politika yapmak için yazmıyorum abi, zaten önceki yazılarımı da politika yapmak için yazmamıştım. fakat bir şeyler yazıyorsam, politika'ya karşı olduğum için yazıyorum. aynı zamanda hegemon ve boyalı cilalı basının bize yansıttığından daha fazlası olduğu aşikar. amerika'da tecavüze uğramak için daha doğrusu herhangi bir ülkede tecavüze uğramak için mini eteğe ihtiyaç yok. bir dergiye yazdığım yazıdan bir alıntı yapacağım:

"sadece new york'ta her üç ayda tecavüze uğrayan kadınların sayısı 500 civarında. günde 30'un üzerinde kadın saldırıya, her bir dakikada bir kadın tecavüz mağduru oluyor. geçtiğimiz yıl amerika'da 1 milyon'u aşkın kadın tecavüze uğradı. 6 milyon'u aşkın kadın bilinmeyen kişiler tarafından takip edildi, 12 milyon'u aşkın kadın kocası ya da cinsel partneri tarafından ya tecavüze ya da şiddete maruz kaldı. tecavüz mağdurlarının büyük kısmı 25 yaşından önce bu olayı yaşamış. Orduda her üç kadın askerden birisi tecavüze uğruyor. yine amerika'da 170 bin kadın gebelik süresince yediği dayaklardan ölüyor, bu rakam vietnam'da ölen asker sayısına eşit. evsizler ve intihar edenlerin rakamlarına hiç girmek istemiyorum. Yine amerika'da okuma yazma bilmeyen kişilerin büyük çoğunluğunu kadınlar teşkil ediyor."

şüphesiz amerika'nın iyi olduğu yönler de vardır. bu zaten inkar edilmez bir gerçek; bütün devletlerin, yönetimlerin iyi ve kötü olduğu yanlar muhakkak vardır. fakat terazinin kefesine koyduğumuz zaman amerika ne yazık ki bir çok noktada sınıfta kalıyor.

Chavez'e gelirsek eğer, bütün devrimci liderler gibi; bizim tarihimizdeki devrimci liderler gibi! bir takım çıkar ilişkileri muhakkak vardır ve vardı (yazdığın gibi). aslında burada güdülen siyaset, politika ya da geliştirilen söylem, "düşmanımın, düşmanı; dostumdur"dan çok öte bir şey. burnumuzun dibinde petrol çıkmayan ülke yok, bu meret nedense bir bizim ülkede çıkmıyor, toprağımızın altı doğal kaynak dolu, hiç birisine el atamıyoruz. ağır sanayi hamlesi bile başlatamıyoruz, başlatmayı bırak aklımızdan bile geçiremiyoruz. bir ara bir uçak fabrikası gündeme geldi, hemen veto yedi türkiye; "türkiye'nin atmış olduğu bu adımı endişe ile karşılıyoruz" şeklinde bir uyarı geldi!... aslında abi, benim kızgınlığım kendi ülkeme daha çok. normalde karşı karşıya konuşuyor olsaydık ülkemin çok yavşak bir politikası var derdim ama işte forum ortamı yazamıyorsun

bir noktadan sonra amerika artık bir isim olmaktan çıkıyor, sıfat tanımına bürünüyor. neredeyse bir kötülük işlendiği zaman, "amerika" diyecek hale geliyoruz. bu da amerikanın son yüzyılda uyguladığı politikalar kaynaklı olsa gerek. hangi filmi açsanız bir amerikan düzmecesi, hangi ülkede bir karışıklık çıksa, arkasında amerika'nın kirli oyunları. sahi, son yüzyılda amerikanın el atmadığı bir ülke kaldı mı? sayabilecek olan var mı?

aşağıda maddelerle bir ülke yazacağım.

- evlerde kullanılan elektrik ve su bedava
- su ve doğalgaz zorunlu ihtiyaç kapsamında bedava
- eğitim ve sağlık hizmetleri bedava (üniversite dahil)
- bütün hastaların ilaçları bedava
- benzin 20 kuruş (eğer bir yerde çalışıyorsa aylık 3 depo bedava)
- bankalarda faiz yok
- vergi ödenmiyor
- devletin hiç borcu yok
- arabalar fabrika çıkış fiyatına satılıyor, nakliye bedeli devletten. yani aracı aldınız, evinize kadar devlet nakliye parasını ödüyor. üstelik aylık üç depo da benzin hakkınız var.
- yurtdışında okuyan öğrencilere aylık 1650 euro burs
- üniersite mezunları iş bulana kadar aylık maaşa bağlanıyor
- evlenmek isteyen çiftlere devlet 150 metrekare daire veriyor.
- libyada her aile aylık 300 euro yardım alıyor (zengin fakir farketmiyor)
- petrol gelirlerinin yüzde 90'ı halka.

refah diyorsak, işte budur refah.

bu ülke neresi, tahmin yürütün...

evet, diktatör olarak adlandırılan "kaddafi" halkına bu zamana kadar bu yardımları kesintisiz olarak yaptı.

ben şahsen, yazılarımı onurlu bir duruş başlığı altında toplamak istiyorum. bu onurlu duruş aynı zamanda şöyle yapmayı da gerektirir.

1931 yılında italyanlar ömer muhtar'ı asmıştı, ömer muhtar bir halk kahramanı ve libyanın kurtuluşunu simgeleyen bir kişiliktir.
italyanların karşısına, başbakanlarının karşısına, yakasına ömer muhtar fotoğrafını asarak çıkan bir duruş, onurlu bir duruştur bence.
en azından tarihine ve kendisine sahip çıkan bir duruş.

Kaddafi yanlısı değilim ama en azından dönen oyunları görebiliyorum.

bazı hataları olmuş olsa bile, onurlu bir duruş sergileyen insanların da önünde düğmemi iliklerim şahsen.

burada sadece amerika demiyoruz aslında; bu hegemon gücün adı italya olur, amerika olur, fransa olur, türkiye olur... olur da olur...

bu arada mustafa (hades) kaddafi öldüğünde sevinen libyalılardan bahsetmiş.
onlar da tıpkı saddam öldüğü zaman sevinen ırak'lılar gibi. ırak'taki arkadaşım el altından insanlara 1000'er dolar dağıtıldığından bahsetmişti. kim dağıtıyor, neden dağıtıyor amaç ne?... bugün suriye'de özgürlükçü olarak adlandırılan militanların, teröristlerin hepsi çapulcu, esrarkeş, eroinman vesair insanlar. gazeteler bu özgürlükçü militanların, köylerde kadınlara sarkıntılık ettiğini yazmıyor nedense. ilginçtir ki, esad bir noktadan sonra katil, çapulcular ise bir noktadan sonra haklı konuma düşüyor, düşürülüyor. bizim politikamız da malum; oysa ki daha geçen sene en yakın dostum dediği esad'ın kendi evinde 1 hafta kalmıştı sayın başbakan! en yakın dost, ne zaman düşman oldu, hatta o kadar yakın dosttu ki, misafirhanede değil, esad'ın kendi evinde kalacak kadar sıkı fıkı dosttu!... bundan 3 sene önce elimi kolumu sallayarak gezdiğim suriye'de bundan sonra barış gelse dahi rahat gezmeyeceğimi iyi biliyorum. sebebi de malum!...

politika yalan abi...
ben politika yapmıyorum, en azından doğruyu yazıyorum.
ve bu yazdıklarımı yazmazsam eğer, taşıdığım beynin hiç bir anlamı yok.
ismet özel'in çok güzel bir sözü var; "çatlamayan sabır, sabır değildir"
bir noktadan sonra çatlıyor işte.