Senesini tam olarak hatırlamıyorum ama 80lerin sonlarıydı galiba. Konya'da lisede okurken bir fotoğrafçıya dalıp makina sormuştum. Yaşlıca bir adamcağız babacan bir tavırla bana o zaman yeni yeni ülkemize giren rus malı bir makina satmıştı. Deklanşörü objektifin yanında küçük bir levyecikten ibaretti. Nasıl kullanacağımı sorduğumda basitçe obtüratör, diyafram ve ASA ayarlarını nasıl yapacağımı ayaküstü anlattı. O kadarcık bilgi(sizlik) ile başladım fotoğrafa.
Sonra yine rus malı zenitlerle devam ettim. Ta ki zenit 122'im arızalana kadar. Sonra uzun süre fotoğrafın özellikle de dijital fotoğraf devriminin dışında kaldım. Yıllar sonra kuzenimin verdiği Kodak Z700'ü 600d alana kadar kullandım.
Kişisel görüşüm, dijital devrimin hayatı kolaylaştırmakla beraber fotoğrafın önem ve heyecanını azalttığı yönünde... Baskıya verdiğimiz filmlerdeki sonucun ne olacağını önceden görmeden, bazen göz kararı bazen sadece hissederek fotoğraf çekmek farklı bir zevkti. Hala LCD ekran yerine vizörü kullanmaya çalışmamın ve dijital işlemeye mesafeli yaklaşmamın bu sebepten olduğunu düşünüyorum![]()