CanonTURK Foruma Hoş Geldiniz.
Sayfa 2 Toplam 3 Sayfadan BirinciBirinci 123 SonuncuSonuncu
Toplam 42 adet sonuctan sayfa basi 21 ile 40 arasi kadar sonuc gösteriliyor
Like Tree42Likes

Konu: Gezi Yazıları ve Bloglarınız

  1. #21
    GSAVAS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    GAMZE SAVAS
    Makina:
    CANON 600D CANON IXUS 115 HS Sony Action Cam
    Üyelik tarihi
    08.November.2014
    Nereden
    ISTANBUL
    Mesajlar
    28

    Standart

    esimle gezmeyi cok seviyoruz. cok yogun oldugumuzdan gezileri yaziya dokme vaktimiz olmuyor biz de kisa videolar cekiyoruz elimizden geldigince.genelde daha pratik ve basit oldugundan iphone ve kompak makinalarla cekiyoruz. ama oldukca hos oluyor elimizde kayitli hatiralar kaliyor. onlari paylastigimiz bir facebook sayfamiz var. herkesi beklerim arkadaslar.

    https://www.facebook.com/gencergamzegezirehberi











  2. #22
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    @GSAVAS
    Ben de videoları telefon ile çekiyorum. Hem kolay hem pratik oluyor. Bol gezili günler










    Mehmet

  3. #23
    umttn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Ümit
    Makina:
    7D>6D
    Üyelik tarihi
    12.August.2012
    Nereden
    istanbul
    Yaş
    42
    Mesajlar
    257

    Standart

    Mehmet bey merhaba ,
    Amerika vizesi ile ilgili yazınızı okudum. Bir sorum olacak.
    Örnek olarak bende 2 yıllık United Kingdom vizesi var ama toplamda her bir yıl için 6 ay kalabiliyorum. USA vizesi anladığım kadarı ile direkt olarak 10 yıllık veriliyor.
    Bir seferde toplam kalma süresi nedir acaba? Veyahut her bir yıl için. Bilginiz var mıdır acep ? Vize üstünde yazması gerekiyor sanırım.











  4. #24
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    Merhaba Ümit Bey,
    Önceden Amerika'ya girerken ufak bir kağıt veriliyor ve orada kaç ay kalabileceğin yazıyormuş. Genelde yazan da hep 6 ay olurmuş. Daha sonra bu uygulama kalktı ve ne kadar kalacağınızı gösteren bilgiye sadece internet ortamından vize bilginizi girerek öğrenebiliyorsunuz. İhtiyaç duymadığım için hiç denemedim.
    Vize 10 yıllık ama gidip 6 aydan fazla kalınamıyor. Her 6 ay sonrasında giriş çıkış yapılırsa Amerika bunu yemez, sıkıntı olur diye düşünüyorum.
    Vize üstünde öyle bir ibare yok.










    Mehmet

  5. #25
    umttn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Ümit
    Makina:
    7D>6D
    Üyelik tarihi
    12.August.2012
    Nereden
    istanbul
    Yaş
    42
    Mesajlar
    257

    Standart

    UK vizesinde gün olarak belirtildiği için aynı olabilme ihtimali gelmişti aklıma.
    Bilgilendirme için teşekkür ederim. Yazılarınızın bir kısmını okuma fırsatı buldum. Tecrübesi olmayanlar için gerçekten önemli bilgilendirmeler var. Ayrıca 2500 TL ye küçük bir Avrupa turu yapmış olmanız bence harika.











  6. #26
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    Teşekkürler, eksik olmayın










    Mehmet

  7. #27
    GSAVAS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    GAMZE SAVAS
    Makina:
    CANON 600D CANON IXUS 115 HS Sony Action Cam
    Üyelik tarihi
    08.November.2014
    Nereden
    ISTANBUL
    Mesajlar
    28

    Standart

    amerika vizeyi 10 yillik veriyor maksimum 6 ay kaliniyor fakat 6 ay kalip cikisi yapinca bi 6 ay da amerikaya giremiyor olma ihtimali var sanirim yanlis hatirlamiyorsam. girerken verdikleri kagida dikkat etmedim ama zaten ulkeye girerken ne zaman doneceginizi de soruyorlar. Haftaya gidiyorum verdikleri kagida bi goz atayim merak ettim.











  8. #28
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    Artık kağıt verilmiyor. On-line olarak bakmak isterseniz giriş yaptıktan sonra bakabilirsiniz. İhtiyaç duymadığım için hiç girip bakmamıştım.










    Mehmet

  9. #29
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    Son çıktığım ve halen devam ettiğim gezimin ilk 60 gününe çok hızlı bir bakış.

    http://www.youtube.com/watch?v=DDvTNRCE6Kk

    Geziyi güncel takip etmek isterseniz;
    https://www.facebook.com/rotasizseyyah
    Instagram










    iceveberg, tekos, umttn and 4 others like this.
    Mehmet

  10. #30
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Sezgin
    Makina:
    Canon 100D + 50mm 1.4 + 17-50 Tamron
    Üyelik tarihi
    18.February.2015
    Nereden
    Balıkesir - Bursa -Konya
    Mesajlar
    135

    Standart

    facebooktan devamlı olarak takip etmekteyim sizi harika gezileriniz video paylaşımlarınız var özellikle yoksul insanların ve mekanların mutluluklarından bahsetmeniz onları fotoğraflamanız çok hoşuma gidiyor paranın önemsizliğini insanlarımıza anlatiyorsunuz.










    damenn likes this.

  11. #31
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    @uniquee
    Elimden geldiğince artık. Teşekkürler ilginize.










    Mehmet

  12. #32
    nctclk43 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ankakusu
    Makina:
    CANON 6D - 16-35 f4 L IS + Tamron 70-300 VC + 85 mm 1.8 https://www.instagram.com/necati_calik/
    Üyelik tarihi
    22.January.2013
    Nereden
    istanbul
    Yaş
    41
    Mesajlar
    1,076

    Standart

    mükemmel mehmet hocam çok iyi ,gezmek , keşfetmek farklı ülkerlerin kokusunu havasını almak apayrı bi duygu ,keşke o kadar vaktim olsada siz gibi dünya turu yapsam sizi çok kıskandım şimdi










    CANON HİÇ D
    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.
    Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.

  13. #33
    damenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mehmet
    Makina:
    -
    Üyelik tarihi
    26.July.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    578

    Standart

    Teşekkürler, darısı size olsun

    Bu arada güncel olarak gezi, fotoğraf ve videolarımı takip etmek isteyenler için;
    https://www.facebook.com/rotasizseyyah
    https://instagram.com/rotasizseyyah/
    https://www.youtube.com/channel/UCr4...XIi9LjNiUdAo7g










    Mehmet

  14. #34
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Kaan Akman
    Makina:
    Canon 5D Mark III, Sigma 35mm 1.4 DG HSM ART, Canon EF 24-70 f/2.8L II USM, Canon EF 70-200MM F2.8L IS II USM Lens
    Üyelik tarihi
    14.April.2013
    Nereden
    Manisa
    Yaş
    42
    Mesajlar
    224

    Standart

    Mehmet Bey, helal olsun. Keşke imkan olsak da takılsak biz de arkana.










    damenn likes this.

