seyretmek gibi fiillerle) kullanımları dışında kullanmaları ve bu kapsamda arz edilmiş yapıtları dönüştürmeleri telif mevzuatı gereği kural olarak mümkün değildir.
Bu yazı fırsat bulundukça düzeltilecek, geliştirilmeye gayret edilecektir. Bu yazıyı dahi utanmadan ve kaynak göstermeden abuk sabuk internet sitelerinde paylaşacak aşmış yurdum insanına kendilerini dava etme hakkımı mahfuz tutarak selam ederim..
Onur Sahin