CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi
Status
Offline
2. GÜN
Sabah soluğu Royal Palace of Madrid’de aldık. Otelimizden yürüyerek 15dk. Çevresi gayet temiz, sessiz ve huzurlu. Biz civarda gezerken, hatta madrid’de bulunduğum süre içerisinde dikkatimi çeken bir şey oldu, şehirde sürekli bir yerlerde yangın oluyor. Çok sık itfaiye araçları gördük sirenlerini çala çala yangına yetişmeye çalışan. Neyse, saraya giriş 11 euro ve sıra falan yoktu.

İçerisi oldukça ihtişamlı, duvarlarda tablolar, papanın yazdığı anı defteri vs var. Gezilip görülmeye değer. Yaklaşık 2 saat içeride gezdikten sonra hemen yanındaki Catedral de la Almudena’ya geçtik. Buraya giriş 6 euro. Terasına çıkarak tüm Madrid şehrini fotoğraflayabilirsiniz. Mükemmel bir manzarası var.

Buradan çıktıktan sonra soluğu Debod tapınağında aldık. Etrafında büyükçe bir park var. Parkın içinden geçerek buraya ulaşıyorsunuz. Tapınağın hikayesini şuradan okuyabilirsiniz;
Debod Tapınağı - Vikipedi
Parkta biraz soluklandık. Arkadaşımın üstüne başına kuş pisledi. Koştura koştura otelimize gittik. Arkadaş üzerini değiştirdikten sonra tekrar otelimizin önündeki Santo Domingo durağından metroya binerek Banco de España durağında inip Prado Müzesi’ne gittik.
İçeri giriş fotoğrafta görüldüğü üzere 14 euro. Önce alt katında bulunan hediyelik eşya bölümüne gidip magnet ıvır zıvır aldık. Daha sonra sırayla içeriyi gezdik. Prado müzesinde Goya, Miro, Picasso, Dali, Rembrandt gibi ressamların çalışmaları var. Bu arada biz oldukça şanslıydık çünkü picasso’nun ünlü tablosu Mona Lisa da kısa bir ziyaret için müzeye gelmişti. Onun bulunduğu odaya giriş oldukça güvenlik kontrollü. Üzerinizdeki tüm metal ve elektronik aletleri dolaplara bırakıyorsunuz. Tablonun hemen başında da bir görevli bekliyordu zaten. Aşağı yukarı 3 saat kadar içeride oyalandıktan sonra buradan dönüşte istikametimiz Real Madrid’in stadı olan Santiago Bernabéu oldu. Önce Sol meydanından sarı hatla Plaza de España durağına, oradan da mavi hatta aktarma yaparak stadla aynı isimde olan Santiago Bernabeu durağında indik.

Stadın içine girmedik, 19:00’dan sonra ziyaretçi almıyorlardı. Önünde biraz fotoğraf çekildik. Resmi ürünlerinin satıldığı mağazayı gezdik ve sağda solda fotoğraf çekildik. Stadın etrafı yine tüm Madrid gibi temiz ve düzenli. Ben biraz Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadına ve çevresine benzettim burayı. Merak edenler için formalar 100 euro, t-shirtler 45-60 euro arası, atkılar 25 euro, kupalar 10-15 euro, rozetler kalemler falan 4-5 euro arası

Hava kararmak üzereyidi ve arkadaşımla tekrar Banco de España metro durağına geçip Kibele sarayı ve önündeki havuzu bir de gece görmek istedik. Tabi gördüğümüz manzara karşısında hayran kaldık. Kibele sarayı ve meydandaki havuz inanılmaz bir ihtişamdaydı. Çevredeki binaların da ışıklandırmasıyla harika bir görüntü vardı.


Zaten etrafta pek çok tripoduyla fotoğraf çekenler vardı. Ben tripodumu taşımak istemediğim için istanbul’da bırakmıştım. Halbuki harika uzun pozlamalar çıkardı. Biz Banco de España’dan metroya binmeyi unuttuk ve ağzımız açık açık etraftaki binalara bakarak kendimizi Sol meydanında bulduk. Bu arada Kibele sarayından Sol’e doğru giderken ya da herhangi bir akşam mutlaka Calle de Alcalá caddesinde yürüyün. Ben bu caddeyi biraz şişli, osmanbey tarafına benzettim ama O bankaların, iş merkezlerinin binalarını, o binaların yapılarını, ışıl ışıl halini bir görün. Bizim ağzımız açık kaldı işte. Şu aşağıdaki de sıradan bir banka binasına ait