  15. #35
    JaCKiE_BrOwN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ¢ιнαη
    Makina:
    Canon EOS 7D
    Üyelik tarihi
    10.December.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    956

    Standart

    Arkadaşlar merhaba,

    13-21 Nisan Madrid – Barcelona deneyimlerimi aktarmak istiyorum.

    13 Nisan sabahı 09:45’te Pegasus Havayolları ile Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Madrid’e seyahatimiz başladı. Bu seyahate asker arkadaşımla gittim. O izmir’den yine pegasus ile geldi istanbul’a ve 80 lira vermiş. Pegasus’u tercih etmemizin sebebi; tabi ki fiyatın gerçekten çok ucuz olmasıydı. Madrid gidiş – Barcelona Dönüş toplam 450 lira gibi bir ücret ödedim. THY’den millerimle almaya kalksam bu uçuş bana 20 bin mile mal olacaktı. O yüzden dedim hiç mile falan dokunmadan 450 liraya uçalım



    İndiğimizde Madrid Barajas Havalimanında valizinizi almak için oldukça uzun bir mesafe katettik. Biraz gecikmeli de olsa valizimizi aldık. Pasaporttan da sorunsuz geçtim. Görevli üstün körü diğer vizelere baktı, ispanya vizesine de şöyle bir baktıktan sonra damgalayıp verdi. Bu işlem yaklaşık 15 saniye falan sürdü.

    Barajas havalimanı oldukça güzel. Bizim indiğimiz T4 denilen terminal yeni yapılmış ve kısmen de olsa low cost denilen uçuşların yapıldığı bir terminal. Diğer T1-T2 ve T3 terminali daha büyük ve American Airlines, Air France, Thy, Qatar Airways ve ispanya’da yerel havacılık şirketleri kullanıyor. Bu terminaller arasında ücretsiz ulaşımı sağlayan bir ring sefer mevcut. Lacivert renkte minibüs gibi bir araç. Üzerinden kocaman yazıyor Ring Service diye.

    Madrid’de pasaporttan geçtikten sonra çıkış kapısından geçip sağa doğru devam edip bir üst kata çıkarak metro istasyonuna bağlanıyorsunuz. Burada metroya binmek için ya otomatlardan kredi kartınızla ya da bilet satan touristic office’lerden günlük, 3 günlük ya da daha uzun süreli metro ve otobüste kullanabileceğiniz biletler alıyorsunuz. Biz 3 günlük bilet aldık. Ne de olsa 4.gün barcelona’ya uçacaktık. Havalimanına tekrar dönmek için tek yönlük bilet alsak yeterliydi.



    Biz Gran Via Caddesi’ndeki Emperedor Otel’de konakladık. Buraya gidebilmek için önce havalimanından metronun Pembe 8 numaralı hattına binerek Nuevos Ministerios durağında inip Mavi 10 numaralı hatta aktarma yapmanız gerekiyor. Aktarma yaparken metrodan çıkıp birkaç koridor geçtikten sonra diğer metroya bağlanabiliyorsunuz. Mavi 10 numaralı hatta yolculuktan sonra Plaza de España durağında inerek yaklaşık 150 mt yürüyerek otelimize ulaştık. Bu arada Plaza de España denilen yer büyük bir meydan gibi hatta ben önce newyork’taki central park’a benzettim. Etrafında gökdelene benzer yapılar ve ortada da büyük bir park var. Madrid şehrinin kalbi diyebilirim buraya. Bu parkın içinde el sanatları ve hediyelik eşyalar satanlar var.



    Otelimizin bulunduğu Gran Via caddesi, madrid’in en cix caddesi. Tüm marka mağazalar, sinema salonları, tiyatrolar, alışveriş merkezleri hep bu cadde üzerinde. Otelimizin hemen önünde kırmızı 2 numaralı hatta ait bir metro durağı vardı. Bu durağın adı Santo Domingo idi.



    Biz bu durağı sadece 1 kere kullandık, o da Toledo’ya gitmek için Atocha tren istasyonuna ulaşımda. Onun dışında hiç binmedik. Bir hatırlatma daha yapmak istiyorum. Eğer gerçekten ben sağlam yürürüm arkadaş diyorsanız madrid’te bizim gibi 3 günlük bilet almak gerekmiyor. Biz günde ortalama 20km yürüdüğümüz için bu 3 günlük bileti havalimanından otelimize ulaşımda, Santo Domingo durağından Atocha tren istasyonuna gidişte ve bir kere de Kibele Sarayı, Prado Müzesi civarına gitmek için kullandık. Diğer tüm yerlere yürüdük. Çünkü otelimiz gezilebilecek her yere oldukça yakındı. O yüzden bize pek ekonomik gelmedi bu bilet. 3 günlük biletin ücreti 18 euro.

    1. GÜN

    Otelimize vardıktan sonra çantaları ve valizleri yerleştirdik. Emperedor Otel personeli gayet iyi, yardımsever. Odalarda ayrıca taharat lavabosu var. Otelin tek eksik yanı odalarda internet yok. Lobide free wi-fi var. Odaya isterseniz günlük 2 euro’ya internet var. Otel harika bir konumda. Bu otele 2 kişi toplam 3 gece 4 gün için 297 euro ödedik.



    Otelde kahvaltı almadık. Onun yerine otelimizin yaklaşık 20-30 mt ilerisinde All U Can Eat adlı bir yer keşfettik. Madrid’de birkaç yerde daha şubeleri varmış. Sabah kahvaltımızı burada yaptık. Açık büfe şeklinde + 1 içecek kişi başı 5,50 euro



    Dediğim gibi Gran Via caddesinde ve her yere yürüme mesafesinde. Royal Palace of Madrid, Catedral de la Almudena, Debot Tapınağı, Puerta del Sol (Vodafone Sol olarak anılıyor. Bu metro durağına vodafone sponsor olmuş, o yüzden son yıllarda vodafone sol diye anılıyor, hatta durağın adı Vodafone Sol diye yazıyor ama metroda anonslarda sadece “Proxima estacione: Sol” diye anons var.) Biz otelden çıkar çıkmaz yürüyerek kendimizi Puerta del Sol’a attık. Gece gündüz haraketli bir meydan. Kocaman Apple Store var. Orange Mobile, Vodafone gibi binalar da var. Onun dışından Casino’lar, restoranlar, spor mağazaları falan da burada. 3.felipe’nin heykeli de var tam ortada.





    Bu meydana bağlanan bir cadde var ki akşamüzeri orada yürümenizi öneririm. Caddenin adı Calle de la Montera. Para karşılığı sex yapan hatunlar çıkıyor meydana. Oldukça iyiler benden söylemesi. Fiyatları 50 eur, tek atımlık. Biz sırasıyla Calle de Alcalá ve Calle del Arenal gibi caddelere girip sağı solu keşfettik. Teatro Real denilen Opera adlı mekanın bulunduğu yere gittik.



