bohemiantirad Nickli Üyeden Alıntı
Bence dilinden anladığım en büyük şairlerden biriydi rahmetli Necip Fazıl.. Poetikasını anlatırken ve "şiir nedir?"i kendisiyle tartışırken "Arı bal yapar fakat balı tarif edemez" de diyordu Çile'nin önsözünde..
Başlıbaşına bir edebiyat ekolü sayılan, geçtiğimiz yüzyıl dünyada en fazla iz bırakan Amerikan yazarlarından Charles Bukowski orta yaşlarının sonuna dek postacılık, bar fedailiği, bekçilik gibi beyinsel nitelik gerektirmeyen işlerde çalışmış asla yaptığı işin teknik ayrımlarına kafa yormamış, ömrünün son yıllarında ise en saygın üniversitelerde ve edebiyat çevrelerinde konferanslar vermiş bir profesyonel serseriydi.
Jack London istiridye korsanlığı, çamaşırhane işçiliği, gemi adamlığı, dok hamallığı yapmış ve yazın dünyasının kuramsal tartışmaları değil deli gibi okuduğu binlerce ciltten kendisince süzdüğü gerçeklerle yazmıştı o büyük romanlarını..
Normatif ayrımlar ne derece gereklidir sanat dallarında? Bence bilginin kümelenmesi ve bir kökten dallara, dallardan kılcal sarmallara yayılarak aktarımı için elbette "türsel" ayrımlar faydalıdır. İçinde "alet kullanma tekniği", "estetik kaygılar", "duygusal arayışlar" barındıran bunun yanı sıra kendi paradigmaları, doğruları, ışığa ve lekelere ilişkin hedefleri bulunan bu uğraş için "gerekler" hedef ne ise elbette o doğrultuda ayıklanıp incelenebilir. Fotoğrafla uğraşan, belirli bir "şey"i görüntülemek isteyen Amerika'yı yeniden keşfetmesin, başarılı olanların yöntemlerini daha doğru edinebilsin diye..
15-16 kitap sayısını unuttuğum yazı okudum fotoğrafa ilişkin. Beğendiğim ama eksik gördüğüm buna karşın eksik olduğunu düşündüğüm yönlerini tanımlayamadığım bir fotoğraf hakkında yardım talep etmiştim sevgili Aydın Tuna'dan. Bilgim, özümseyişim yetmemişti "içime sinmeyen" problemlerine teşhis koyup gidermek için o fotoğrafın..
Yazılı metinleri okuyup yorumlayarak ve yeniden oluşturarak hayatımı kazanan biriyim. Gerizekalı olmadığımı düşünüyorum çünkü mesleğinde başarılı bir breyim. O defalarca okuduğum, öğrendiğim, kimi arkadaşlara arada haddim olmayarak verdiğim öğütlerin en beyliklerine ilişkin kompozisyonda ve kadrajda hatalar vardı söz konusu fotoğrafta. Leke/valör değerleri konusunda da bariz sorunlar mevcuttu, görememiştim..
"Fotoğrafçı Gözü" denilen göz, binlerce milyonlarca nitelikli kareyi, farklı sayısız sanat eserini, hayatın içindeki ışığı, renkleri analiz eden o gözler bakıp derhal tanımlamıştı oysa.. Sağolsun Aydın Tuna; olanca nezaketiyle o fotoğrafı derhal tahlil ediverdi..
Elimize başka kitaplar alsak; "mimari fotoğrafın falanca kurallarına göre", "portre çekiminin şu şu esasları uyarınca" filan diye kendimizi paralasak da kat edilebilecek mesafe, kategorik yöntemlerle ulaşılacak "doğru" bence muamma..
O "göz"ü edinmek ve birikim için tafsilatlı ayrımlar, alt başlıklar bence biraz beyhude azizim.. Zamanla, başka değişkenlerle de etkileşim içinde bir süreç bence fotoğrafçının gelişimi.
İşin özü göze hoş gelecek kompozisyonu kadraja oturtmak, doğru pozlama için diyafram ve enstantane hızını ışığa duyarlılık ayarıyla koordine etmek.. Sihirli bir dokunuşu hiç bir dalın "uzmanı"nca yazılmış hiç bir kitapta "şıp" diye bulmak bence mümkün değil. Önemli tüyolar elbette edinilebilir. Fakat kanaatimce temelin temeli fotoğraf bilgisi "ISO-diyafram-enstantane korrdinasyonu"nu çözmek 5-10 saatlik iş kafası çalışan adam için.. Bunları doğru kullanıp, doğru kompoze edebilme çabası ise ömür boyu..