CanonTURK Foruma Hoş Geldiniz.
Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 12 SonuncuSonuncu
Toplam 34 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 20 arasi kadar sonuc gösteriliyor
Like Tree95Likes

Konu: Küba "Fidel Çağırdı Gittik"

  1. #1
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart Küba "Fidel Çağırdı Gittik"

    Önce 2 ünlü kişinin yorum ve yazıları ile başlayalım Küba ya... Sonra kendi yorumlarımız (özellikle gidecekler için) ve fotoğraflar

    Berna Laçin :

    Küba’yı anlamak için “Küba’da neler yok” bakmak gerek...

    Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için... Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik ve neşe... Buram buram “gerçek” zenginlik... Küba’yı anlamak için Küba’da neler yok bir göz atalım.

    “Çocuğum ne olacak” korkusu yok

    İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.

    Sağlığın için endişelenmek yok

    11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!

    Açlık yok

    Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!

    İşsizlik yok

    Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.

    Sokakta yatan evsiz yok

    Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.

    “Kadına şiddet” yok!

    Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.

    Boşanma yok

    Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.

    Ter kokan kimse yok

    Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.

    Eğlencesiz gün yok

    Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.

    Tarlalarda organik olmayan gıda yok

    Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.

    “Kazık yemek” korkusu yok!

    E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.

    Para yok!

    Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!

    Reklâm tabelası yok

    Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten












    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #2
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Şimdi de Fatih Altay lıdan yazı dizisi



    FATİH ALTAYLIDAN KÜBA SERİSİ: ( MART 2015 )
    Fatih Altaylı gezdi, gördü ve yazdı!



    1. BÖLÜM :

    NİYE?

    Niye Küba, niye Vietnam, niye Kamboçya diye soracaksınız büyük ihtimalle.
    Küba, çünkü herkesin dilinde Küba var.
    Amerika’nın Küba ile yumuşamaya gitmesi, “Küba artık bozulacak, bozulmadan görmek lazım” diyenlerin sayısını çoğalttı.
    Ben de “bozulmadan” Küba’yı görüp anlatmak istedim. Amerika’sız Küba nasıl, Amerikalı Küba ile ilgili Küba halkının beklentileri ne diye...
    Ve Vietnam... Vietnam’ın Küba ile çok benzer yönleri var...
    İkisi de ABD’ye kafa tutmuş, ikisi de ABD’yi söküp atmış ülkelerdi. Vietnam, ABD’yi def edeli tam 40 yıl olmuştu ve “Amerika’sız” iki ülke bugün ne durumdaydı. Amerika’sız Küba ekonomik olarak çökerken, Amerika’sız Vietnam nasıl hızla yükseliyordu?
    Bunları görüp anlatmak istedim.

    GERÇEK KÜBA

    Küba, Christophe Colomb’un karaya ayak bastığı yer. Yeni kıtanın ilk keşfedilen toprağı. Adı İspanyolların soyunu tükettiği yerli dilinde “ :cool:şamak için güzel bir yer” anlamına geliyormuş.
    Gerçekten de çevrenize baktığınız zaman adının hakkını veren bir yer olduğunu zannediyorsunuz. Ama sadece zannediyorsunuz. İşin aslı pek öyle değil. Ve siz bu yazacaklarımı okumaya başlamadan önce peşin peşin söyleyeyim, Küba’yla ilgili şimdiye dek yazılan, anlatılan her şeyin tam tersini yazacağım.
    Romantik, halkının içki içip dans ederek eğlendiği, neşeli insanların ülkesi Küba’yı unutun. Size “gerçek Küba”yı anlatacağım.

    LOTO BANA ÇIKTI

    Küba’ya gitmek gibi bir fikrim yoktu aslında. “Bozulmadan Küba’yı görmek gerek” diyenleri dinledim ve eşimle yola çıktım.
    İlk sürpriz havaalanındaydı. Ülkeye giriş yapmak için görevliye pasaportumu uzattım.
    Evirdi çevirdi, tüm sayfalarını kurcaladı. Bana baktı, pasaporta baktı, “Çok gezmişsin, Afrika’ya da gittin mi?” diye sordu.
    “Yakın zamanda gitmedim” dedim.
    Biraz daha bakındı.
    Sonra pasaportu uzattı, “Git sağlık sigortası yaptır” dedi.
    Yaptırdığım seyahat sigortasını gösterdim. “Bu geçmez burada. Karşıdaki bankoya git, orada yapacaklar” dedi.
    Gittim, uzun bir kuyruk bekledikten sonra 35 Euro verip kendimi Küba’nın meşhur sağlık sistemine dahil ettim.
    Ancak yüzlerce kişi arasında sadece ben ve bir iki kişi daha böyle bir taleple karşılaşmıştık.
    Yeniden pasaport kuyruğuna girdim.
    Sıram gelince, “Kimseden istemiyorsun, niye benden böyle bir şey istedin?”dedim.
    Güldü. “Her uçaktan 10 kişiden istiyoruz. Loto sana çıktı” dedi.
    Ardından bavullarımız sıkı bir aramadan geçirildi ve Küba’nın başkenti Havana’ya girdik.
    Aslına bakarsanız Havana ya da Kübalıların deyişiyle La Habana ülkenin ilk başkenti değil.
    1500’lerin başında İspanyol kâşiflerin yerleşmeye başladığı adanın ilk başkenti Santiago del Cuba. 1500’lerin ilk 10 yılı içinde kurulmuş bir kent. Yüzlerce yıl başkentlik yaptıktan sonra, yerini Havana’ya bırakmış.

    KILIÇTAN GEÇİRİLDİLER

    Kâşiflerin Küba’yı yerleşime ve üretime açmasının bedelini ise artık var olmayan Küba’nın yerli halkı, Küba Kızılderilileri ödemiş.
    İspanyollar 1500’lerde adada bir yandan imar faaliyetlerine başlayıp önce çiftlikler, sonra büyük binalar inşa etmeye, başta şekerkamışı ve tütün olmak üzere tarımsal üretim plantasyonları kurmaya başlayınca işgücüne ihtiyaç duymuşlar. Önce adanın yerli halkını kullanmak istemişler.

    Ancak çelimsiz, minyon ve bu işlere pek de arzulu olmayan Küba yerlileri ağır işler altında ezilmeye başlayınca İspanyollar Afrika’dan “köle” ithal etmeye karar vermiş.
    Yerli halkın tamamı, tek bir fert kalmayıncaya kadar İspanyol kılıcından geçirilmiş. Soyları tüketilmiş ve onların yerini Afrika’dan getirilen siyah köleler almış. Bugün Küba halkı olarak bildiğimiz insanların siyah renkli olanları işte bu Afrikalı kölelerin torunları.
    Açık kahverengi olanlar, bu kölelerin İspanyollarla olan birlikteliklerinin ürünleri, beyazlar ise İspanyol kökenliler.