    Daha sonra otelimizin önündeki Santo Domingo durağından metroya binerek Banco de España durağında inip Prado Müzesi’ne gittik. Banco de España durağından Prado müzesi yürüyerek yaklaşık 10dk mesafede. Biz müzeye ulaştığımızda müze kapanmak üzereydi. Yani akşam 18:00’e kadar açık müze ancak 16:00’dan sonra içeriye ziyaretçi alınmıyor. O yüzden içeri giremedik. Onun yerine hemen giriş kapısının yanındaki San Jerónimo el Real adlı kiliseye girip biraz fotoğraf çektik. Önündeki yeşilliklerde uzanıp dinlendik.





    sokaklarda öyle avare avare gezerken karnımızın acıktığını farkettik. Adını unuttuğum küçük bir restorana girdik Bir italyan restoranıydı burası. Biz ilk gördüğümüz iki kişilik Masaya oturduk ama garson çocuk baya kızdı. Bunlarda da italyan’lar gibi bir adet var, belki de italyan restoranı olduğu için italyan geleneklerini sürdürüyorlardı. Garson nereyi gösterirse oraya oturmak gerekiyormuş. Yine adını unuttuğum bir yemek ve yanında Cerveza (bir çeşit ispanyol birası) söyledik. Yemek bir harikaydı. Carveza ise biraz daha yoğun kıvamda bir bira. O yüzden ben Cerveza’nın adını yağlı bira olarak değiştirdim ve tüm ispanya gezimde hep ağzımda yağlı bira diye geveleyip durdum. Derken gece baya geç oldu ve otelimize döndük.










    damenn and hanngman like this.
    Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |

  16. #36
    JaCKiE_BrOwN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ¢ιнαη
    Makina:
    Canon EOS 7D
    Üyelik tarihi
    10.December.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    956

    Standart

    2. GÜN

    Sabah soluğu Royal Palace of Madrid’de aldık. Otelimizden yürüyerek 15dk. Çevresi gayet temiz, sessiz ve huzurlu. Biz civarda gezerken, hatta madrid’de bulunduğum süre içerisinde dikkatimi çeken bir şey oldu, şehirde sürekli bir yerlerde yangın oluyor. Çok sık itfaiye araçları gördük sirenlerini çala çala yangına yetişmeye çalışan. Neyse, saraya giriş 11 euro ve sıra falan yoktu.







    İçerisi oldukça ihtişamlı, duvarlarda tablolar, papanın yazdığı anı defteri vs var. Gezilip görülmeye değer. Yaklaşık 2 saat içeride gezdikten sonra hemen yanındaki Catedral de la Almudena’ya geçtik. Buraya giriş 6 euro. Terasına çıkarak tüm Madrid şehrini fotoğraflayabilirsiniz. Mükemmel bir manzarası var.



    Buradan çıktıktan sonra soluğu Debod tapınağında aldık. Etrafında büyükçe bir park var. Parkın içinden geçerek buraya ulaşıyorsunuz. Tapınağın hikayesini şuradan okuyabilirsiniz;

    Debod Tapınağı - Vikipedi

    Parkta biraz soluklandık. Arkadaşımın üstüne başına kuş pisledi. Koştura koştura otelimize gittik. Arkadaş üzerini değiştirdikten sonra tekrar otelimizin önündeki Santo Domingo durağından metroya binerek Banco de España durağında inip Prado Müzesi’ne gittik.



    İçeri giriş fotoğrafta görüldüğü üzere 14 euro. Önce alt katında bulunan hediyelik eşya bölümüne gidip magnet ıvır zıvır aldık. Daha sonra sırayla içeriyi gezdik. Prado müzesinde Goya, Miro, Picasso, Dali, Rembrandt gibi ressamların çalışmaları var. Bu arada biz oldukça şanslıydık çünkü picasso’nun ünlü tablosu Mona Lisa da kısa bir ziyaret için müzeye gelmişti. Onun bulunduğu odaya giriş oldukça güvenlik kontrollü. Üzerinizdeki tüm metal ve elektronik aletleri dolaplara bırakıyorsunuz. Tablonun hemen başında da bir görevli bekliyordu zaten. Aşağı yukarı 3 saat kadar içeride oyalandıktan sonra buradan dönüşte istikametimiz Real Madrid’in stadı olan Santiago Bernabéu oldu. Önce Sol meydanından sarı hatla Plaza de España durağına, oradan da mavi hatta aktarma yaparak stadla aynı isimde olan Santiago Bernabeu durağında indik.



    Stadın içine girmedik, 19:00’dan sonra ziyaretçi almıyorlardı. Önünde biraz fotoğraf çekildik. Resmi ürünlerinin satıldığı mağazayı gezdik ve sağda solda fotoğraf çekildik. Stadın etrafı yine tüm Madrid gibi temiz ve düzenli. Ben biraz Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadına ve çevresine benzettim burayı. Merak edenler için formalar 100 euro, t-shirtler 45-60 euro arası, atkılar 25 euro, kupalar 10-15 euro, rozetler kalemler falan 4-5 euro arası








    Hava kararmak üzereyidi ve arkadaşımla tekrar Banco de España metro durağına geçip Kibele sarayı ve önündeki havuzu bir de gece görmek istedik. Tabi gördüğümüz manzara karşısında hayran kaldık. Kibele sarayı ve meydandaki havuz inanılmaz bir ihtişamdaydı. Çevredeki binaların da ışıklandırmasıyla harika bir görüntü vardı.





    Zaten etrafta pek çok tripoduyla fotoğraf çekenler vardı. Ben tripodumu taşımak istemediğim için istanbul’da bırakmıştım. Halbuki harika uzun pozlamalar çıkardı. Biz Banco de España’dan metroya binmeyi unuttuk ve ağzımız açık açık etraftaki binalara bakarak kendimizi Sol meydanında bulduk. Bu arada Kibele sarayından Sol’e doğru giderken ya da herhangi bir akşam mutlaka Calle de Alcalá caddesinde yürüyün. Ben bu caddeyi biraz şişli, osmanbey tarafına benzettim ama O bankaların, iş merkezlerinin binalarını, o binaların yapılarını, ışıl ışıl halini bir görün. Bizim ağzımız açık kaldı işte. Şu aşağıdaki de sıradan bir banka binasına ait



    Yine karnımız acıktı.. yemek yiyecek yer ararken Plaza Mayor meydanına geçtik. Bu meydanda söyleyeyim pek bir halt yok. Ülkedeki tüm resmi kutlamalar falan bu meydanda oluyormuş. Etrafı hep restoranlarla çevrili ama karnınızı doyurabileceğimiz bir şeyler yok. Kahvaltılık ve tapas tarzı şeyler var. O yüzden biz plaza mayor’dan çıkarak ara sokaklarda gezinirken kendimizi Mercado de San Miguel adlı bir mekanda bulduk.






    Etrafı camlarla çevrili ve içerisinde çeşitli restoranlar, cafeler, barlar olan bir yer. Ben burayı biraz İzzet Çapa’nın mahalle’sine benzettim. Özellikle akşamları pek bir hareketli ve kalabalık oluyor. Hatun düşürmek isteyenler mutlaka uğrasın. Burada çeşit çeşit biralar, sangria’lar içerbilir, farklı lezzetleri tadabilirsiniz. 15 euro’ya 1 sürahi sangria var ve yaklaşık 6 bardak çıkabiliyor bundan. Bizim karnımız acıktığı için burada pek karın doyurulacak yer olmadığından Mercado de San Miguel’in hemen dışında köşede bir restoran olan Cerveceria La Plaza’ya oturduk ve İspanya’daki ilk paella’mızı söyledik ve tabi yağlı biramızı da  Sonra San Miguel’in içine girip sangria’mızı içtik. 2 tane kafası güzel İspanyol hatunla tanıştık ama İngilizce bilmedikleri için sürekli gülüşüp durduk  (tüm Akdenizliler gibi İspanyollar da İngilizce bilmiyor..tembellikten midir? Yoksa bunu Jared Diamond’a sormak lazım..)


