Temmuz başında yaptığımız Macaristan,Slovakya,Avusturya,Çek Cumhuriyet ve Almanya gezisi fotoğraflarını ancak işlemeyi bitirebildim. Kesinlikle gezip, görülmesi gereken yerler. Keyifli ve bol fotoğraflı 8 günlük bir gezi oldu. Macaristan fotoğrafları ile başlıyorum.
1. Gün Macaristan/Budapeşte
İzmir'den 05.55 saatli uçuş ile Viyana gidiyoruz. Viyadan otobüse bindikten sonra rüzgar türbinleri eşliğinde Macaristan'ın başkenti Budapeşteye yol alıyoruz. Budapeşte'de ilk durağımız Gellert Tepesi. Bizi Buda ve Peşte yakaları ve birbirinden ayıran Tuna Nehri ve üzerindeki 11 köprü karşılıyor. Hediyelik eşya satan birçok mağaza mevcut.
Şimdi durağımız Buda yakasında bulunan St. Matthias kilisesi ve Buda kalesi oluyor. Yaz dönemi olduğundan daha sabah 10 olmasına rahmen çok kalabalık. Otobüsten indiğimiz gibi ressamlar,müzisyenler,sokak sanatçılarını görüyoruz. Tüm görkemiyle Matthias Kilisesini,meydanları ve heykelleri,Tuna Nehri'nin yanındaki gotik mimari tarzıyla Budapeşte Parlamento binasını gördükten sonra havası hiç belli olmayan Budapeşte'nin, yağmuru başlıyor. Bir dükkanda hamur ve çikolata,fındık,hindistan cevizi gibi malzemelerden hazırlanan tatlıdan alıyoruz ve yolumuza devam ediyoruz.
Buradan Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun liderliğini yapmış kişilerin ve ülkenin çeşitli kahramanlarının yer aldığı Kahramanlar Meydanı'na geliyoruz. Meydan'ın yanında 20 binden fazla sanat eserinin bulunduğu Güzel Sanatlar Müzesi'de var. Turla geldiğimiz için fazla oyalanmadan meydanı ve heykelleri gezip, panoramik şehir turunun ardından otelimize doğru yol alıyoruz.
Otelde biraz dinlendikten ve yemek yedikten sonra Budapeşte'nin en işlek caddesi olan Vaci caddesinine gitmek icin otelden çıkıyoruz. Vaci caddesini bulamadığımızdan tesadüfen Margit Adasına gidiyoruz. Burası Tuna Nehrinin ortasında 2,5 km uzunluğunda olan içinde çiçeklerle dolu bahçelerin,ormanlık alanların,süs ve yüzme havuzlarının,ortaçağdan kalma bir kilisenin ve Japon bahçesinin olduğu Macar halkının spor yapıp,dinlenmek ve yazın güneşlenmek için geldiği bir ada. Motorlu araçların girmesinin yasak olduğu bu adada bisiklet veya yürüyerek gezilebiliniyor. Hava yine kapanıp 5 dakika yağmur yağdıktan sonra gökkuşağı çıkıyor. Yolun yorgunluğunu atmak üzere otelimize dönüyoruz ve ilk günü tamamlamış oluyoruz.
2.Gün Macaristan/Esztergom Kalesi,Vysegrad-Sztendere,Budapeşte
2. gün sabah otelde yaptığımız kahvaltıdan sonra Esztergom Kalesine gitmek için yola çıkıyoruz. Tuna Nehrinin kenarından, yeşillikler içindeki kasabalardan geçerek Esztergom kasabasına geliyoruz. Kalenin en iyi görüldüğü noktaya gitmek için Tuna Nehri üzerinden Slovakya'ya geçiyoruz. Burada fotoğraflar çekip, kaleyi gördükten sonra yakından gezmek için tekrar otobüsümüze binip kaleye doğru gidiyoruz.