    DONUK KENT

    Havana, bugüne kadar pek çok kez işittiğiniz gibi, “La Revolucion” denen devrim günü donup kalmış bir kent. 56 yıldır tek bir çivi çakılmamış, tek bir onarım görmemiş.
    Binaların bir bölümü yüzyılın ilk yarısında yapılmış Amerikan binaları olmakla beraber, ezici çoğunluğu ve güzel olanları İspanyolların adaya egemen olduğu dönemden kalma kolonyal binalar ve tamamen Avrupa mimarisi.
    Evet, bakınca göze hoş görünen, donmuş zamandan kalma kareler gibi ama ne yazık ki, o binaların içinde insanlar yaşıyor. Her yer eski Tarlabaşı, Dolapdere gibi.
    Tek farkı, o kadar büyük bir yokluk var ki, binaları onarma adı altında tahrip edememişler, pimapen pencere çirkinlikleri yapamamışlar. Olduğu gibi, orijinal haliyle eskiyip kalmış.
    Kentte geçmişten kalma geniş caddeler, caddelerin ortasında demir ferforjelerle aydınlatılan granit kaplı şahane yürüyüş yolları, dev ağaçların gölgeleri var ama o güzelim binaların halini görünce insan üzülüyor, camsız pencerelerinden içeri bakınca gördüğü sefalet hayatları izleyince içi parçalanıyor.

    MAAŞ 20 EURO

    Küba’daki, özellikle de Havana’daki sefalet öyle böyle değil. Ülkenin iki para birimi var. Biri devletin halka maaşlarını ödemekte kullandığı Küba Pezosu. Bu para konvertibl değil. Yani başka bir para birimiyle değiş tokuşu yapılamıyor ve ülkede sadece “devlet” mağazası diyebileceğimiz dükkânlarda geçiyor. Ortalama maaş, 400 Küba Pezosu. Yaygın olarak kullanılan diğer para birimiyse Cuc. 400 Küba Pezosu, yaklaşık 20 Cuc ediyor. 1 Cuc ise hemen hemen 1 Euro. Yani Küba’da çalışanların ortalama maaşı 20 Euro kadar. Buna mukabil restoranlarda bir porsiyon yemek 10-15 Euro civarı. Yani Kübalı bir aile, bir akşam yemeğe çıksa, aldığı tüm maaşla 1.5 porsiyon yemek yiyebilir

    ZAYIFLAMA KAMPI

    Tabii Küba’da yemeğe gitmek diye bir dert de yok; çünkü doğru düzgün yemek yok. Lokantalarda mönüler tavuk, domuz eti, koyun eti ve deniz mahsullerinden oluşuyor. Hiçbirinde lezzet yok. Tavuk ithal, balık ithal, yumurta ithal.
    “Koskoca adada niye tavuk yok?” sorusununsa yanıtı yok. Tavuk Kanada’dan geliyor; sarısı bile beyaz renkte olan yumurtalar da.
    “Ada ülkesinde balık niye ithal?” sorusununsa yanıtı var.
    Adada halkın balıkçılık yapmasına izin verilmiyor. Tekneleri olmaları halinde Amerika’ya kaçmalarından korkuluyor. Kıyı balıkçılığı dışında balıkçılık olmayınca adada balık da olmuyor.
    Küba’da turizm patlamasından sonra pek çok restoran açılmış. Bazıları ultra şık. Servis, dekor şahane. Ama lezzet yok. Yemek yok.
    Öyle ki adada geçirdiğim 8 günde hemen hemen hiçbir şey yemedim ve insanın sabah Pina Colada, öğlen Caipirinha, akşam üzeri Daiquiri ve gün boyu Mojito içerek yaşamını en azından 8 gün idame ettirebileceğini görmüş oldum.
    Ve tabii 8 günde yaklaşık 5 kilo vererek çok verimli bir zayıflama kampına gitmiş kadar oldum.

    PATATES BİLE YOK

    Yemek durumu Kübalılar için daha da vahim.
    Yiyecek hiçbir şey bulamayınca “Bari bir patates tava ver” dediğim garson kahkahayı patlatıp “Ben 5 yıldır tek bir patates görmedim. Sende patates varsa bana ver de çocuklarıma göstereyim” dedi.
    Küba’da yaşayan bir Türk ise Kübalı nişanlısının evine kahvaltıya davet edilince,“Oh be sonunda adam gibi bir kahvaltı edeceğim” diye sevinçten havalara uçtuğunu ve kahvaltıya gittiği evde kahvaltı diye bir dilim ekmek ve 1 fincan kahve ikram edilince hayata küstüğünü anlatıp benim açlıktan dolayı ortaya çıkan sinirimi yatıştırmaya çalıştığını da söylemeliyim.
    Havana’da birkaç büyük otel var. Bunların kimisini Avrupalı zincirler işletiyor, kimisiniyse Küba devleti.
    Biz şehrin içinde ve “Kentin en iyisi” diye bilinen bir oteli seçtik. Bir Fransız zincirinin oteli.
    Havaalanından kente getiren otomobil otelin önünde durduğunda açıkçası çok mutlu oldum.
    Son derece şık ve gösterişli bir binada, muazzam girişe sahip bir otel. Ancak odalarımıza çıkınca müthiş bir hayal kırıklığı.
    Büyük ihtimalle rahmetli dedem bile doğmadan imal edilmiş yer döşemeleri. Tıngırdayan bir yatak. Temiz ama çarşaflar eskilikten şeffaflaşmış.
    Havlularsa artık grileşmiş.
    Otel görevlisine, “Bu havluları Che Guevara kullandığı için mi atıp yenisini almıyorsunuz?” diye sorduğumda kadın önce şahane bir kahkaha patlattı, sonra da kahkaha attığını duyan var mı diye şüphe içinde etrafa bakmaya başladı.
    Küba’da daha anlatacak çok şey var.
    Devrim niye gerekliydi, niye gereksiz hale geldi?
    Taşrada hayat nasıl?
    Diğer kentler ne âlemde?
    Küba’nın sağlık mucizesinin, özellikle de kanser tedavisindeki başarılarının sırrı ne?
    Yasaklar ülkesi nasıl gelişecek?
    Kübalılar, Amerikalıları nasıl bekliyor sorularının yanıtlarını yarına bırakalım.











    avmbk, JaCKiE_BrOwN and koreli like this.
    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #3
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    2. BÖLÜM:

    Küba seyahatimize bıraktığımız yerden devam ediyoruz.
    Dün de yazdığım gibi Küba, yerli dilinde “yaşamak için güzel bir yer” anlamına geliyor. Doğanın cömertliği açısından gerçekten de öyle. Ve galiba Küba’nın talihsizliği de bu kadar güzel olması. Keşfedildiği 1492 yılından itibaren sürekli olarak “tecavüze” uğramış bir ada.

    Önce adaya adını veren halkı soykırımdan geçirilip ortadan kaldırılmış.
    Yüzlerce yıl sürecek bir kölelik dönemi başlatmış İspanyollar ve ülkeyi dibine kadar sömürmüşler.
    Küba tarihinin son 150 yılı da bu boyunduruktan kurtulmaya çalışmakla geçmiş. Bu nedenle de Küba’da neredeyse yılın her gününde bir olayın kutlaması veya anması var. Sürekli bir bağımsızlık çabası içinde geçen yüzyılı aşkın bir süre.
    Küba’da “komünizm” hayli eskiye dayanan bir siyasi arayış.