    3. GÜN

    Üçüncü gün istikametimiz Toledoydu. Madrid’e her gelen mutlaka uğruyormuş. Toledoya gitmek için önce Sol meydanından 1 numaralı açık mavi metro hattıyla Atocha Cercanias durağına gittik. Burada dikkat edilmesi gereken husus, inilecek durak Atocha değil, ondan bir durak sonraki Atocha Cercanias durağıdır. İçeriden Renfe adlı trenlere bilet alınacak ofise girdik. Önce burada sıra numarası alıyorsunuz. Numaranız yanınca görevliden biletinizi alıyorsunuz. Biz 11:20 trenine aldık bilet. Kalkmasına da zaten 15 dk vardı



    bilet yaklaşık 11 euro.. Arkadaşla gidiş dönüş olarak aldık 44 euro vererek. Yolculuk 35 dakika sürüyor. Tren konforlu. Oturma yerlerinin yanında prizler var. Laptop’ınızı takabilir ya da cep telefonunuzu şarj edebilirsiniz. İndiğimizde oldukça soğuk bir havayla karşılaştık.



    Tren istasyonunun hemen önünde taksiler duruyor ve şehir merkezi denilen Plaza Zocodover’e 5 buçuk euro’ya götürüyorlar. Bazı gezi sitelerinde bu mesafenin yürünebileceği yazıyor ama inanmayın. Oldukça uzak ve yokuş bir yol. Verin 5 buçuk euro, ya da orada trenden inen diğer ziyaretçilerle anlaşın bir taksiye 4 kişi binerek gidin şehir merkezine. Tren istasyonunda da 2 euro’ya şehir haritası satılıyor. Ondan da alın. Biz elimizde harita, boynumuzda fotoğraf makinaları kendimizi toledo’nun daracık sokaklarına attık. Sokaklar daracık olunca gördüğümüz her arabanın sağı solu vuruk durumdaydı. Hatta bir araba sokağı dönerken duvara sürttü, hiç durmadan yoluna devam etti. Bizim ilk durağımız Santa Iglesia Catedral Primada de Toledo denilen kısaca Toledo Katedraliydi



    içeri giriş 25 euro olduğu için girmedik tabi  etrafında biraz daha fotoğraf çektikten sonra yine attık kendimizi sokaklara. Elimizdeki harita eşliğinde sırayla görülmesi gereken yerlere uğradık. Zaten neredeyse hepsi ya katedral ya kilise ya da sinagog.







    öğleden sonra hava inanılmaz derece ısındı. Biz de yürümekten baya yorgun düştük. Bir café’de oturarak yağlı bira içtik. Sıcak çorba tarzı bir ikramları oldu. Ben oldukça beğendim. En nihayetinde tekrar Plaza Zocodover’e ulaşarak taksi ile trenimize binerek madrid’e geri döndük. Günün geri kalanını tekrar sol meydanı çevresi ve San Miguel’de geçirdik. Otelimize erken dönüp valizleri toparladık.. Ertesi günü yolculuk Barcelona’ydı

    Barcelona yazımı bu akşama yetiştirmeye çalışacağım. Olmadı yarın kesin gönderirim. Herkese iyi okumalar










    damenn and hanngman like this.
    Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |

  17. #37
    JaCKiE_BrOwN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ¢ιнαη
    Makina:
    Canon EOS 7D
    Üyelik tarihi
    10.December.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    956

    Standart

    BARCELONA

    Sabah Uyandıktan sonra Madrid’deki otelimizden check-out yaparak ayrıldık. Ücreti arkadaşımla kredi kartımızla ve yarı yarıya olarak ödedik. Kahvaltı için tekrar All U Can Eat’e uğradık, kahvaltımızı yaptık. Tekrar Plaza de España durağına geldik. 3 günlük biletimiz bittiği için otomatlardan Havalimanı yönüne kredi kartımızla tek yön bileti aldık. Ekranda One Way (for goint to Aeropuerto T4) yazanı seçmeniz gerekiyor.



    Nuevos Ministerios durağına geldikten sonra tekrar Pembe 8 numaralı hatta geçerek Havalimanına ulaştık. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Madrid Barajas Havalimanı içerisinde iki tane metro durağı var. Birincisi Aeropuerto T1-T2-T3, ikincisi yani son durak ise Aeropuerto T4. Daha önce belirttiğim üzere T4’ten low cost ve iç hat uçuşları olduğu için T4’e kadar devam ettik. Yine bazı seyahat sitelerinde ilk durakta inilerek 1 euro daha verilip T4’e devam edileceği yazıyor (kime ve nereye veriliyor onu bile yazmamışlar.) ama külliyen yalan. Bildiğiniz normal devam ediyorsunuz. Unutmadan arada bahsediyorum belki fark etmişsinizdir ama “bazı seyahat siteleri” diye değindiğim site Gezi Rehberi & Gezi Sitesi : Gezip Gördüm adlı sitedir. Ben bu sitede yazılanların pek çoğunun google maps açılarak üzerinden tahmin yürütülerek oluşturulduğunu düşünüyorum. Saçma sapan, gerçekle hiç bağdaşmayan ve tamamen yanıltıcı bilgilerle dolu. Seyahatini bu siteye bakarak planlayacak olanlar çok yanılır, yanlış metro duraklarında iner, fazla para ödemek zorunda kalır vs vs..

    Barcelona’ya geçmek için Vueling Airlines’ı seçtik. İspanya’nın pegasus’u diyebilirim. Ama pegasus’tan daha kaliteli ve uçaklar çok yeni. Uçak içinde ücretsiz soft drink ikramları var tüm yolculara. Madrid – Barcelona arası uçtuğumuz Vueling’e kişi başı 40 euro ödedik. 23kg valiz limiti var. Ancak şunu söyleyeyim, havalimanında kontuarda çok az personeli çalışıyordu. 2 personeli vardı ve zaman ilerledikçe sırada bekleyen herkes söylenmeye başladı. Uçuşa 1 saat kalmıştı ve sırada 30 kişi vardı neredeyse. Sonra bir bayan personel daha geldi ve İspanyolca olarak “Barcelona’ya gidecek var mı?” diye seslendi. Herkes elini kaldırınca aman tanrım! Der gibi bir yüz ifadesinden sonra bir erkek personeli daha çağırdı ve işlemler hızlandı. Vueling ile uçacaksanız bileti internet sitelerinden satın aldıktan sonra mail adresinize pdf olarak biletinizi atıyorlar. Bunu yazdırıp yanınızda bulundurmanız gerekiyor. Bu çıktının üzerinde kare barkod var, kontuardaki personel bunu cihazla okutarak o şekilde işlemlerinizi yapıyor ve başka bir bilet vermiyor size. Sadece çıkarttığı bagaj etiketini o kağıdın üzerine yapıştırıyor.