Esztergom kasabasının içinden geçerek kaleye geliyoruz. Esztergom kalesi 1543 yılında Osmanlı tarafından alındıktan sonra arada 11 yıl kaybetmelerine rahmen 1683 yılına kadar toplam 129 yıl Osmanlı egemenliği altında kalmış.Ayrıca içinde bazalika ve yerleşim yerleride mevcut. Ezstergom Bazalikası ülkenin en büyük kilisesidir. Bazalika üzerindeki haç ile birlikte 96 metre boyunda. Bu Macarlar için çok önemli olan 1896 Magyar fethini hatırlatmak için yapılmış. Yine aynı şekilde parlamento binasının kubbeside 96 metre boyunda. İçerde pazar ayini olduğundan öncelikle bazalikanın çevresini geziniyoruz .İlk hristiyan Macar Kral olan Stephen'nın taç giyme törenini simgeleyen bir heykel yapılmış.Buradan Tuna Nehri üzerindeki Demir köprü ve yeşillikler içindeki Macaristan ve Slovekya toprakları görünüyor. Ayinin bitmesiyle beraber içeriye giriyoruz. İçerde birçok heykel, resim ve dini esyalar mevcut. Daha öncede arada yokluğunu hissetsemde burada geniş açı lensin önemini anladım. İçerde dolaştıktan sonra kalenin diğer bölümlerini gezmek için çıkıyoruz. Osmanlı kuşatmasından kalma toplar eritilerek kilise çanlarına dönüştürülmüş. Ayrıca kale Osmanlıların elindeyken Mimar Sinan tarafından duvarlar yükseltilmiş. İçerde biraz daha dolaştıktan sonra Vysegrad'da ortaçağdan kalan bir restorana gidiyoruz.
Restorana geldiğimizde bizi trampetler ile karşılıyorlar. Garsonların kıyafetlerinden, yemeklere ve yemek yenen kaplara kadar herşey otantik. Masalarda herkesi taçlar bekliyor. İçerdede Macar ve Türk şarkıları ve ortamı daha fazla hissetmek isteyenler için ortaçağ giysileri ve aksesuarları mevcut. Böyle olunca ortama dalıp fazla fotoğraf çekmemişim. İlk olarak Macarların yemeğe başlamadan önce iştah açıcı bir bal likörü geliyor. Ayrıca buraya özgü bizim isota benzer acısıyla paprika salçası ve tereyağı geliyor. Daha sonra ceylen etli çorbayla devam ediyor..Ardından Türk misafirlere özel olarak hazırlanmış hindi ve dana etleri ve ardından gelen tatlıyla tamamlanıyor. Buradan hediyelik eşyaların satılan dükkanların olduğu küçük, şirin bir kasaba olan Sztendere'ye doğru yola çıkıyoruz.
Sztendere Osmanlı İmparatorlurluğundan kaçan sırplar tarafından kurulmuş bir şehir. Ayrıca son zamanlarda Macar sanatçıların buradan ev almasıyla Sanatçılar Şehri olarakta bilinmektedir. Budapeşte'de yaşayan zengin ailelerin yazlığının olduğu, küçük dar sokaklar mevcut. Kasabanın merkezinde Avrupa'nın heryerinde olduğu gibi veba salgınında ölenlerin anısına dikilmiş anıt mevcut. Bizim gittiğimizde şehir merkezi yenileniyordu. Rehberimizin verdiği bilgiye göre pasta müzesi varmış ama biz bulamıyoruz. Aynı zamanda Dünya'nın en iyi porselenleri olarak bilinen Macar markası Herend'in satış yeri var. Fiyatları altın fiyatlarıyla kapışabilecek seviyede. Buradan çıkıp diğer hediyelik esyaların satıldığı dükkanlara bakıyoruz. Bu kasabanın Unicum adında yerli bi likörü var. 38 adet baharattan yapılan bu içki mide ve böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiği söyleniyor. Ayrıca 2. Dünya Savaşı zamanından kalma Sovyet eşyalarıda satılıyor. Hediyelerimizi aldıktan sonra otelimize dönmek üzere yola çıkıyoruz.
Otelimizde kısa bir molanın ardından Avrupa'nın gece en iyi aydınlatılmış şehiri olarak bilinen Budapeşte'nin gece manzarasını görmek üzere öncelikle Vaci Caddesine doğru yola çıkıyoruz. Burası şehirin diğer caddelerine göre gece geç saatlere kadar canlı olan, ünlü marka ve restorantların olduğu bir cadde. Caddenin ortasında Macarların ünlü elmalı turtasını yemek için 1858 yılında kurulmuş Budapeste'nin en ünlü kafesi olan Cafe Gerbeaud'a giriyoruz. Değişik,güzel bir tadı olan turtayı yedikten sonra tekne turumuzu yapmak için gemiye doğru gidiyoruz.
Kapalı ve açık alanı olan, Türk tercümanların seslendirdiği video eşliğinde, yanından geçtiğimiz önemli binalar hakkında bilgi alıp aynı zamanda içlerinide görme imkanını buluyoruz. Tabi ben bunlarla fazla ilgilenmeyip muhteşem bir hal alan köprüleri,binaları çekmek üzere dışarı çıkıyorum. Budapeşte gündüz ve gece iki farklı şehir oluyor. 1,5-2 saat süren tekne turunun ardından ertesi gün Slovakya'nın başkenti olan Bratislava'ya gitmek otele dönüyoruz.