    Jose Marti ile başlamış.
    Zaten Küba’nın en büyük kahramanı da o.
    Komünist Parti’nin kuruluşu 1895’e dayanıyor.
    O dönemde Küba halkının büyük arzusu İspanyollardan kurtulmak.
    Nitekim 20. yüzyılın başında bunu başarıyorlar ama İspanyollar gidiyor, yerine Amerikalılar geliyor.

    ABD ülkeye tam anlamıyla el koyuyor. İkili anlaşmalarla ülkenin her türlü imkânını ele geçiriyorlar.
    Yüzyılın ilk çeyreğinde Amerikan şirketleri ve özellikle de mafya kaynaklı eğlence ve kumar endüstrisi Küba’nın üzerine çöküyor.
    Yüzyılın başında kölelikten kurtulan Kübalılar, bu kez “ücretli köle” olarak Amerikan şirketlerinin eline düşüyorlar.
    Küba zengin bir görüntü vermeye başlıyor ama bu zenginlik sadece görüntüde.
    Halk sömürülüyor. Fakirlik, gelir adaletsizliği arşıâlâya çıkıyor.
    Amerikan şirketleri Küba’da büyük paralar kazanıyor ama bunu Kübalılara koklatmıyorlar.
    Batista’nın Amerikan destekli baskı rejiminde hoşnutsuzluk doruğa çıkıyor.

    Ve Kübalılar bu kez Amerika’dan kurtulmak için örgütlenmeye başlıyorlar.
    Kendilerine önderlik eden ise yüzyılın başında 36 yaşında ölen Jose Marti’nin ilkeleri.
    Fidel Castro önderliğindeki gençler önce kırsalda örgütleniyorlar. Devletin üzerlerine gelmesiyle birlikte bazıları bir süre Güney Amerika ülkelerine dağılıyorlar.
    Zaten Küba için mücadele eden tüm vatanseverlerin kaderi bu. Zaman zaman başta Meksika olmak üzere Güney Amerika’ya gidip geri dönmek.
    Sonra yeniden ülkeye dönüyor ve ülkenin güney kesimindeki dağlarda üstleniyorlar.
    Hareketin başında zengin bir ailenin çocuğu olmasına rağmen devrim ateşiyle yanan Fidel Castro var.
    Yanında ise Arjantinli bir başka devrimci Ernesto Che Guevara.

    Sonunda 1959 yılında bu genç adamlar devrimi gerçekleştiriyor ve ülkenin yönetimini ele geçirip Amerika’ya ülkeden kovuyorlar.
    Küba’da bugün durum belki sefalet ama 1959 yılında dönüp bakarsak, o zaman için yapılan bir gereklilik.
    Devrim aslında büyük başarı ama sonrasında ekonomik gerçeklere ayak uyduramamak başarısızlık.
    Tabii bunda burnunun dibindeki ABD’nin ambargoları ve baskıları da etkili.

    KÜBA’DAKİ 7 METRE UZUN

    Bu özet tarih bölümünden sonra yeniden bugünün Küba’sına dönelim.
    Havana’nın şaşaalı günlerinde nasıl bir kent olduğunu hayal etmek çok kolay. O şahane binaları sağlam halde düşünmek yeterli.
    Biraz Madrid, biraz Buenos Aires, hafif Miami, ucundan Los Angeles.
    Ve hatta az biraz Washington.
    “Washington nereden çıktı?” demeyin.
    Havana’nın orta yerinde Amerikan Kongre Binası’nın benzeri değil aynısıyla karşılaşırsanız sakın şaşırmayın.
    Bire bir aynısı.
    Tabii rehberimiz buna katılmıyor. “Bizimki 7 metre daha yüksek” diyor ve o bina şu an büyük bir restorasyondan geçiyor.
    Önümüzdeki yıl bitince Küba Parlamentosu bu tarihi binaya dönecek. Küba yönetimi son dönemde bazı binaları restore etmeye başlamış.
    Bunlardan bazıları bitince otele dönüşecek.
    Ancak restorasyonlar biraz uzun sürüyor.

    YABANCI ZİNCİRLER SIRADA

    Mevcut oteller ise son derece şık binalarda ama dökülüyorlar.
    Oteldeki bir yetkiliyle “Niye onarmıyorsunuz?” diye konuşuyorum.
    “Ülkede yatak sayısı çok az. Restorasyon için oteli kapatmamız mümkün değil. Zaten izin de vermiyorlar” diyor.
    Uluslararası zincirler Havana’da otel için sırada. Sistem biraz ağır işliyor.
    Yabancı zincir binayı beğenip devletten talep ediyor.
    Küba devleti bu binayı kendine ait bir şirkete devrediyor.
    Bu şirket kirayı ve onarım parasını işletmeciden alıyor ve binayı restore edip işletmeciye kiralıyor.
    Haliyle işler biraz ağır yürüyor.
    Bu nedenle de Küba, turizmdeki potansiyelini yeterince kullanamıyor ama yine de son yıllarda hayli mesafe kat etmişler.

    CASA PARTICULARE VE TÜRK ERKEKLERİ

    Küba’da turizm için oteller kadar “casa particulare” denilen ve bizim pansiyonlar gibi düşünebileceğiniz “evler” de turistlere hizmet veriyor. Fiyatları uygun ve gayet temiz, kalınabilecek evler.
    Tabii Türkler için bu biraz zor olabilir.
    Çünkü birkaç hafta önce tatsız bir hadise yaşanmış.
    Böyle bir ev kiralayan bir Türk grubu, olay çıkarmış.
    Gece eve Kübalı seks işçilerini getirmişler.
    Bunda bir gariplik yok.
    Ama daha sonra içkinin de tesiriyle önce eve getirdikleri kadınlardan bazılarını öldüresiye dövmüşler, sonra da duruma müdahale eden ev sahibini.
    Olay polise intikal etmiş.
    Evin “çalışma ruhsatı” iptal edilmiş ve şimdi casa particulare işleten aileler evlerini “erkek Türklere” kiralamama kararı almışlar.

    5. CADDE ŞAHANE, RUS ELÇİLİĞİ HARİÇ

    Havana’nın hâlâ güzelliğini tam anlamıyla koruyan yeri Miramar.
    Belli ki, vaktinde müthiş bir yerleşim yeriymiş. Beverly Hills’ten, Malibu’dan daha şık evler, villalar Miramar’ı oluşturuyor.
    Kimi denize bakan, kimi geniş bahçeler içindeki evlerin özellikle 5. Cadde diye bilinen yol üzerindekileri şimdi büyükelçiliklere ait.
    Bazılarında da Küba’da görev yapan yabancılar oturuyor.
    Bir bölümü de Kübalılara ait.
    Kübalılara ait olanlar eski yüzleriyle zaten hemen belli oluyor.
    Bu şahane evlerin fiyatları ise komik.
    50 ila 150 bin cuc’a (1 cuc, yaklaşık 1 Euro), muazzam bir ev almak mümkün.
    Tabii Kübalı iseniz.
    Ama Kübalı iseniz böyle bir paranızın da olması mümkün değil.
    Garip bir denklem.
    5. Cadde’deki evlerin güzelliğini anlatmak mümkün değil.
    Mahalledeki tek çirkin bina ise Rus Büyükelçiliği.
    Yemin ederim bizim TOKİ bile bu kadar çirkin bir bina yaptıramaz.
    Kalın ve küt bir kule formundaki bina sanki o dönemde Sovyetler’in Küba’ya hâkimiyetini anlatmak için inşa edilmiş.