    Uçuş 1 saat 15 dakika sürüyor. Uçağın sol tarafında koltuk seçmenizi öneririm (bileti internet üzerinden alırken ücretsiz koltuk seçimi de yapabiliyorsunuz) biz sağ tarafta oturduk ve sürekli denizi seyretmek zorunda kaldık. Eğer sağ taraftan seçerseniz barcelona’ya kadar olan tüm sehil şeridini izleyebilirsiniz



    Aeroport de Barcelona-El Prat oldukça büyük bir havalimanı. Yine anlamadığım bir şekilde valizimizi oldukça bekledikten sonra alabildik. Şehir merkezine yani otelimize ulaşmak için şu yolu seçtik. Sizler de bu yolu seçin, en pratik ve ucuz olanu bu. Valizinizi aldıktan sonra çıkarak bir kat alta iniyorsunuz. Burası biraz otopark’I andırıyor. Burada Aerobus otobüsleri var. Zaten sırayı göreceksiniz indiğinizde. Sıra gözünüzü korkutmasın, bir otobüs dolunca hemen hareket ediyor ve arkasından bir diğeri geliyor. Bilet ücreti tek yön 5.50 euro, gidiş dönüş alırsanız 10.20 euro. Bunu da yine otobüs sırasının olduğu yerdeki otomattan kredi kartınızla alabiliyorsunuz. Unutmadan söyleyeyim gidiş dönüş aldıysanız bileti, bu bilet 15 gün geçerli, yani 16.gün havalimanına dönerseniz biletinizi kullanamıyorsunuz. Otobüsün içinde valiz yerleştirilecek bölüm var. Ayırca otobüste ücretsiz Wİ-Fİ mevcut. Biz havalimanına indiğimizde yağmurlu bir hava ile karşılaştık. Şehir merkezine giderken de yağmur devam ediyordu ve biraz trafik vardı. Buna rağmen 40 dakika gibi bir sürede Plaça de Catalunya’ya geldik. Aerobus otobüsleri’nin varış ve kalkış yeri burası. Yani havalimanına dönerken de yine buradan bineceksiniz.

    Plaça de Catalunya Barcelona Şehri’nin kalbi diyebilirim. Aynı madrid’deki Plaza de España gibi. Ben burayı taksim meydanına benzettim. Gerçekten de öyle. Ortada bir park var ve taksim’deki gezi parkını andırıyor. Bu meydanda ayrıca barcelona içinde ulaşımı sağlayan belediye otobüsleri, aynı adı taşıyan bir metro durağı (bu metro durağı da tıpkı bir merkez durak gibi. Pek çok hatta aktarma buradan yapılıyor. Barcelona’da bulunduğum süre içinde bu metro ağına resmen hayran kaldım. Adamlar yeraltına bildiğiniz karınca yuvası gibi metro ağı çekmişler. Metro ile şehrin her yerine ulaşım mümkün), Fnac (D&R’ın 4-5 katlısını düşünün. İçinde elektronik bölümü de var), El Corte Inglés adlı alışveriş merkezi (bu alışveriş merkezi bizdeki Boyner, Ykm tarzıdır. Dilediğiniz herşeyi bulabilirsiniz. Neredeyse İspanya’nın her şehrinde var), Apple Store, Zara gibi mağazalar var ve bir akşam mutlaka uğramanız gereken Hard Rock Cafe Barcelona da burada..

    Dediğim gibi Plaça de Catalunya Barcelona şehrinin kalbi olduğu için tüm önemli turistik merkezlere de çok yakın ve tüm ulaşım da buradan sağlanıyor. Kuzeyinde Passeig de Gràcia Caddesi (ilerinde bu caddedeki 2 görülmesi gereken yer var onlardan bahsedeceğim), Güneyinde meşhur La Rambla Caddeleri var.

    Barcelona’da Novotel Barcelona City’de kaldık. 4 gece 5 gün için iki kişi kahvaltı dahil 590 euro ödedik. Oldukça kaliteli ve nezih bir bölgede bulunan bir otel. Genelde fransız müşterileri var. Zaten kahvaltı salononunda ve restoranda genelde afrika kökenli fransız görevliler çalışıyor. Oteldeki katlara ulaşmak için 3 farklı asansör var. Bir tanesi atıyorum 5.kata kadar çıkarken, diğeri 5.kattan itibaren, bir diğeri 10.kattan itibaren indiriyor. Bunu merak edip sorduğumda; oteli yaparken asanör boşluklarının hiç bir odaya yakın olmamasına dikkat etmişler. Odalardaki müşteriler asansör inip çıkma sesinden rahatsız olmasınlar diyeymiş.. Lobi oldukça geniş. Aynı zamanda lobinin sol tarafından kahvaltı salonu var. Bu salonda çocuk oyun bölümü yapmışlar. 3 ayrı oyun konsolu da çocuklara hizmet veriyor. PS4, XBOX ve Nintendo Wİİ.. Kahvaltı, şu ana kadar gitmiş olduğun avrupa ülkelerinde konakladığım tüm otellerin kahvaltılarından çok çok iyiydi. Açık büfe şeklinde. Kızarmış ve haşlanmış yumurta, envai çeşit peynir ve salam, reçel, bal, kızarmış ekmek, 4-5 çeşit ekmek, taze sıkılmış meyva suları, börek çeşitleri, soyulmuş ve doğranmış meyva tabağı, diyet yapanlar için diyet yoğurtlar ve diyet kahvaltılık öğünler vs.. yok yok yani..





    Yukarıdaki kule şeklinde bina otelimizin hemen önünde bulunan Torre Agbar isimli bir bina. Fransız mimar olan Jean Nouvel, ispanya ziyareti sırasında bir dağda fışkıran greyderden esinlenerek bu binayı tasarlamış. Bina şu an Agbar Şirketler Grubuna ait bir iş merkezi olarak kullanılıyor. Geceleri de böyle ışıl ışıl rengarenk oluyor. Aşağıdaki fotoğraf da oteldeki odamdan bir manzara



    Otelimize ulaşmak için Plaça de Catalunya metro durağından Kımızı L1 hattına bindik. Bu hat Hospital del Bellvitge – Fondo arasında çalışıyor. Biz Fondo yönüne gidene binerek Glòries durağında indik. Otelimiz de zaten duraktan inince 50 mt ilerideydi.

    Otelimizin çevresi yukarıda dediğim gibi oldukçe nezih bir bölgedeydi. Her sabah otelimizden çıktığımızda etrafta koşan, spor yapan, bisiklete binen insanları görüyorduk. Ayrıca hemen yanımızda yine Glòries adlı bir Alışveriş merkezi mevcuttu. Bu avm’nin içinde Carrefour vardı ki içindeki içki fiyatları dutyfree’lerin bile neredeyse 2/3 daha ucuzdu.










    damenn likes this.
    Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |

  18. #38
    JaCKiE_BrOwN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ¢ιнαη
    Makina:
    Canon EOS 7D
    Üyelik tarihi
    10.December.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    956

    Standart

    1. GÜN

    Otele yerleşip valizlerimizi bıraktıktan sonraki durağımız La Rambla caddesi oldu. Ancak öncelikle barcelona’da bulunacağımız 4 tam gün için metro bileti almamız gerekiyordu. Bunun için yine her metro durağı içinde bulabileceğiniz otomatlardan kredi kartınızla 1-2-3-4 günlük biletler alabiliyorsunuz. Biz 4 günlük bilet aldık. Bu biletle metro, tramway, otobüs gibi ulaşım araçlarına sınırsız binebiliyorsunuz. Fiyatı 32 euro ve bu bileti kullandığımız 4 gün içinde kendisini kat ve kat amorti etmişti. Hatta şöyle söyleyeyim, barcelona’da metro ve otobüs tek bilet 1.80 euro ile 2.20 euro arasında değişiyor. Biz rahat 100 euro’luk toplu taşıma aracı kullanmışızdır.



