İyi niyetli siyasi komserlerin olay çıkmaması için saatlerce pazarlıklık yaptığı parti bürolarına gelip çay içip yürüyüş korrdinatları konusunda ortak nokta aradıkları zamanlar vardı. Müdahale etmek için mutlak suretle eylemci gruptan tepki bekledikleri zamanlar. Kalabalık yönetimi ile zarar düzeyini minimum düzeye indirmeye çalıştığı zamanlar vardı. Dakikalarca kalabalığın sinirinin geçmesi için taş yağmuru altında bekleyen polisler vardı. Panzerler sıktıkları sularla hareketi kısıtlar gaz bombası gibi araçlar çok az sayıda kullanılarak hareketin geldiği yönün ön kısmına atılarak geride kalan boşluktan eylemcilerin geri çekilmesi sağlanırdı. Bu sayede çevrede gündelik hayatın minimum zarar görmesi hedeflenirdi. Hatta hatırlarmısınız Ankara tarihinin en büyük esnaf eyleminde (polis barikatının üstüne kamyon sürüldüğü). Binlerce esnaf polisle saatlerce çatışmış kızılayın ara sokaklarında hayat akmaya devam etmişti. Şimdi müdahale direkt kitlenin göbeğine yoğun bir şekilde yapılıyor. Ön saflarda kalan eylemciler 2 gaz arasında kalıyor. Çatışmanın süreci maksimum zarar göze alınarak minimum sürede bitirilmeye çalışılıyor. Benim gözlemlerim yanlış olabilir. Sonuçta ben gözlemciyim siz uzmansınız. Bu kanunlar yeniden düzenlenebilir. daha iyileri yapılabilir. Kanunları kimin yaptığı da önemli değil isterse padişah fermanı olsun yanlış giden birşeyler var ise düzeltilir.
Ama güç oranının tanımın kesinlikle yapılması lazım tehlike yaratabilecek kitlesel olaylar dışında kucaklasan dağıtabileceğin topluluğa kanunla silah kapsamına alınmış biber gazı sıkılması oldukça sıkıntılı. Polisin olaylara müdahale ederken minimum cevre zararını hedeflemesi lazım.