    MİRAMAR DEMİŞKEN

    Miramar’daki şahane evlerin bir bölümü restoran, bir bölümü kulüp haline gelmiş.
    Bir taksi şoförüne, “Güzel bir gece kulübü var mıdır buralarda?” diye sorduğumda adamın bana dönüp Türkçe “Looking for a orospu barı” demesiyle düştüğüm hayreti anlatmam mümkün değil.
    Miramar’da o tür yerler de var ve anladığım kadarıyla “o” barların müşterileri arasında bir hayli Türk de olmalı ki, taksi şoförü bile dilimize hâkim olmuş.

    HEMINGWAY’LE DAIQUIRI

    Bar demişken bana göre Havana’nın en güzel barı Floritidas.
    Şehrin merkezinde tarihi bir bar.
    Hayli meşhur; çünkü Ernest Hemingway bu barın müdavimi. Daha doğrusu müdavimi imiş. Barın içinde Hemingway’in her zaman durduğu köşeye bir heykelini koymuşlar.
    Hemingway’le beraber daiquiri’nizi yudumluyorsunuz.
    Gerçekten de dünya klasında bir bar.
    Yemekler Küba işi ama içkiler muazzam.
    Her yerde olduğu gibi burada da canlı müzik var ve 1 cuc karşılığında size istediğiniz her şarkıyı söylüyorlar.
    Müzik kalitesi her yerde muazzam.
    Floritidas’ta hem müzik şahaneydi hem de şarkıları söyleyen kız.

    BUENA VISTA SOCIAL CLUB

    Ünlü Buena Vista Social Club ise her gece Cafe Taberna’da sahneye çıkıyor.
    Tabii artık grubun yarısı Hakk’ın rahmetine kavuştuğu için gidenlerin yerini gençler almış. Gençler dediysem, Buena Vista’ya göre genç sayılabilecek 70 yaşında gençler. Grubun yaş ortalaması 65’ten başlayıp 90’a doğru gidiyor.
    Süper söylüyorlar ama insan yüreği ağzında dinliyor, her an biri hücceten gidecek diye. Grubu gençleştirsin diye dansçı bir kız ve dansçı bir oğlan da almışlar aralarına.
    10 mojito’dan sonra benim de dansçı kızın teklifine “Hayır” diyemeyip uzun uzun dans ettiğimi ve Kübalıları danstan tiksindirdiğimi söylememe gerek yok.

    BİRAZ SABIR LÜTFEN

    Dün pek çok okur mesaj atıp “Küba deyince akla gelen iki şey var. Biri sağlık, diğeri puro, onları niye yazmadın?” dedi.
    Ben de biraz sabır diyorum.
    Hepsini yazacağım. Başta kanser olmak üzere pek çok alanda dünyanın en iyisi olan Kübalı doktorları ve sağlık sistemini önümüzdeki günlerde anlatacağım.
    Purolar ise özel ilgi alanım olarak tütün tarlasından sarıma kadar detaylı bir biçimde yazılacak.

    ESKİ AMERİKANLAR



    Küba deyince akla gelen ilklerden biri de eski Amerikan otomobilleri.
    1959’da Amerikalılar ülkeden atılınca otomobillerini bırakıp gitmişler.
    O otomobiller hâlâ yollarda. Yani en yenisi 1959 model.
    Kimileri yenilenmiş, gıcır gıcır.
    Kimileri ise dökülüyor ama hâlâ yürüyor.
    Yenilenmiş olanlar genelde turistik hizmet verenler.
    Boya, kaporta her şey tertemiz. İç döşemeler yapılmış, çok şıklar.
    Ancak pek azının tamamı orijinal kalabilmiş.
    Şahane bir Cadillac Coupe de Ville’i kullanan şoföre “Motor orijinal mi?” diye soruyorum. “Orijinal Toyota” yanıtını alıyorum.
    Pek çoğunun motoru, dizel yeni motorlarla değiştirilmiş.
    Ama yine de çok hoşlar.
    Benim antika otomobillerden nefret eden eşim bile Küba’da bu otomobillere hayran kaldı.
    Sonra da bana dönüp “Ama Küba’da güzel bunlar, İstanbul’da değil” diyerek tehditvari bir durum tespiti yaptı.
    Bazıları gerçekten çok ender bulunabilecek, kimileri milyon dolar etmesi muhtemel bu eski Amerikanlar, Havana sokaklarında cirit atıyor. Biz de Havana’daki tüm gezilerimizi bu üzeri açık eski Amerikanlarla yapıyoruz zaten.











    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #4
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    3. BÖLÜM:

