Dur daha bitmedi Levent, teşekkürler gene de
Bir vurguyu yeterince net yapamamış olabilirim. Devletin asli görevi olan sağlık hizmetini yerine getirmesi için zaten vergi veriyoruz; yetmiyor, sigorta primi de veriyoruz; o da yetmiyor, cebimizden muayene, tetkik, ilaç farkı ödüyoruz. Yani sürdürülebilirlik kazanımları fazlasıyla var.
Vurgulamak istediğim ise günümüzde uygulanan sistem, kar etmeyi amaç edinmiş durumda. Gereksinimlerin karşılanması değil de, amaç kar olunca bunun sonu yok!

Bir de ilave yapayım, verilen otelcilik hizmeti ya da zincir hastane modellerinin gene finansal gereklilikleri, amaçları var.

Sistem bir kez temel konuyu kar etme amaçlı görünce ister istemez finans kuralları çalışmaya başlıyor.

Devlet te (hükümet) bu durumdan geri kalmadı.
Dünya Bankasının tarif ettiği ve önerdiği şekilde, kafaları karıştırmak üzere terminoloji dahi değiştirildi.
İki temel alt yapı projesi yürütülüyor:
1. Kamu Hastaneleri projesi
2. Kamu özel Hastaneleri projesi
Konuya çok yakın ilgi göstermeyen biri doğal olarak her iki projeyi aynı proje ya da birbirinin devamı zannediyor. Alakası yok!

Birincisi Medical Health Care projesinde tanımlanan City Hospitaller yani bizde de "Kent Hastaneleri" projesi. Devlet hastanelerinin kötü çağırışımları olmasın diye böyle söyleniyor ki yeni-dönüşüm tanımlamalarına uygun olsun. Bunlar hemen her ilde yapılan devasa müteahitlik işleri. Çoğu, personel ve donanım eksikliği nedeniyle senelerce gecikmeli hizmete başladılar. Randevu sistemi ile kuyruklar evlere taşındı. Ambulans, helikopter ambulans, bilgisayar ağları, merkezi yönetim vs vs insanlara çok farklı, dehşetli bir sağlık gösterisi yapıldı, yapılıyor. Ama, sağlık ocakları, ana çocuk sağlığı merkezleri gibi toplum hekimliği örgütlenmesi yok oldu! Örneğin kuş gribi gibi basit bir epidemide, sağlık bakanı aşı olmayanı mahkemeye veririm derken başbakan, cumhurbaşkanı banane, ben olmam (ki ikisi de en yüksek risk grubundaydılar) çocuklarımıza da yaptırmayız dediler! Yani birinci proje eski tas, eski hamam..

İkincisi için ise ballı börek desek yeridir. Devlet-hükümet 25 (İstanbul iki yani 27) adet bölgede ki bu aynı zamanda siyasi bir bölgelendirmeye- eyalet sistemine alt yapı hazırlığıdır, Sağlık Kampüsleri yapıyor. Yapıyor derken, Hastaneleri yapıyor, içine hekim ve yardımcı sağlık personeli ve tüm donanımı koyuyor ve 25 yıllığına kiralamak üzere ihaleye çıkıyor. Bu hastanelerde öyle genel sağlık sigortası filan yok. Nakit para geçiyor. Dünya bankasının, Cash on the table tabiriyle çalışıyor.

İşte sayın başbakanımız takıldıkça şikayet ettiği mahkeme konuları aslında birinci değil ikinci projeye ait. ama o, birinci projeymiş gibi şikayetçi oluyor. Yani, bu ikinci proje yap işlet devretin tam tersi! Doğal olarak mahkemeler de olmaz diyorlar. Kamunun yani sizin bizim ödediğimiz paralar özel sektöre altın tepside sunuluyor.
Ha, olmaz öyle şey, şartı şurtu vardır bunun derseniz, elbette var; ihaleye girebilme şartı, 200 yataklı hastane yönetmiş olmak.
İşte günümüzde zincir hastane kurmanın en önemli gereklerinden biri bu; 200 yataklı özel hastanemiz olmadığı için 200 yatak idare etmenin yolu, 50 yataklı 4 hastane sahibi olmak. Zira öyle bir ballı börek ki bu ihaleleri kaçırmak aslında diğerleri için yok olmak demek! Bunu sakın unutmayın. Mevcut özel hastanelerin Kamu özel Hastaneler projesi sonrası yaşam şansları yok.

Son olarak, bu ihalelerin cazip olmaları için (eş dosta ayıp olmasın) Dünya Bankası bize dedi ki, uzman hekim ayda 3000 USD, pratisyen hekim ayda 1500 USD den fazla almayacak. Bu nedenle hekimlerin "değersizleştirilmeleri" gerekiyor.
Bunun birinci yöntemi her fırsatta eskiyi hatırlatıp hekimleri şikayet etmek, hatta hakaret etmek, darp etmek. Edilmelerini özendirmek.

İkinci yöntem arz-talep ilişkisi nedeniyle parasal olarak değerli olan hekimleri, tam gün yasası, muayenehanelerin kapatılması gibi seçeneklerinin ortadan kaldırılması ve devletin zorunlu kıldığı şartlar ve yerlerde çalışmaya mecbur edilmesi. Böylece rölatif olarak hekim fazlalığı yaratılarak ucuzlatılması yöntemi. Olur mu, olur. BVakın nasıl oluyor:
Bu ucuzlatma şöyle gerçekleşiyor. Diyelim ülkemizde 2000 Kardiyolog gerek. Ama ülkemizde 1300 Kardiyolog var. E bu adamlar bulunması zor adamlar, değerliler değil mi. O zaman "ben kadro vermezsem çalışamazsın" kuralı çalışıyor. Buna özel hastaneler de dahil. 1300 hekim için 1000kadro ilan ediliyor. 2000 hekim ihtiyacı varken 1300 hekimin 300 ü işsiz! Böylece ücretler düşürülüyor.
Dünya bankası bu nedenle "Dünya" ünvanına sahip.