    La Rambla Caddesi’ne ulaşmak için yine Kırmızı L1 hattına binerek Plaça de Catalunya durağına gelerek Yeşil L3 hattına aktarma yaparak Liceu adlı metro durağında indik. Bu durak tam La Rambla caddesinin ortasına çıkıyor. La Rambla’da biraz gezdikten sonra ilk istikametimiz sırasıyla ara sokaklardan geçerek Basílica de Santa Maria del Pi, Plaça Sant Jaume, Cathedral of Barcelona oldu. Özellikle Barcelona Katedrali’nin içine girin ve asansörle terasına çıkın derim. Tüm Barcelona ayaklarınızın altında olur.







    Buraları gördükten sonra tekrar La Rambla caddesine çıktık ve Plaça Reial’e girdik. Etrafından restoranların, ortasında da şirin bir havuzun ve palmiye ağaçlarının bulunduğu bir meydan. Restoranlar pek kaliteli değil. Sangria içmek, belki bir şeyler atıştırıp kahve içmek için tavsiye edebilirim ama karın doyurmak için hiç uygun değil. 1-2 kaliteli mekan var. Biri Rossini adlı restoran, diğeri Jamboree Jazz Club.



    Burada biraz dinlendikten sonra sırasıyla Güell Palace ve Kristif Kolomb’un heykelinin bulundupu Mirador de Colom meydanına geldik.







    Yukarıdaki iki bina, ispanyolların denizcilik işletmeleri gibi bir bakanlığına ait resmi devlet daireleri. Mimariye ne kadar önem verdikleri belli oluyor.

    Bu meydandan bir taksiye binerek Montjuïc Castle’a gitmek istedik. Montjuïc Castle bir tepenin üzerinde bulunan bir kale ve söylendiğine ve internetten fotoğraflarına baktığım kadarıyla harika bir Barcelona manzarası var. Normalde buraya Espanya metro durağında inerek meydandan 150 numaralı otobüsle ulaşabiliyorsunuz. Biz kaleye vardığımızda saat 17:15 civarıydı. Bilet almak istediğimizde kalenin 45 dakika sonra kapanacağını söyleyerek bilet vermek istemediler. Biz de zaten 45dk için içeri girmek istemedik. Tekrar aşağı inmek istedik ama taksi gitmişti bile. Aşağı inmek için teleferik kullandık. Teleferik biraz pahalı. Kişi başı 9 euro. Üstelik teleferikten indikten sonra Yeşil L3 Metro hattı Paral-lel durağına geçerek şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz.







    Teleferikten indikten sonra Paral-lel metro durağına binerek Passeig de Gràcia caddesinde bulunan ve Gaudí tarafindan tasarlanıp inşa edilen binalar olan Casa Batlló ve Casa Milà’yı görmek için caddeyle aynı adı taşıyan Passeig de Gràcia durağında indik. Casa Batlló ve Casa Milà aralarında yaklaşık 100 mt var. Aynı cadde üzerindeler. Harika bir mimari. 1900’lü yılların henüz başında böyle bir mimari zeka ve yaratıcılığa sahip birinin günümüzde yaşadığında neler yapabileceğini tahmin edemiyorum. Mutlaka gidip görün. Her iki yapının da içini görebilir, terasına çıkabilirsiniz, tabi ücret karşılığında. 12-15 euro civarında olması gerekiyordu fiyatları. Biz saat 19:00 civarı orada olduğumuz için çıkamadık. Belirli bir saatten sonra ziyarete kapanıyor.








    Passeig de Gràcia caddesinden biraz bahsetmek istiyorum. İstanbul Bağdat Caddesi genişliğinde yaklaşık 1km uzunluğunda bir cadde. Sağlı sollu dünyaca tanınmış markalara ait mağazalar var. Çok seçkin bir muhit. Caddeye girdiğiniz anda o zenginliği hissediyorsunuz. Ayrı bir havası var buranın. Café’ler de çok lüks, fiyatlar da ona gore şekilleniyor tabi. Mesela biz Prada mağazasının hemen yanında bir café’de birer filter kahve ve yanında yine birer cheese cake yedik. 52 euro ödedik. Bu caddeye de mutlaka uğramanızı, buranın havasını solumanızı öneriyorum.

    Hava iyice kararmış bizim de karnımız acıkmıştı. Yine kendimizi La Rambla caddesine attık. Yemek yiyecek bir yer ararken tekrar Plaça Reial’e girdik. Burada yemek yenecek tek ve nadide yer Rossini. Plaça Reial’e girince sağ yukarı köşedeki restoran. Zaten gittiğinizde önünde ayakta masa bekleyenleri göreceksiniz. Biz iki kişi olduğumuz için fazla bekletmeden içeri aldılar. Buranın alt katı da var. Biz de alt kata geçtik. Mönüden pizza seçtik. Buranın pizzaları biraz değişik geliyor. Sanki yumurtalı lavaş gibi kabarık ve üstü kapalı şekilde.



    göründüğüne bakmayın, içi malzeme dolu bu pizzanın. Arkadaşım 1.94/95 kg, ben 1.92/83kg ve ikimiz de yiyemedik, tıkandık düşünün yani..

    Ama hem mekanın kalitesi, hem de yemekler olarak son derece tatmin edici bir yer. Zaten gelen müşterilerin kalitesinden bu anlaşılıyor. İki pizza ve yanında iki biraya 50 euro verdik. Etrafta avare avare gezip otelimize döndük.










    damenn likes this.
    Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |

  19. #39
    JaCKiE_BrOwN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ¢ιнαη
    Makina:
    Canon EOS 7D
    Üyelik tarihi
    10.December.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    956

    Standart

    2. GÜN

    İkinci günkü planımız Park Güell’i ziyaret etmekti. Bunun için Torre Agbar binasının hemen ünüdeki Badajoz-Av Diagonal adlı otobüs durağından 192 numaralı otobüse bindik ve Park Güell’in hemen önünde indik. Yolculuk yaklaşık 30 dakika sürdü. Park Güell’e giriş için once bilet sırasına girmeniz gerekiyor. Bilet sırasındayken yanınıza bir rehber geliyor ve eğer rehber hizmeti isterseniz beklemeyeceğinizi söylüyor. Beklemekten kastım şu; aşağıda biletin üzerinde de göreceğiniz üzere saatler var (bizimkisinde 15:00 – 15:30 yazıyor) parkın içine ziyaretçileri gruplar halinde alıyorlar. Parkın içinden kastım asıl görülmesi gereken yer. Bilet 8 euro kişi başı ama rehber alırsanız 15 euro ödüyorsunuz. Biz rehber almadık. Asıl görülmesi gereken yere girmemize de 1,5 saat vardı. Biletin yanında ufak bir harita gibi birşey bir de rehber veriyorlar. Park Güell yine ünlü mimar Gaudi’nin yapıtlarını içeren bir park. Seramik parçalarından oluşturulmuş ilginç yapılar ve oturma grupları var.













    Burası İçinde ağaçlar ve yeşillikler bulunan kocaman bir park. Biz saatimiz gelene kadar parkın içinde dolaştık. Café’de oturup Cerveza içtik. Yukarılara kadar çıktık. En üste çıkarsanız tüm barcelona’yı fotoğraflayabileceğiniz bir yere geliyorsunuz.





    Park Güell dönüşü istikametimiz Barcelona’nın stadı olan Nou Camp’dı.. Önce park güell’den çıktıktan sonra yürüyerek Yeşil L3 hattı olan Lesseps metro durağına geldik. (Park Güell’e gelirken metroyu kullanmak isterseniz yine bu yeşil L3 hattına binip Lesseps durağında inin. Park Güell yürüyerek 10dk mesafede). Nou Camp için İneceğiniz durak Palau Reial.. Duraktan çıkınca solda aşağı inen bir cadde var. Camp Nou tam karşınızda göreceksiniz.

    Stadın bulunduğu bölgede birkaç bar ve restoran mevcut. Aynı zamanda yine Real Madrid’de olduğu gibi Offical Store da var. Mağaza 3 katlı. Giriş ve bir alt katında Barcelona’ya ait ürünler varken, en üst katında nike ürünleri bulabilirsiniz. Ayrıca Barcelona – Paris Saint Germen Maçı dolayısıyla rakip takıma ait ürünler de mevcuttu. Fiyatlar yine Madrid’deki ile aynıydı.















    Nou Camp civarında da fotoğraf çekip biraz dolaştıktan sonra Barcelona’nın simgelerinden Sagrada Familya’yı görmek için yola koyulduk. Tekrar yokuş yukarı çıkıp Palau Reial metro durağına ulaştık. Buradan once Passeig de Gràcia metro durağına, oradan da Mor renkli L2 hattına aktarma yaparak aynı ismi taşıyan Sagrada Família durağında indik. İçeri giriş standart ziyaret için 15 euro. Bir de bunun terasına çıkmak için olanı var, o da 22 euro. Benden size tavsiye, boşuna 15 euro verip içeri girmeyin. Hiç bir şey yok. Bu arada biz barcelona’da ve madrid’de olduğumuz sure boyunca gezilmesi ve ziyaret edilmesi gereken tüm yerlerde hiç sıra beklemedik. Sanırım tam gidilmesi gereken bir zamanda gitmiştik. Üstelik yine bu süre içinde hiç türk’e rastlamadık.

    Kısaca Sagrada Familia’dan bahsedeyim. Mimarı yine bildiğiniz Gaudi.. Adama zamanında tüm barcelona’yı vermişler al ne yapıyorsan yap demişler ama ömrü vefa etmemiş. 1926 yılında bir tramvayın altında kalarak ölmesi sonucu yarım kalan bir bazilika burası. O öldükten kısa bir sure sonra ispanya’da iç savaş çıkıyor ve iç savaş esnasında bu bazilika hem hasar görüyor, hem de planları çalınıyor. Savaş bittikten sonra planların bir kısmı tekrar bulunuyor ve modelleme yapılarak inşaatına devam edilmek istense de bir sure sonra parasızlıktan yapımı yarım kalıyor. Alt katındaki müzede gaudi’nin yaptığı ilk planları görebilirsiniz. Bu bazilikanın yapımı bağışlarla sürdürüldüğü söyleniyor ve yetkililer bu yapının 100. Yılı olan 2026’da bitirileceğini söylüyorlar. Tabi yerseniz. Neden böyle dedim hemen anlatayım. Bu bazilikanın tamamlanabilmesi için yılda ortalama 2 milyon euro bağış toplanıyormuş. Yılda yine 2 milyona yakın ziyaretçi geliyormuş, bud a 15 euro’dan yapar 30 milyon euro + 2 milyon da bağış gelir dedik. Eder mi 32 milyon euro sadece 1 yılda. Neden bitirsinler ki inşaatı?

















    çıktığımızda hava kararmak üzereydi ve inanılmaz derecede yorgunduk. Hemen kendimizi Hard Rock Café Barcelona’ya attık. İçeriye insanların kılığına bakarak alıyorlar. Kapıda izmandut gibi bir görevli var. Bize şöyle bir baktıktan sonra nereli olduğumuzu sordu. Ben de “ sence nereliye benziyoruz?” diye sordum. Gülümsedi.. Kanada, İtalya, İngiltere dedi. Ben de bastım kahkahayı Türk olduğumuzu söyledim. İspanyolca birşeyler söyledi. Zaten tüm akdeniz ülkesi vatandaşlarında olduğu gibi ispanyollar da ingilzce bilmiyor. Sonra gülümseyerek bizi içeri davet etti. Biz bar sandalyelerine oturduk. Çok geçmeden yanımıza hollandalı iki arkadaş geldi. Onlarla tanıştık. Yine biraz zaman geçtikten sonra avusturya’lı iki arkadaş geldi yanımıza. Bir sonraki gün oynanacak olan Barcelona – Valencia maçına 8 tane bilet varmış ellerinde. Tanesini 150 euro’dan satmak istedi. Biz almadık ancak muhabbeti koyulaştırdık, beraber fotoğraf çektirdik ve facebook’larımızı aldık. Kafayı bulunca kendimizi otele attık ve günü bitirdik.

    3'üncü ve 4'üncü günleri bir sonraki yazımda paylaşacağım.










    damenn likes this.
    Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |

  20. #40
    JaCKiE_BrOwN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Avrupa Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    ¢ιнαη
    Makina:
    Canon EOS 7D
    Üyelik tarihi
    10.December.2010
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    956

    Standart

    3. GÜN

    3.gün ziyaret yerimiz Plaça Espanya meydanı, Museu Nacional d'Art de Catalunya ve civarıydı. Yine otelimizin önündeki Glòries durağından metroya binerek direkt aynı adı taşıyan Espanya durağında indik. Duraktan çıkınca zaten direkt Plaça Espanya meydanına çıkıyorsunuz. Bu meydanda aynı zamanda Centro comercial de Las Arenas adlı bir alışveriş ve gösteri merkezi de var. Aerobus otobüslerinin ikinci durağı da burası oluyor. Yani havalimanından şehir merkezine gelirken ve şehir merkezinden de havalimanına giderken bu meydanda durarak yolcu alıyor ya da indiriyor.



    Oldukça yoğun trafiğin ve insan kalabalığının olduğu bir meydan burası. Biraz da haftasonu olmasından ötürü herkes sokaklardaydı. Bölgede bir de fuar alanı vardı. Ne fuarı olduğunu anlamadık ancak fuara giren her neredeyse tüm bayanların fotoğraflardaki gibi giyinip, çeşitli kılıklara girdiğini gördük.






    İnanılmaz da bir kuyruk vardı içeri girmek için. Biz yolumuza devam edip Museu Nacional d'Art de Catalunya’ya girecektik. Font Màgica de Montjuïc yanında fotoğraf falan çektik. Bu havuzda akşamları çeşitli ışık oyunlarıyla birlikte gösteri oluyormuş. (detaylı resimler için: https://www.google.com.tr/search?q=F...w=1366&bih=667)


    Müzeye girmek istediğimizde giriş ücretinin kişi başı 25 euro olduğunu öğrenince girmekten vazgeçtik. Yukarıdan sağı solu fotoğraflayıp cerveza’mızı yudumladık. Köpükten balon yapan çek asıllık Thomas ile tanıştık.