    Siz sıkılmadan okuyorsanız, bende anlatacak daha çoook Küba var. Anlattığım tüm fukaralığa ve sefalete rağmen Küba görülmesi gereken bir yer. Öğrenebildiğimiz kadarıyla Küba’ya üç tip turist gidiyor.
    Biri bizim gibi bu ilginç ve zamanda donup kalmış ülkenin “farklı güzelliğini”görmek için gelenler, ki bunlar azınlıkta.
    İkinci turist tipi genelde Kanada’dan gelenler. Bunlar Kanada’da hava sıcaklığı sıfırın epey bir altındayken Küba’da denize girip güneşlenmek için gelenler, ki bunlar epey bir yoğun.
    Üçüncüsü ise bekâr ya da yalnız erkekler ki, bunların hangi amaçla geldiğini tahmin etmeniz zor değil.
    İlk gruptakiler Küba’ya bir kere geliyor. İkinci gruptakiler hemen hemen her yıl geliyor. Üçüncü gruptakiler ise her fırsatta geliyor.
    TOPRAKLAR ÇOK VERİMLİ
    Küba, ince uzun bir ülke. 1200 kilometreye yaklaşan boyu ve ortalama 10 kilometre diyebileceğimiz bir eni var.
    Dört tarafı deniz ama Kübalıların denizle fazla bir ilişkisi yok.
    Balıkçılık zaten yapamıyorlar ama denize de pek bir düşkünlükleri yok.
    Topraklar son derece verimli. Envai çeşit tropikal meyve üretiliyor ve bunlar bol ve ucuz.
    Ancak tarımsal üretim kısıtlı. Şekerkamışı ve tütün, ekili alanların büyük bölümünü kapsıyor.
    Ancak Küba tarımsal üretiminin büyük bölümünü ihraç ettiği için ülkede gıda bolluğundan söz etmek mümkün değil. Tam aksine ciddi bir kıtlık var.
    Şekerkamışından ise hem şeker hem de rom üretiyorlar. Büyük ihtimalle dünyanın en kaliteli romları Küba’da üretiliyor. Devrim öncesi Küba’da olan bazı rom markaları ülkeden markayla birlikte kaçtıkları için, kendi markalarını yaratmaya çalışmışlar.
    Adını yazacağım ama yasa gereği yasak.
    ROM VE SAHTE PURO UCUZ
    Adını yazamadığım markanın Havana’da çok hoş bir müzesi var. Hem romun geçmişini, hem de üretim süreçlerini gösterdikleri bir yer. Ve ülkede rom sudan ucuz. Ancak aynı şeyi puroları için söylemek mümkün değil.
    Sokak aralarında kolunuza girip “Puro ister misin?” diye soranların sattığı purolar ucuz ama hepsi “dandik” ya da “sahte”.
    Pahalı markaların etiketlerini yapıştırdıkları ev yapımı purolar.
    Gerçek iyi purolar ise otellerdeki mağazalarda veya turistik tesislerde satılıyor.
    Ancak fiyatları çok pahalı.
    Pahalı derken Küba’ya göre değil, her yere göre pahalı. Mesela, Avrupa’da bir puro dükkânında ya da İstanbul free shop’unda 180 Euro’ya alabileceğiniz bir kutu puro Küba’da da aynı para, hatta bazen biraz daha pahalı.
    Üstelik çeşit de bol değil.
    Gerçi puro meselesini ayrı bir yazıda yazacağım ama genel bir fikir olsun diye bu kadarını bugün söylemiş olayım.
    HEM GÜZEL, HEM SÜRÜNDÜREN
    Adını yazamadığım rom markasının amblemi bir kadın figürü ve bu figür aynı zamanda Küba’nın da simgesi gibi.
    Sefere çıkan bir Kübalı liderin, kocasının yokluğunda ülkeyi yöneten eşinin figürü aslında.
    Rom markasına bu amblemi seçmelerinin gerekçesi ise ilginç.
    Romu kadına benzetiyorlar.
    Hem güzel, hem güçlü, hem keyif veren, hem baş döndüren, hem erkekleri süründüren şey kadındır.
    Bir de “Romun böyle bir etkisi vardır” demek için simge ya da logo olarak bu kadını seçmişler.
    SANAT ŞÖYLE BÖYLE
    Şehirde çok şirin müzeler, sanat eserlerinin satıldığı minik galeriler var ama Küba’da öyle yüksek bir sanattan söz etmek mümkün değil.
    Genelde daha harcıâlem işler göze çarpıyor.
    Gerçi fiyat-ürün orantısında hiç de fena değiller. Birkaç yüz Euro’ya, sanatsal değeri fazla olmasa da görsel olarak çok tatmin edici şeyler bulmak mümkün. Ancak dün bu köşede fotoğrafını kullandıkları bir mahalle var ki, görmeye değer.
    Bütün mahalle mozaik kaplanmış.
    Mahallede oturan Fuster adlı sanatçı önce kendi evini, ardından bütün mahalleyi çok ilginç bir şekilde mozaikle kaplamış.
    Biraz Sophie St. Phalle tarzı ama ilkeli.
    Yine de çok sevimli.



    Havana’da, emperyalizme karşı gösterdiği mücadeleden ötürü Atatürk’ün büstü bulunuyor.
    SU KİRLİLİĞİ VE SANTERIA
    Havana’nın, geçmişi 16. yüzyıla dayanan bir su sistemi var ama artık kullanılmıyor. Çünkü buraya kaynak olan su kirlenmiş. Sanayi falan değil, dini nedenlerle.
    Küba’da iki din çok yaygın.
    Biri Hıristiyanlık, ki geneli Katolik ama Sovyet etkisiyle biraz da Ortodoks var. Diğeri ise Santeria.
    Afrika kökenli bir inanç. Karayipler’e özgü. Biraz Afrika, biraz Hıristiyan mitolojisi, biraz yerel etki. Ortaya karışık bir inanç. Hani kara büyü, voodoo falan vardır ya, işte onlar Santeria’cıların işleri.
    Suyu, bu Santeria dinine mensup olanlar kirletmiş.
    Tanrılara adak diye ne buldularsa, ne kesip doğradılarsa bu suya atmışlar. Sonunda su kullanılamaz hale gelmiş.
    Yine de meraktan bu suyun kaynağına, Havana Ormanı’na gidiyoruz.
    Cennet gibi bir yer. Sudaki kirlilik de kimyasal değil organik.
    PINAR DEL RIO
    Küba’nın özellikle tütün üretiminde en önemli merkezlerinden biri olan ve yeryüzündeki cennetlerden biri diyebileceğimiz Pinar del Rio’ya gittim.
    Pinar del Rio, Havana’ya yaklaşık 3.5 saat mesafede kırsal bir bölge.
    En büyük tütün plantasyonları bu bölgede. Sadece tütün değil, her türlü tarımsal üretim var. Havana’yı Pinar’a duble bir yol bağlıyor.
    Zaten ülkeyi baştan başa kat eden iki duble yol var.
    İlkini vakti zamanında Amerikalılar yapmış, ikincisini ise Fidel Castro.
    Biz Fidel’in yaptığı yoldan Pinar del Rio’ya gidiyoruz. Sürekli yemyeşil bir manzara içinde. Havada sürekli kartallar, atmacalar ve akbabalar görüyoruz.
    Taşraya çıkınca Havana’nın o fakir görüntüsü ortadan kayboluyor.
    Sıradan köyler ve kasabalar göze çarpmaya başlıyor.
    Belli ki, taşrada hayat daha ucuz ve kolay.
    Hem yiyeceklerini kendileri üretiyorlar, hem de tarımsal üretimden ürettiklerine bağlı oranda bir pay elde ediyorlar. O yüzden de gelir düzeyi belli ki daha iyi. Evler küçük ama tertemiz.
    Yolda birkaç tütün çiftliğine uğrayıp üretimi ve kurutma, fermante etme metotlarını inceliyoruz. Ki bunları da ayrıca yazacağım.



