Birinci bölüm için http://www.canonturk.com/fotograf-ustalari/34526-sabit-kalfagil-cevapliyor.html#post455733


İhya Bozkurt
– Fotoğrafa gönül vermiş insanların bile fotoğraf albümü ya da yayınlarını çok az sayıda aldığı ülkemizde, birbirlerinin işlerinde artıları görüp o artılar üzerinde konuşmak varken hep eksiklikleri bulup, görüp o eksiklikler üzerinden atan tutan ve konuşan fotoğrafçılar bu illetten nasıl kurtulur?

SK – Söze hep olumsuzlardan başlama eğilimi belki de fotoğrafın oluşum sürecine bağlı alışkanlığımız yüzündendir. Çünkü fotoğraf negatif, yani çıkarımsal bir prosedürdür. Gereksiz şeyleri çıkararak fotoğrafa ulaşılabilir.
Birçok sergi albümleri bana bedelsiz gönderiliyor. Koliler dolusu birikti. Arada bir bakıyorum, içinde saklanmayı hak edenler çok az. Geri kalanlarda da iyi fotoğraf oranı albümden albüme değişiyor. Ama oran çok yüksek değil. Bunun nedeni bazı kişilerin kendini merkeze koymalarıdır. Halbuki fotoğraf başkaları için çekilir.
* * *
Ali Subaşı – Hocam, bizim hamamlarımızdan niye Arşimet çıkmıyor?
SK – Artık pek hamama giden yok. Gittiğimiz dönemlerde de tasın suda yüzmesini, akıl sır ermez bir Tanrı mucizesi olarak düşünmüşüzdür sanırım.
* * *
İsa Özdere – Kendi fotoğraf vizyonumuzu nasıl edinip nasıl geliştirebiliriz?
SK – Fotoğraf bilgisi kısa zamanda öğrenilebilir. Ama vizyonumuz bugüne kadar biriktirdiklerimizin ve özümsediklerimizin sonucudur. Fotoğrafın hatırına kim bilir belki yeni bir edinime girişilebilir.
* * *
Tolga İldun – İki asra yakın süre içinde "Fotoğraf bir sanat mıdır?" sorusu hep sorulmuş. Şahsen fotoğrafın sanat olduğunu ve sanat ortamında önemli bir konumda olduğunu düşünerek soruyu şu şekilde sormak istiyorum: Sizce de fotoğraf bir sanat mıdır? Sanat yapıtı sayılabilecek fotoğrafların özellikleri neler olmalıdır?
SK – Sanat tarihçisi Gombrich der ki, insanoğlunu yaptığı her şey sanat olabilir. Bundan şunu anlıyoruz; herhangi bir ürün türüne, adına sanına göre sanat sayılmaz. Sanat ürünü olma olasılığı kaliteden geçer. Peki, kalite sözcüğü ile ne kastediliyor? İlki bu ürünün üretme tekniklerine kusursuzca uygun olmasıdır. İkinci ise, Bu sonucun insanlarda bıraktığı etki, onlara hissettirebildikleri veya düşündürdükleridir. Yoksa önemli olan üretenin ne düşündüğü ve ne hissettiği değildir. Onun karşı tarafa iletebildiğidir.
Bu genel söylem oldukça kapalı ve belirsiz bulunabilir. Ama her türden ürünü kapsaması için bu denli genel bir ifade kullanıyorum. Şimdi daha ayağı yerde laflar edelim.
* Anadolu'da bir marangoz için "çok sanatkar adam" derlerse o işini çok iyi yapıyor, bakanları etkileyen işler yapıyor demektir.
* Mimar Sinan'ın bir tasarım eğitiminden değil, taş ustalığından geldiğini biliyoruz.
* Leonardo Ustaya, Michelangelo'ya kimse artist ya da sanatçı demiyordu. Usta diyorlardır.
* Bali'de sokaklar boyunca dizili sokak atölyeleri görürsünüz, resim, heykel aklınıza ne gelirse… Sonradan öğrendim Bali dilinde sanat sözcüğü yokmuş.
Yirminci yüzyıl başında ortaya çıkan modernist akım sanatta şu özellikleri hedefler; akılcılık, işlevsellik ve çoğulculuk. Bu beklentiye göre gelecekte bazı sanatlar terk edilse bile kalıcı olanların başında endüstri tasarımı ve mimarlık gelecektir. Diğerlerinin arasında da sinema ve fotoğrafın olacağı şüphesizdir.