Yine karnımız acıktı.. yemek yiyecek yer ararken Plaza Mayor meydanına geçtik. Bu meydanda söyleyeyim pek bir halt yok. Ülkedeki tüm resmi kutlamalar falan bu meydanda oluyormuş. Etrafı hep restoranlarla çevrili ama karnınızı doyurabileceğimiz bir şeyler yok. Kahvaltılık ve tapas tarzı şeyler var. O yüzden biz plaza mayor’dan çıkarak ara sokaklarda gezinirken kendimizi Mercado de San Miguel adlı bir mekanda bulduk.
Etrafı camlarla çevrili ve içerisinde çeşitli restoranlar, cafeler, barlar olan bir yer. Ben burayı biraz İzzet Çapa’nın mahalle’sine benzettim. Özellikle akşamları pek bir hareketli ve kalabalık oluyor. Hatun düşürmek isteyenler mutlaka uğrasın. Burada çeşit çeşit biralar, sangria’lar içerbilir, farklı lezzetleri tadabilirsiniz. 15 euro’ya 1 sürahi sangria var ve yaklaşık 6 bardak çıkabiliyor bundan. Bizim karnımız acıktığı için burada pek karın doyurulacak yer olmadığından Mercado de San Miguel’in hemen dışında köşede bir restoran olan Cerveceria La Plaza’ya oturduk ve İspanya’daki ilk paella’mızı söyledik ve tabi yağlı biramızı da Sonra San Miguel’in içine girip sangria’mızı içtik. 2 tane kafası güzel İspanyol hatunla tanıştık ama İngilizce bilmedikleri için sürekli gülüşüp durduk (tüm Akdenizliler gibi İspanyollar da İngilizce bilmiyor..tembellikten midir? Yoksa bunu Jared Diamond’a sormak lazım..)
3. GÜN
Üçüncü gün istikametimiz Toledoydu. Madrid’e her gelen mutlaka uğruyormuş. Toledoya gitmek için önce Sol meydanından 1 numaralı açık mavi metro hattıyla Atocha Cercanias durağına gittik. Burada dikkat edilmesi gereken husus, inilecek durak Atocha değil, ondan bir durak sonraki Atocha Cercanias durağıdır. İçeriden Renfe adlı trenlere bilet alınacak ofise girdik. Önce burada sıra numarası alıyorsunuz. Numaranız yanınca görevliden biletinizi alıyorsunuz. Biz 11:20 trenine aldık bilet. Kalkmasına da zaten 15 dk vardı

bilet yaklaşık 11 euro.. Arkadaşla gidiş dönüş olarak aldık 44 euro vererek. Yolculuk 35 dakika sürüyor. Tren konforlu. Oturma yerlerinin yanında prizler var. Laptop’ınızı takabilir ya da cep telefonunuzu şarj edebilirsiniz. İndiğimizde oldukça soğuk bir havayla karşılaştık.

Tren istasyonunun hemen önünde taksiler duruyor ve şehir merkezi denilen Plaza Zocodover’e 5 buçuk euro’ya götürüyorlar. Bazı gezi sitelerinde bu mesafenin yürünebileceği yazıyor ama inanmayın. Oldukça uzak ve yokuş bir yol. Verin 5 buçuk euro, ya da orada trenden inen diğer ziyaretçilerle anlaşın bir taksiye 4 kişi binerek gidin şehir merkezine. Tren istasyonunda da 2 euro’ya şehir haritası satılıyor. Ondan da alın. Biz elimizde harita, boynumuzda fotoğraf makinaları kendimizi toledo’nun daracık sokaklarına attık. Sokaklar daracık olunca gördüğümüz her arabanın sağı solu vuruk durumdaydı. Hatta bir araba sokağı dönerken duvara sürttü, hiç durmadan yoluna devam etti. Bizim ilk durağımız Santa Iglesia Catedral Primada de Toledo denilen kısaca Toledo Katedraliydi
içeri giriş 25 euro olduğu için girmedik tabi etrafında biraz daha fotoğraf çektikten sonra yine attık kendimizi sokaklara. Elimizdeki harita eşliğinde sırayla görülmesi gereken yerlere uğradık. Zaten neredeyse hepsi ya katedral ya kilise ya da sinagog.

öğleden sonra hava inanılmaz derece ısındı. Biz de yürümekten baya yorgun düştük. Bir café’de oturarak yağlı bira içtik. Sıcak çorba tarzı bir ikramları oldu. Ben oldukça beğendim. En nihayetinde tekrar Plaza Zocodover’e ulaşarak taksi ile trenimize binerek madrid’e geri döndük. Günün geri kalanını tekrar sol meydanı çevresi ve San Miguel’de geçirdik. Otelimize erken dönüp valizleri toparladık.. Ertesi günü yolculuk Barcelona’ydı 
Barcelona yazımı bu akşama yetiştirmeye çalışacağım. Olmadı yarın kesin gönderirim. Herkese iyi okumalar
Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |