bir röportajımda, "fotoğraf akıp giden hayatın bütünüdür ve biz bu akıp giden hayatın içinden enstanteneler yakalamaya çalışıyoruz" demiştim.

teknik olarak fotoğraf makinasından çıkan ürünlerin tamamı, profseyonel ya da amatör farketmeksizin; "fotoğraf"tır.
fakat eserlerin sunumu ve doğurduğu sonuçlara göre, bakış açısı farklılıklarıyla beraber ürünler kritize edilerek çıkan ürünün klişe anlamı dışında, fotoğraf olup olmadığı tartışma konusudur. zaten genelde yapılan da budur. her yazılan mısranın şiir olmadığı gibi, her fotoğrafın da fotoğraf olmadığı aşikardır. genel anlamda, bilinen tanımlarıyla sanatsal her oluşum, kemik bazı kıstasları bünyesinde barındırır. fotoğraf da böyledir. dolayısı ile, ürünler kritize edilirken ilk etapta bu kemik yapıyı baz alır. öznel ve üslup sahibi çalışmalar da kendine özgü bir tanımla ve sahibinin adı ile bu tanımların içerisinde kendisine yer bulur. bu bağlamda, "fotoğraf" nedir sorusunun cevabı tekil bir cevap değil, aslında çoğul bir cevaptır ve her işin ustası olduğu gibi, bu sanatın ustalarının, bu kemik yapıya haiz insanların tanımına ve kritiklerine de bir anlamda muhtaçtır (kişinin yol alması açısından). genelde bilinen ve yapılan hatalardan birisi, "ben böyle istedim çektim" olur. aslında bu ilerlemenin önüne takılan bir tıkaç'tır. öncelikle bilinen kemik kurallara haiz olunmalı, ondan sonra bu kurallar bilgi, birikim ve tecrübe ile yeni bir yol bulmalı kendisine. fotoğraf nedir sorusunun cevabı, bana göre bu yazdıklarımın tamamını kapsar. fotoğraf aynı zamanda 3 boyutlu bir görüntüyü 2 boyutlu düzleme teknik olarak aktarmanın dışında eğer sosyal bir konu varsa bunu da fotoğrafa aktarmalı. bu da fotoğrafın dördüncü boyutu dediğimiz olaydır. daha yazacak çok şey var, o yazacağım şeyler de "fotoğraf"tır: )