GÖREVİNİ YAPAN FOTOĞRAF İYİ FOTOĞRAFTIR
1996 yılıydı zannederim.
Terörist Abdullah Öcalan'ın yakalanmadığı, tüm Güneydoğu gibi Mardin'in de terörden kırıldığı günlerdi.
Bugünden bile daha beter bir terör...
Mardin Çimento Fabrikası'nın o zamanki müdürü İsmail Erkovan'dan bir çağrı almıştık.
İsmail Bey, terör nedeniyle kimsenin gelmediği Mardin'in fotoğraflanmasını ve bu fotoğrafların sergiler, kitaplar ve bir takvim vasıtasıyla tüm Türkiye'de dolaştırılmasını istiyordu.
Amacı bir açık hava müzesi olan kenti tanıtıp, turizmi canlandırarak terörün etkisini azaltmaktı zannederim.
Bir grup arkadaş birçok kez gittik Mardin'e...
Çok zor şartlarda, bazen canımızı da tehlikeye atarak, köylere kadar fotoğrafladık o güzelim kenti.
Bu fotoğraflardan oluşan sergiler, slayt gösterileri hazırlayarak, tüm Türkiye'yi dolaştırdık.
Çimento fabrikası da bizim fotoğraflarımızı kullanarak takvim, ajanda yapıp dağıttı.
Aradan geçen yıllar içinde başka fotoğrafçılar, sinemacılar, televizyoncular bizleri aradı, Mardin'e nasıl gideceklerini sordular. Fotoğraflar çektiler, filmler yaptılar.
Nitekim İsmail Bey'in istediği oldu, Mardin bir turizm kenti haline geldi.
Mardin'in bir turizm kenti olmasında fotoğrafın rolünü hep bilirim. Ama ben bu yazımda Mardin çalışmasından yola çıkarak, hangi fotoğrafa ''iyi fotoğraf'' denebileceğini tartışmak istiyorum.
İsterseniz Mardin öyküsüne devam edelim!..
Aradan sekiz yıl geçmişti.
Bu kez yanımda bir öğrencimle gittim Mardin'e.
Çimento fabrikasının yetkilileri bizleri, özel bir misafirseverlikle, misafirhanelerinde konukladılar.
Misafirhaneye girince her tarafta bizim o yıllarda çektiğimiz fotoğrafların asılmış olduğunu gördüm.
O yıllarda polisin önümüzden mayın temizlemesi suretiyle elde ettiğimiz fotoğraflardı bunlar.
Asılı fotoğrafları, 8 yıl sonraki fotografik anlayışımla incelediğimde beğenmemiştim.
İyi bulmadığım için de öğrencime ''Bunlar benim fotoğraflarım'' demedim. Diyemedim!
Ertesi gün beraberce Mardin'i gezmeye çıktık. O eski Mardin gitmiş, yerine turistik bir şehir gelmişti. Restoranlar, oteller açılmıştı. Antika ve hediyelik eşya dükkanları çoğalmıştı. Caddeler temizlenmiş, insanların yüzü gülmeye başlamıştı. Terör kaybolmuştu. Ortalıkta yerlilerden başka, Japonlar, İngilizler ve Fransızlar dolaşıyordu.
Buna şaşırdım.
Ama en çok da nereye gitsem beni tanıyıp, iltifat etmelerine şaşırdım.
Hele Kasımiye Medresesi'nin bekçisinin beni tanıyıp, çevresine bağırarak ''İşte Mardin'i kurtaran bunlar'' demesi çok ilginçti.
Aradan sekiz yıl geçmesine rağmen unutmamıştı bizleri.
O gün benim için çok mutlu ve gurur verici geçti.
Akşam olup, misafirhaneye dönünce, öğrencime geçen akşam sahip çıkmadığım fotoğrafları göstererek;
''Bu fotoğraflar benim fotoğraflarımdır'' dedim.
Zeki ve hazır cevap öğrencim hemen açığımı yakaladı;
''Hocam niçin geçen akşam bu fotoğraflar benim demediniz?''
Ama ben de en az onun kadar hazır cevabımdır;
''Dün o fotoğrafların kötü olduğunu zannediyordum. Onun için sana fotoğraflar benim diyemedim. Ama bugün Mardin'i dolaşınca anladım ki, çok iyi fotoğraflarmış''
Çünkü o kötü zannettiğim fotoğraflar görevini yapmıştı. Hem de çok iyi yapmıştı.
Mardin bir terör şehrinden, turizm şehrine dönüşmüştü ve biliyorum ki, dönüşümün tetiğini bu fotoğraflar çekmişti.
Bence görevini yapan fotoğraf, iyi fotoğraftır.
S. HALUK UYGUR
FK dan Sinan Güleç yazının PDF in adresini vermiş. Bende yazıyı okuyunca sizinle paylaşayım dedim.
Kaynak: FotoKritik - Donanım-Ekipman kategorisi. Nikon D700 - Canon 5DM2
Ana kaynak: fotograf.net - Fotoğraf Üzerine Yazılar