* * *
Tufan Kartal – Fotoğrafın sanat olduğu tüm uluslararası platformlarda kabul görmüşken, Ara Güler'in foto muhabirliği ve fotoğrafın sanat olmadığı görüşündeki ısrarını neye bağlıyorsunuz?
SK – Sanat tarihçisi Gombrich diyor ki, insanın yaptığı her şey sanat olabilir. Bu şu demektir, bir ürünün sanat ürünü olması türüne bağlı değildir, kalitesine bağlıdır. Günümüzde her fotoğraf makinesi sahibi, her dernek üyesi, her amatör kendini sanatçı sayıyor. Bir başkası kartvizit bastırıyor. Bu akla zarar bir durumdur. Günümüzde sanat literatüründeki dalgalanmalar ve şişirilmiş egolar buna neden oluyor. Ara Güler'in ifadesinin bu hak edilmemiş sanatçılığa tepki olduğunu düşünüyorum.
* * *
Bülent Durtaş – İçinde bulunduğumuz dijital çağda fotoğraf çekmek mi, fotoğraf yapmak mı? Bunun ayrımına varmak ne kadar önemli? Belge olarak fotoğrafın gerçeklik objesi olarak gerçeği yansıtma misyonu tehlikede mi?
SK – Yapmak fiili bir oluşumu elle gerçekleştirmeyi düşündürüyor. Bu resim, heykel gibi dallarda yerine oturuyor. Bunlar aktif müdahalelerdir. Fotoğrafçının fotoğrafa müdahalesi pasif bir müdahaledir. Aktif olan kısmı sadece makineyi doğrultup, bir parmak hareketi ile deklanşöre basmaktan ibarettir. Fotoğrafı fotoğraf yapan elbette bu değildir. Fotoğrafçının başkalarına göstermek istediği bu sahne karşısında önce o görünümün bitmiş fotoğraftaki halini hayal eder. Sonra bu hayali gerçekleştirmek için bazı kararlar verir. O hayalin neden bakınca iyi görüneceğini düşünür. Bakış noktası seçer, yükselir alçalır, sağa sola gider. Sonra sahnede anlatıma zarar verecek ögeleri atar. Kadrajla atar veya gitmesini bekler. Baktığı noktada belirginlik endişesi ile ışık ve hacim izleniminin etkisinin birlikte gerçekleşmesine bakar. Sonra durumu en iyi anlatacak ana bakar, zamanlamayı ayarlar. Bütün bunlardan biri ya da daha çoğu gerçekleşmezde de vazgeçer, çekmez. Fotoğraf biraz da vazgeçmektir.
Sizce bu anlattıklarım yapmak fiili ile örtüşüyorsa, "fotoğraf yapmak" diyebilirsiniz. Yok, eğer çekim sonrasında çekilenleri ham kabul ederek çoklu fotoğraftan tek bir fotoğrafa ulaşmak kastediliyorsa bu eylem resimdekine benzer, yapmak fiili buna yakışır. Ne var ki buna fotoğraf denilmemelidir, fotoğrafik bir illüstrasyondur.
* * *
Enver Gülmez – Işık sizin için neyi ifade eder?
SK – Işığın bana ifade ettikleri aşağıda belirtilen ve herkese ifade etmesi gerekenlerden çok farklı değildir.
* Işık objeleri görünür kılar. Bu ışığın en temel ama en sıradan özelliğidir.
* Işık hacmi vurgular.
* Işık lekeyi vurgular
* Işık rengi vurgular.
* Işık şeffaflığı ve geçirgenliği vurgular
* Işık atmosfer yaratır. Işıktan beklenen en ileri özellik budur.
* * *
Emre Nesli – Dijital cağda belgesel fotoğrafın yüzü nasıl değişti, değişiyor?
SK – Değişti mi, ben bilmiyorum.
* * *
İlker Varer – Fotoğrafın evrimi sizce tamamlandı mı?
SK – Neden? Evremin sonu mu geldi ki, evrimin sonu mu gelsin.
* * *
Ergün Şahinbaş – Fotoğraf da bir sanat dalı ise, fotoğraf yarışmaları neden düzenlenir? İnsanlar para için mi fotoğraf çeker, tanınmak için mi, bir şeyi ya da yeri tanıtmak için mi yoksa kendini geliştirmek için mi? Ülkemizde araya para girince her şeyin değiştiği gibi fotoğraf da değişir mi? Para sanatı öldürür mü?
SK – Orta çağda sanatçılar hizmet karşılığı ya kiliseden ya da saraydan aldıkları parayla geçinirlerdi. Bu Fransız ihtilaline kadar devam etti. İhtilalden sonra sanatçılar burjuvaziye hizmet ederek geçimlerini sağladılar. Galeriler ve müzelerde hizmetlerini satarak geçindiler. Bu günümüzde de devam ediyor. Sanat dalları diğer iş kolları gibidir. İnsanlar emeklerinin karşılığında aldıkları parayla geçinirler. Sanat alanı mirasyedilerin veya baba parası ile geçinen asalakların alanı değildir.
Modernizm 20. yüzyıl başında insanlığın yakaladığı en büyük fırsattır. Modernizmin öncelikle zanaatlare dayanır. Sanatlar onun üzerine inşa edilirler. Modern sanatın özelliği, çoğulculuk, akılcılık ve işlevselliktir. Sanat toplumun en büyük kesimini hedefler ve çoğulcudur. Erişilmez, ulaşılmaz değildir. Bütün sanatlarda bir çıraklık olacağı gibi fotoğrafta da bir öğrenme ve alışma dönemi olacaktır. Amatör dünyayı ödüllerle destekleyen tek kaynak yarışmalardır. Hiç bir iş teslim etme ve üretme sorumluluğu olmayan amatörler yoluyla özellikle tematik yarışmalarda ilk kez iş teslim etme sorumluluğu ile tanışırlar. Bunun katkısı olumludur. Başarı karşılığı bir ödül kazanmanın sanata hiç bir zararı yoktur. Bu ödül para da olabilir. Amatörün aldığı tek katkı budur.
* * *
Kenan Çağrılı – Nicephore Niepce’den günümüze kadar geçen zamanda
teknoloji fotoğrafa çok büyük katkılar yaptı. Sizce teknoloji fotoğrafın sanatsal bakış açısında bir eksiltmeye neden oldu mu?

SK – Bir fotoğrafın değeri iki bakımdan ölçülür. Bir ne anlatıyor, iki nasıl anlatıyor. Ne anlatıyor kısmı, o olaya ya da o sahneye tanık olmakla başlar. Anlatılmak istenen şeyin seyirciye iletilmesindeki etki gücü nasıl anlatılıyor kısmındaki performansa bağlıdır.
1952'de ilk fotoğraf makinem filmli 6×9 bir makine idi. Bu makine ile sadece 8 kare çekiliyordu. Öğrenci bütçesi ile o gün bir film daha alamazdım. Durağan bir objeyi, örneğin bir heykeli çekerken etrafında dolaşır, olası çekim noktalarını yere birer taş koyarak işaretlerdim. İkinci kez dolaşır, bunlardan sadece birini tercih eder ve tek kare çekerdim. Çünkü ikinci bir kare harcama lüksüm yoktu. Sonraları 36 poz çeken makinelere gelince bu katılık biraz gevşedi. Gevşediyse de gene olabildiğince az film harcamak esastı. Günümüzde dijital çekimlerde çekim sayısının artması bir maliyet getirmediği için olası bütün kareler çekilince nasıl olsa biri tutar sanılıyor. Oysa eğer sahneyi ilk gördüğün noktadan bakıp, çekim yapıyorsanız asıl doğru noktayı bulamamışsanız çektiğiniz bütün fotoğraflar aynı derecede çöptür. Ama çoklu çekimi her türlü değişkeni deneyerek yapıyorsanız bu yararlı olabilir. Her durumda çoklu çekime güvenmek bizi çekerken seçmek denen asıl önemli konumdan bizi gevşekliğe, umursamazlığa sevk edebilir. Sonrada bunları yüklediğimiz bilgisayar bir çöplüğe döneceği için bu yığın içerisinde doğru kareyi görmek zorlaşacaktır.
Öte yandan teknolojik gelişimlerin fotoğrafa getirdikleri mükemmele ulaşmamızı kolaylaştırıyor. Objektif üretiminde kullanılan düşük dağıtıcılık özelliği olan yeni camlar eskiden sadece elle yapılabilirken şimdi sentetik camlar kullanılabiliyor. Bu sayede seri üretilen asferik merceklerle kolayca büyük açıklıklı tele objektifler yapılabiliyor.
Dijital teknoloji ve tarama yöntemi sayesinde önceleri yapılamayan büyük boyutlu baskılar yapılabiliyor. Photoshop ve benzeri yazılımlarla görüntü iyileştirme konusunda çok büyük olanaklar ortay çıktı. Bütün bunlar, paylaşım imkanları ve benzeri olanaklar mükemmele ulaşmamıza yardımcı oluyor.