    VINALES
    Pinar del Rio’yu geçip Vinales bölgesine giriyoruz.
    Vinales bölgesi, tarımsal üretimin tam merkezi. Ama en güzel tarafı, deniz ile karayı bir duvar gibi ayıran yerden fışkıran dev kayalıklar.
    Bunlar Vietnam’ın meşhur Halong Körfezi’ndekilerle bire bir aynı. Ama bunlar denizden değil karadan çıkmışlar.
    Okyanus plakası, Amerika plakasına girince bu kayalıklar yerin altından dikine fışkırmış ve üzerleri yemyeşil bir bitki örtüsüyle kaplı.
    Ve aynı Halong Körfezi’nde olduğu gibi burada da bu kaya bloklarının içinde dev mağaralar oluşmuş.
    Haliyle onları da geziyoruz.
    Buralar eski Küba Kızılderililerinin de en yoğun olarak yaşadığı bölgelermiş. Soyları tükendiği için şimdi Kızılderili kılığında İspanyollar Kızılderili taklidi yaparak turistleri etkilemeye çalışıyorlar.
    Ellerindeki kocaman fare benzeri bir yaratık var.
    Ağaç faresiymiş.
    Adam fareyi kucağıma bırakıveriyor.
    “Oğlum manyak mısın, ben sevmem böyle şeyleri” falan derken fare dudaklarıma bir öpücük konduruyor.
    Rehberimiz, “Merak etmeyin, temizdir. Bunlar zaten bu fareleri yiyor” diye beni rahatlatıyor.
    Ben de epey rahatlıyorum. Fareden bir öpücük daha istiyorum.
    Sonuçta deniz ile kara arasında yükselen kayalıklar ve verimli volkanik toprakların yarattığı ortam, şahane bir iklime ve bu iklim de müthiş bir tarımsal üretime neden oluyor. Gidiş-geliş 6 saati bulan yolculuğu eski Amerikanlarla yapıyoruz.
    KADINA ŞİDDET VE HEMINGWAY
    Havana’da bizi gezdiren rehberimiz, “Ernest Hemingway’in evine gitmek ister misiniz?” diye sordu. Hemingway’in evi Havana’ya yaklaşık 2-3 saat mesafede. Ben, “Hayır görmek istemem” deyince rehberimiz şaşırdı. “Niye?” diye sordu.“Kadınlara kötü davranan, eşini ve sevgililerini sürekli dövüp hastanelik eden birinin evini filan görmek istemem. Yazarlığına saygım var ama adamlığına saygım yok” dedim. Rehberimiz alkışlamaya başladı. Bu nedenle Hemingway’in evine gitmedim. Ancak zaten kayda değer bir şey olmadığını söyleyeyim.
    PETROLDE KÜBA’YA ÖZEL FİYAT
    Yol boyunca her yerde ülkenin lideri Castro’nun fotoğraflarının bulunduğu dev tabelalar var. (Bizde o kadar yok.)
    Hepsinde “revolucion” un yani devrimin faydaları anlatılıyor. Ancak ülke biraz dışa açıldıktan sonra bunlara pek inanan kalmamış.
    Castro’dan sonra en fazla fotoğrafı olan lider ise (merak etmeyin Tayyip Erdoğan değil, en azından şimdilik) Hugo Chavez.
    Kübalılar da Chavez’i çok seviyor; çünkü Küba’ya en fazla yardım eden Latin Amerikalı lider o olmuş.
    Küba başta petrol olmak üzere pek çok şeyi Venezüella’dan alıyor. Üstelik de Küba’ya özel çok ucuz fiyatla.
    Zaten Chavez’in kanser tedavisi de Küba’da yapılmış. Ellerinden geldiğince ömrünü uzatmaya çalışmışlar.
    Ciddi ciddi çok seviliyor. (Tanımam bilmem ama nedense Chavez’i ben de çok seviyorum.)
    Pinar del Rio’dan sonra bu kez de Karayip kıyısındaki ülkenin en şirin ve UNESCO tarafından korumaya alınmış kenti Trinidad’a gideceğiz. Yolda bana göre Küba’nın en güzel kenti olan Cienfuegos’a uğrayacağız. Ama onları da yarın anlatayım.
    İNTERNET ÇOK ZAYIF
    Yol boyunca bulduğumuz her mola yerinde durup mojitolarla kafa çekiyorum. Hande ise sürekli fotoğraf çekiyor ama bu fotoğrafları Instagram’a yükleyemediği için mutsuz. Çünkü Küba’da internet işi çok zayıf. Telefonla bağlanmak hemen hemen imkânsız.
    Sadece otellerde internet var.
    O da sadece lobide, odalarda asla. Fiyatı ise hayli pahalı. 1 saati 8 Euro.
    Kübalıların evinde internetse yok gibi. Çok özel izinlerle bağlatanlar varmış ama o da 56 kilobit hızındaymış. Bir mail almak bile 10 dakika falan sürüyormuş.
    Küba’nın internet konusunda Türkiye’ye çok benzeyen bir tarafı var.
    Küba’da da pek çok siteye girmek yasak.
    Anladığım kadarıyla kendine güvenmeyen her rejim internete de pek güvenmiyor.











    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #5
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    [SIZE=4]Biraz ara verelim :
















    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #6
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Fotoğraflar ile birlikte anlatıma geçmeden genel bir izlenim anlatımı yapayım.

    Önce uzun bir yolculuk oluyor. Eğer AirFrance ile uçuyorsanız önce Fransa 4 saat kadar, sonra Fransa da 3-4 saat bir bekleme sonra yaklaşık 12 saatlik bir Küba uçuşu. Kanada, Hollanda, Moskova üstünden de uçuluyor.

    Kübaya giriş vize ile vizeyi seyahat şirketi hallediyor, vize önemli

    Uçakta bir form veriliyor bu esasında bir deklarasyon formu bunu doldurun, havaalanı çıkışında bir görevli sizden alıyor.

    Uçaktan indiğinizde Pasaporttan geçerken genellikle 2 soru soruluyor Afrikaya gittiniz mi, başka pasaportunuz var mı deniyor? Özellikle yeni pasaportlara (yurtdışına çıkış az gözükenlere) İkisine de Hayır deniyor (Eski pasaportunuzu yanınızada alabilirsiniz ve gösterebilirsiniz daha inandırıcı oluyor). Sonra görevlinin insafına kalıyorsunuz. İnsaflıysa geçiyorsunuz, değilse gidip 15 Euro ya Sağlık sigortası yaptırıyorsunuz. Bizim gruptanda bazıları geçti bazıları sigorta yaptırmaya gönderildi. Eğer gönderirlerse sigorta yaptırıp tekrar sıranın başına geçin, yoksa çok bekleniyor.

    Bende ise durum farklıydı daha sıraya girmeden bir kırmızı bayan geldi yanımıza benim pasaportu istedi baktı ve gitti. Biz de anlayamadık sonra bu sigorta olayını görünce anldık. Kız direkt benden şüplenmiş ama şüphe boş çıktı Ben direkt geçtim.

    Pasaporttan geçince bu sefer x-ray cihazından geçiyorsunuz. Ülkeye girişte son kontrol gibi düşünebilirsiniz . Bavullar biraz ağır geliyor bizimki yaklaşık 1 saatte geldi bütün grubun, bir önceki gün giden grubun 1 saat 40 dakikada gelmiş.

    Kübaya hoş geldiniz.

    Telefon ve İnternet geçmişe göre iyi olsa da sıkıntı. Özel bir paket yok galiba, Roaming olmadığı için Iphone ve Blackberryler mailleri almıyor. Bizim Akıllı Yurtdışı (Turkcell) paketimiz vardı ama Küba kapsamda değilmiş. Turkcell Dünya Tarifesi üzerinden fiyatlandırılıyor. Arama 7.80 TL/dk aranma 2.00TL/dk, SMS 0,99 TL. Esasında Hazır Kart alıp, yurtdışına paketi açmak kabarık faturalarla karşılaşmamak için iyi olur gibi geliyor.

    İnternet yavaş ama gece 02.00 den sonra otelde iyiydi. Dışarıda böyle bir imkan yok. Küba içinde birbirmizi aramak bile sorundu çoğumuz ulaşamadık birbirimize.
    Bundan sonra hayatınız CUC. Küba ya giderken yanınıza ihtiyaç ve biraz fazla para alın lütfen. Mümkünse Euro. Kredi Kartı alışverişinde % 7 komisyon var. Para çekmek sorun

    Cuc turistlerin kullanıdığı para birimi hemen hemen Euro ile kafa kafaya. Yerli halk ise pesos kullanıyor. Kağıt paraların üstünde Cuban Convertible Peso yazısına bakın. Yoksa değersizdir. Özellikle alışverişlerde büyük paralarda
    Otelde kalıyorsanız işiniz kolay çünkü paranızı burada bozdurabiliyorsunuz. Ama bu otel müşterilerine özel. Otelde kalmayan müşteriler ise şehrin içinde veya rehber üstünden bozduruyorlar. Exchange ofislerinin önünde de hep kuyruk gördüm.

    Birçok tur sitesinde yanınıza kalem (özellikle kurşun ve renkli kurşun kalem, oje vs alın deniyor.) Ben de öyle yaptım ordan buradan küçük kremler, oje, toka ve kalem aldım. Ama gidince gerçeği gördüm burada Cuc geçiyor. Bu yanınızda götürdüğünüz şeyler eğer arka sokaklarda, köylerde zaman geçirecekseniz işe yarar ama şehir içinde para konuşur.

    Para konusunda bir önerimde yanınızda 1 Cuc olarak bolca bozuk olması. Çünkü tuvalet 1 Cuc (dışarıda, restaruantta, gece eğlencesinde farketmez), fotoğraf çektirmek 1 Cuc. O yüzden para bozdururken 10 veya 20 Cuc u 1 lik olarak isteyin çok işinize yarayacaktır.














    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #7
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Azcık fotoğraf koyayım yazıya devam ederiz. Bu arada yanımda RX1 ve OMD-5 ile gittim. Sıcakta rahat etmedim değil açıkçası. Burası öyle bir yerki bir 5.000 fotoğraf çekin diğer gidişte bir o kadar daha çekersiniz. Herkes farklı birşey farklı bir açıyla ve tarzda yakalayabilir. Ayrıca bildiğiniz gibi ben bir foto grubuyla gitmedim o yüzden özellikle bir fotoğraf grubuyla giderseniz veya sadece fotoğraf için giderseniz harika kareler çıkacaktır.

    Çekeyim mi dedim... Çek dedi.. Çektim 2 Cuc alayım dedi. Ama 1 Cuc veriyorum hep dedim; ben çok güzelim ama dedi. Bu özgüvene 2 cuc verilmez mi? Verilir




    Tatlı insanlar, merkezi yerdekiler para almadan fotoğraf çektirmiyorlar ama arka sokaklar başka. Bu güzel adam o kadar yükü taşırken durdu beni çağırdı, fotoğrafını çektim teşekkür ettim ve işine devam etti




    Ay ne tatlı çocuk dedim; çekebilirmiyim dedim; tabi dedi, çektim 1Cuc alayım dedi. Şok şok …. Sonra gördüm ki hergün oradalar ve 1 cuc,1 cuc topluyorlarmış... 1 cuc yaklaşık 1euro












    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #8
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Üniversitenin bulunduğu yerde dolmuşların döndüğü bir yer var. Araçları beklerken, bu araçtakiler fotoğraf çekmem için durdular, fotoğraflarını çektik birbirimize el sallayarak devam ettik



    Mojito burada içilir, Hemingway de burada içiyormuş dediler bizde gittik içtik, beğendik (katedralin yan sokağında)






















    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #9
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Bizim rehberimizin ismi Fidel di. Fidel bir Kübalı ama babasının zamanında Ankara Büyükelçisi olmasından dolayı Türkiyede yaşamış, çok iyi Türkçe konuşan ve ciddi aranan bir rehber. Özellikle Türkiye den ünlülerin ilk tercihi. Ayrıca Fidelin bir özelliği de babasının Fidel Castronun beyin takımında olması. 8 kişilik bir tur yaptık. Turu detaylı yazmaya çalışacağım. 2 saat gidiş 2 saat geliş sırasında Küba tarihini hem ciddi, hem mizahi hem de babasından anılarla süsleyerek anlattı zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.

    Bu güzel söyleşide dönüşte benim söylediğim bir söz Fideli güldürdü. Aklınızda kalan birşey var mı dedi. Bende "Anna" ve Maria" dedim. Güldü gerçekten yerli halkın oluşmasında zamanında köle olan bu iki hanımın çok ilginç hikayeleri varmış.

    O yüzden dönem dönem toplumun karışması sonucunda Kübalı olan ama farklı tenlere sahip hanımlar ve beyler görmeniz çok mümkün.

















    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #10
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Kuba da 2 şekilde kalabiliyorsunz. Villa ve Otel.

    Villa deyince aklınıza harika yerler gelmesin. Çok güzel olanlarda var, şansınıza eh diyebileceğiniz yerlerde. Bizim gruptan bir kısmı villa da bir kısmı otelde kaldı. Halkla iç içe olurum falan derseniz villa da olur ama şansınıza artık. Görevlileri var, kahvaltı temizlik sorunu yok villada. Şehirden biraz uzak oluyorlar, kanun gereği bu bölümlere tur otobüsleri sürekli girmiyormuş. Akşam zaten sadece ulaşım Taksi.

    Taksi deyince Miramar da kaldık. Buradan Old Havana denen kısma taksiler 10 Cuc dan gidiyor. Otel önünden binerseniz (otel taksisi 15 Cuc da istiyor) cadde den binerseniz taksici kişi sayısına bakıyor ama genellikle 5-6 Cuc a gidiyor. Dönüşte ise özellikle gece 15 cuc pazarlıkla 10 cuc a iniyorlar.

    Ucuza gidenlerde var ama taksiyi görmenizi tavsiye ederim. Bildiğimiz Taksiler var, üstünde Taxi ibaresini görüyorsunuz birde çokça hususi araç var. Çok iyiye denk gelebilirsiniz, çok kötüsüne de. Biz yaşamadık ama taksiyi inip iten arkadaşlarda olmuş. Bizim efsanemiz hala nasıl gidebildiğini anlayamadığım 126 Bisti. Bir de ben arkaya düştüm yok böyle bir şey yaşamak lazım

    Esasında ulaşımda 2-3 alternatif var. Genellikle old havanada faaliyet gösteren Fayton, Coco (motosikletten bozma taksi) – Tuk tuk –Coconun bisikletli hali ve taksi
    Hepsinde mutlaka pazarlık yapmak lazım.





