    Bu müzeye doğru ilerlerken, yani müzeyi karşınıza aldığınızda sağa doğru giden bir cadde göreceksiniz. Bu caddenin adı Avinguda de Francesc Ferrer i Guàrdia ve bu caddeden yürüyerek 5dk mesafe sonra Poble Espanyol’a ulaşabilirsiniz. Poble Espanyol sonradan tasarlanmış küçük bir ispanyol köyü. İçeri giriş kişi başı 11 euro. Biz girmeye gerek görmedik. Size de tavsiye etmem pek. Içeride bir şey yok.



    Aynı zamanda şunu da belirteyim Poble Espanyol’un hemen karşısında yani Avinguda de Francesc Ferrer i Guàrdia caddesi üzerindeki otobüs durağından 150 numaralı otobüse binerek Montjuïc Castle’a ulaşabilirsiniz. Hatırlarsanız bizim teleferikli ve oldukça pahalıya patlayan bir deneyimimiz olmuştu buraya ulaşmak için.

    Dönüşte sırasıyla once Basilica of Santa Maria del Mar, oradan da Barcelona Plajlarından biri olan San Sebastian’a uğradık. Basilica of Santa Maria del Mar’a gitmek için metronun sarı L4 hattına binerek Jaume I adlı durağından inmeniz gerekiyor. Plaj için ise bir durak sonrası olan Barceloneta durağından inilecek.







    ileride gördüğünüz W Hotel’in gecelik konaklama bedeli 600 euro’dan başlıyor.






    4. GÜN

    Dördüncü ve son günkü rotamız Tibidabo’ydu. Tibidabo bir dağın tepesine konuşlanmış şato mimarili bir kilise. Bu kilise bir dağın tepesinde olması sebebiyle Barcelona şehrinin her yerinden görülebiliyor. Gidişi fazla zahmetli değil ama bize biraz pahalıya patladı. Size ucuza gelmesi için tüyolar vereceğim. Buraya gitmek için öncelikle Plaça de Catalunya metro durağından kahverengi L7 numaralı hatta sahip metroya biniyorsunuz. Bu metro diğer metrolardan biraz farklı. Daha modern, ferah ve yeni. Sanırım yeni de yapılmış bir hat. İneceğiniz durak ise Tibidabo. Eğer 3-4 kişilik bir ekipseniz size tavsiyem indikten sonra hemen metro çıkışındaki taksilere binerek tibidabo’ya ulaşmanız en ekonomik olacak. En fazla adam başı 3-4 euro verirsiniz taksiye. Biz ise şu şekilde gittik. Metrodan indikten sonra tam karşıda bir tramway hattı var.



    kişi başı 7 euro veriyorsunuz yaklaşık 10dk süren bir yolculuktan sonra size bir yerde bırakıyor. O noktadan sonra da 9 euro daha vererek bir finiküler sisteme binerek tibidabo’ya ulaşıyorsunuz.



    Biz tibidabo’ya ulaştığımızda hava gayet güzel, güneşli ve sıcaktı. Ancak yaklaşık 1 saat sonra birden soğudu ve bulutlar aşağı inerek ilginç bir görüntü oluşturdu. Bu arada kiliseye giriş ücretsiz. (Buna baya şaşırmıştık)





    Bölgede bir de lunapark var







    Civardaki evlerin yapılarından, oturanların sosyoekonomik durumlarının gayet iyi olduğunu hemen anlıyorsunuz. Evlerin bile şatovari yapıları var



    hava soğuyunca oradaki bir café’ye attık kendimizi. Carveza içtik, biraz ısındıktan sonra La Rambla’ya döndük. Karnımız acıkmıştı ve ara sokaklarda yemek yiyebileceğimiz yer ararken tekrar kendimizi Plaça Sant Jaume’de bulduk. Orada gezinirken 3 tane fıstık gibi belarus’lu hatunlarla tanıştık. 3’ü de minsk’te bir telekomünikasyon şirketinde çalışıyorlarmış. Kısa bir tatile gelmişler. Onlara karnımızın acıktığını ve yemek yiyeceğimizi söyledik ve bizimle gelmek isteyip istemediklerini sorduk. Kabul ettiler. Plaça Sant Jaume’ye doğru gelirken bir cadde üzerinde dışarıdan görünüşü hiç de fena olmayan bir yer görmüştük. Kızlarla birlikte girdik mekana. Burası barcelona’nın belkide en iyi tapasçısı. Buraya La Rambla’daki KFC’nin sokağından giriyorsunuz. Yaklaşık 50 mt. ileride sağ kolda görebilirsiniz. Mekanına adı Orio"Gastronomia Basca" – Barcelona. Tam 25 çesit tapasları var. Üstelik yeni çıkardikları an masa masa gezip ikram ediyorlar. Sıcak sıcak yiyorsunuz. Sangria'ları bir değişik, içinde sadece limonlari görebiliyorsunuz, Diğer meyveler taze sıkılmış olarak sangria'nin içinde. Siz canınız istedikçe kalkıp tabaklardan alıyorsunuz, hesabı isteyince eleman gelip kürdanları sayıp öyle fiyat çıkarıyor. Fiyatlar şöyle; tapaslar, dilim başı 1,5 euro. Sangria bardağı 4 euro. Cerveza 5 euro Mekanın web sitesi: ORIO GASTRONOMIA VASCA

    kızlarla mekandan çıktıktan sonra hep beraber limandaki meramagnum’a alışverişe gittik. Kızlara da bir kaç takı, cüzdan hediye aldıktan sonra limandaki ikinci el antika eşyalar satan pazarı gezdik. Hava birden soğuyunca kızlar üşüdüklerini söyledi, soluğu hard rock café’de aldık. Değişik kokteyller denedik, benim kafam çakır olunca orada çalışan elemana elimdeki boş kokteyl bardağını gösterip hey jonny. one more please! diye seslendim. Eleman da baya sinirlendi ve bizimle baya bir sure ilgilenmedi. Hard Rock’tan hepimizin kafası güzel çıktık. Kızlar kaldıkları flat’e götürdü bizi ve birer kahve ikram etti. Malesef fazla ingilizce bilmiyorlardı. Ben bir tanesinden baya hoşlandım. Adı Inna. Hala görüşüyoruz kızların yanından erken ayrılmamız gerektiğini söyledik. Sabah erken kalkacaktık ve istanbul’a dönecektik. Telefonlarımızı, facebook’larımızı alarak yanlarından ayrıldık.

    Tüm Barcelona ve Madrid tecrübem bu şekildeydi. Umarım severek ve sıkılmadan okumuşsunuzdur. Dediğim gibi sormak istediğiniz her türlü soruyu gerek buradan, gerekse de özel mesajla seve seve yanıtlarım. Vakit ayırarak okuyan herkese teşekkürler..










    damenn likes this.
    Canon EOS 7D | Canon EF S 15-85mm f/3.5-5.6 IS USM | Lexar 16gb 400X Professional UDMA CF Card | CULLMAN Magnesit 519 CW25 Tripod | Hoya 77mm UV | Tiffen 77mm CPL | Diesel Rush Hour |

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •