bu konuda hazırlanmış tüzük var arkadaşlar.
tüzüğe göre; (alıntılarla yazıyorum)
Onarım kendine temel olarak aldığı özgün malzeme ile güvenilir belgelere saygıyla bağlanır. Faraziyelerin başladığı yerde onarım durmalıdır.
Geleneksel tekniklerin yetersiz kaldığı yerlerde, koruma ve inşa için bilimsel verilerle ve deneylerle geçerliliği saptanmış herhangi çağdaş bir teknik kullanılarak anıt sağlamlaştırılabilir.
Eksik kısımlar tamamlanırken, bütünle uyumlu bir şekilde bağdaştırılmalıdır; fakat bu onarımın, aynı zamanda sanatsal ve tarihi tanıklığı yanlış bir biçimde yansıtmaması için özgünden ayırt edilebilecek bir şekilde yapılması gereklidir.
Eklemelere, ancak yapının ilgi çekici bölümlerine, geleneksel konumuna, kompozisyonuna, dengesine ve çevresiyle olan bağıntısına zarar gelmediği durumlarda izin verilebilir.
...
bu işlerle uğraştığımdan değil, daha çok bu alanda çalıştığım için bazı konuları biliyorum.
çok gerekli görülmediği sürece, tarihi eserlerin yerleri değiştirilmez. bir yerden alınıp başka bir yere konulmaz...
bahsi geçen heykel ve heykelcikler, fazlasıyla rüzgara maruz kalan bir yerde...
dolayısı ile yıpranma oranı daha fazla...
cilalama yöntemi çok fazla tercih edilmeyen bir yöntemdir heykel ve heykelciklerde.
mermer ve benzeri materyallerden yapılan heykellerde bu gibi yöntemlere başvurulsa da;
nemrut heykelleri gibi yapısal farklılık arzeden heykellerde cilalama yöntemi çok fazla tercih edilen bir yöntem değildir.
benim yıllardan beri çalışma alanım olduğu için bazı gözlemlerim var bu konuda.
tarihi eserlerin en büyük düşmanı, çalı, çırpı ve ağaçlardır.
hepiniz görmüşsünüzdür surların üstünde, üzerinde yan duvarlarında hatta cami, medreselerin kenarlarındaki otlar aslında tarihi eserlerin en büyük düşmanıdır.
kene gibi içten sömürürler ve bir süre sonra yıkarlar. yıkıcı etkileri vardır.
ne yazık ki bunun önlemi dahi alınmıyorken şu an nemruttan konuşuyoruz.
bunun gibi yok olan nice tarihi eser var....
tarihi eserler, her 15 yılda bir yaklaşık olarak restorasyona girer...
bu kadar kısa sürede restorasyona girmelerinin sebebi yapıların zaten çok eski oluşlarıdır.
bugün ayasofya, osmanlı dönemi ve bizans zamanında da restorasyonu en masraflı olan yapılardan birisi.
ayasofya'nın restorasyonu için 2001 yılında 720 milyar lira harcandı.
bugün restorasyon'dan sonra gördüğümüz serafim figürünün ortaya çıkması için harcanan para 160 milyon lira
bu restorasyonlarda yukarıda da yazdığım gibi, yapıldığı dönemin orjinal malzemelerini kullanmak zorundasınız.
dış cepheyi örneğin ulu orta silemiyorsunuz. bunun için kağıt hamuru kullanmak zorundasınız.
ayasofyanın sadece dış cephesinin silinmesi için 11 ton kağıt hamuru kullanıldı.
sadece çatılar için 50 ton kurşun kullanıldı.
içinde bulunan bütün hat yazıları tekrar elden geçiildi. aynı zamanda arşivinde bulunan defterler de elden geçirildi. hat yazıları ve defterler için 4 bin 100 defter için 24 ayar varak demek (altın).
ayasofya'nın cami'den müze'ye çevrilmesi mozayiklerin ortaya çıkartılması için harcanan para'nın toplamı da 80 milyon sterlindir (yaklaşık olarak 180 milyon dolar) o dönemin hükemetinin bunu karşılayacak zırnık parası yoktu; acaba bu parayı kim verdi ve niye verdi?...
ayasofya dönemin hükümeti tarafından tamir edelim derken çevresindeki tarihi eserleri de yıkma kararı almıştır.
aynı zamanda vakıf malı olan çevresindeki işhanları, tarihi dükkanlar hepsi birkaç ay içerisinde yıkılır.
ve geriye vakfiyeden hiç bir şey kalmaz. geriye cıscıbıl bir ayasofya kalır.
şu anki ayasofya'nın durumu da aslında içler acısıdır. yapıldığı dönemin bütün izlerini taşıyan ayasofya, her iki kültürün birleşimi olduğu halde; osmanlı dönemine dair çok bir şeyi barındırmaz. çünkü her şey silinmiştir. 4 kuru minare haricinde ve içeriden çıkartılamayan hat tabloları... daha önce de yine bu forumda yazmıştım zannedersem yoksa başka bir yere mi yazdım tam hatırlamıyorum: bugün istanbulun en geniş caddelerinden olan vatan caddesi yapılırken 60 küsur küçük medrese ve tarihi yapının - mescidin yıkıldığını da biliyor muydunuz?... aslında bizim tarihimize en çok biz zarar verdik; şimdi de kültür bakanlığı arkaya geçip iki puan alma derdinde... (kusura bakmayın sinirlendim böyle yazıyorum)
gördüğünüz gibi, tarihi yıkmak da yapmak da hayli masraflı!!!
müzelerin içerisinde en çok ziyaret edilen topkapı sarayı ve ayasofya..
sadece ayasofyadan bir yılda (yine sadece turistlerden) elde edilen gelir yaklaşık olarak 35 milyon Türk Lirası
topkapı sarayı ayasofya ile yarışır düzeyde, bir sene topkapı öne geçiyor diğer sene ayasofya.. yani ondan da elde edilen gelir yaklaşık olarak ayasofya ile aynı.
diğer müzeleri de katarsanız işin içine ve turizm'den elde edilen diğer gelirleri de envantere katacak olursanız
hatırı sayılır düzeyde bir rakam çıkıyor ortaya.
son söz olarak:
benim şahsen müzecilikte yanlış bulduğum çok uygulama var.
ilkin, turistlerle türklerin farklı fiyat ödemeleri. ben de yurtdışına çıktığım zaman bazı yerlerde farklı fiyat ödüyorum. açıkçası türkçenin en amiyane tabiri ile bu bana koyuyor.
öncelikle bütün insanlara eşit muamele yapılması gerekiyor. herkese aynı fiyat.
müze fiyatlarının daha tutarlı ve insaflı olması gerekiyor bildiğim kadarıyla ayasofya 30 tl giriş ücreti...
zaten şu durumda müze kartımla bile sadece bir kere girebileceğim. saçmalığın daniskası...
bir de zaten insan ayasofya'ya ya da yerebatan'a senede kaç kere gider ki?
ayasofyanın aşkından yanıp tutuşsam senede 3 kereden fazla zaten gitmem...
velev ki bir kere gidiyor olsam bile yapılan uygulama tamamen yanlış ve mesnetsiz...
kaldı ki böyle bir uygulama ortaya konulacaksa eğer; müze kartı olanlara örneğin yüzde 50 indirim yapılsın. yoksa müze kartının ne anlamı kalacak.
o turnikeden geçmem kartı da ayasofyanın önünde yakarım...