    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #11
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Fatih Altaylı nın yazı dizisinin son bölümünüde yayınlayalım

    Küba’da şimdiki durağımız adanın Havana’nın tam ters tarafındaki, Karayip kıyısındaki Trinidad ve yol üzerindeki Cienfuegos.
    Havana’dan çıkıp 2 saat kadar yol aldıktan sonra Cienfuegos’a varıyoruz. Minicik bir şehir. Kasaba irisi.
    Ama sanki şekerden yapılmış gibi. Binalar gıcır, yollar tertemiz. Denizden birkaç kilometre içeriye yapılmış. Güzelliğini anlatamam.
    Şehrin meydanında hayatımda gördüğüm en güzel tiyatro binalarından biri var. Şekerkamışı zenginlerinden biri çocuklarına vasiyet etmiş, “Bıraktığım parayı kent için harcayın” diye. Çocukları da babalarının adına bir tiyatro binası inşa edip kente hediye etmişler, daha pek çok şeyin yanında.
    Yüz yıl kadar önce yapılmış, minyatür ama şahane bir tiyatro.
    İçeride yapılacak etkinliğe göre koltukların bulunduğu zemin, o zaman için muazzam sayılabilecek bir teknolojiyle aşağı yukarı hareket ediyor.
    Sürekli bir etkinlik var içinde. Çok güzel bir otelin barında oturuyoruz. Otel de tablo gibi. Hele bir mavi avlusu var ki, şahane. Her zamanki gibi mojito içiyoruz. Sonra Trinidad için yola çıkıyoruz.

    TESLİS YA DA TRİNİDAD

    Sonunda UNESCO’nun korumasındaki 500 yıllık Trinidad’a varıyoruz.
    Trinidad “Teslis” demek aslında. Yani“Üçleme”; baba, oğul, kutsal ruh.
    Trinidad, 400-500 yıllık tek katlı rengârenk evlerden oluşan yayvan bir kent. Kent dediysem öyle büyük falan değil. Yerler taş. İçine araç girişine izin verilmiyor. Trinidad’ın içinde otel yok. Oteller deniz kenarında ve Trinidad’a 15 kilometre mesafede.

    Biz bir evde kalmayı tercih ediyoruz. Tertemiz, pırıl pırıl bir ev. 6 odası var. Karşısında da ev sahibinin evi. Orada da 7 oda var. Hepsi kiralık.
    Trinidad’da ilk durağımız bir bar.

    Canchanchara... Aslında Trinidad’a özgü bir içkinin adı. Süzme bal, limon suyu, bolca rom ve su. Tatlı bir içki. Yemek öncesi 5 tane filan içiyorum. İnsan anlamıyor bile içtiğini. Çok şık lokantalar var ama biri aradan sıyrılıyor. Yeni açılmış. Paris’in çok Michelin’li lokantaları kadar şık.

    Evlerdeki antika eşyaları toplayıp bu lokantayı dekore etmişler. Gümüş çatallar ve bıçaklar, enfes avizeler, çok şık mobilyalar. Hepsi yüzlerce yıllık.
    Ancak yer yok. Sahibesiyle biraz sohbet ediyoruz.
    Başka bir yerde yemeğe gidiyoruz. Ben yine yemek yiyemeden, alkolle yaşamımı idame ettiriyorum.
    Kaldığımız evin sabah kahvaltısı ise muhteşem. Küba’da ilk kez karnım doyuyor. Ev sahibesinin her yıl Avrupa’ya gezmeye gittiğini, orada gördüklerini kendi minik otelinde uygulamaya çalıştığını öğreniyoruz kendisinden.

    BELEK SAHİLİNE HOŞ GELDİNİZ

    Ardından Varadero’ya doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 4 saatlik bir yol. Yolda köylerden, çiftliklerden geçiyoruz.
    Patates yüklü bir kamyon, rehberimizin ve şoförümüzün sevinçten çığlık atmasına neden oluyor. “Durup alalım” diyorum. Kabul etmiyorlar. “Suç olabilirmiş.” “Yahu bırak, 20 Euro’ya bir çuval alırız” diyorum, “Yakalanırsak ceza alırız” diyorlar.
    Daha sonra yol kenarında bir manav tezgâhında duruyoruz. Şahane meyveler alıyoruz. Ama bir tanesi özellikle ilginç.
    Aslında bildiğin muz gibi duruyor, ama Küba’nın buluşu bir şeymiş. Muz ve elma kırması.
    İkisinin tadı bir arada. Bizim Anamur muzları boyunda, muazzam lezzetli bir şey.
    Sonunda vardığımız Varadero’nun Küba ile alakası yok. Tamamen turizm amaçlı yapılmış bir yer. Bizim Antalya Belek gibi.
    30 kilometrelik Atlantik sahili boyunca yan yana dizilmiş oteller.
    Bazıları vasat, bazıları iyi, birkaçı çok iyi. Varadero’da bir de havaalanı var. Özellikle Kuzey Amerikalı turistler direkt buraya iniyor, her şey dahil otellerde kalıp sonra yine geri dönüyorlarmış.
    Biz de kendimizi bembeyaz kumlar ve denize bırakıyoruz. Otel misafirlerinin büyük bölümü Kanadalı. Tek tük Amerikalı da var. Fransızlar da az değil.
    Oteldeki görevli Türk olduğumuzu öğrenince, “Aaa, birkaç hafta önce de Türk misafirlerimiz vardı” diyor.
    Tarifinden ve dilinin döndüğü kadardan Ethem Sancak olduğunu çıkarıyorum misafirin.
    Varadero son durağımız. Deniz ve güneşli iki günden sonra 2 saatlik bir yoldan Havana’ya havaalanına gidiyoruz.
    Havaalanında Küba’dan dışarıya sadece 50 adet puro çıkarılabileceğini öğreniyoruz. Önümdeki Fransız’ın çantasından fazlaca puro çıkınca görevli bunlara el koyuyor. Ben de tek adet bile puro almadığım için “Bazılarını bana verin” diyorum Fransız’a, ama gümrükçü kabul etmiyor.

    SAĞLIKTA KÜBA MUCİZESİ

    Çok önceden tanıdığım bir Kübalı yetkiliye, Küba’nın dünyaca ünlü “tıp sistemi”hakkında bilgi almak istediğimi ilettiğimde, hemen iki doktorla görüşmemi sağladı. Küba’da tıp gerçekten muazzam.
    Halkın tamamı bedava bir sağlık sisteminin şemsiyesi altında. Kübalılar için her türlü tedavi parasız. Ancak bu durum, tıpta nasıl bu kadar ileri olduklarının yanıtını vermiyor. Yanıtı doktorlardan öğreniyorum.
    “Yokluktan ve mecburiyetten.”
    Ambargo altındaki Küba, hem ambargo hem de parasızlık nedeniyle ilaç ve ekipman ithal edemeyince, mecburen kendi sağlık sistemini geliştirmek zorunda kalmış. Sovyetler’in yardımıyla tıp fakülteleri kurmuşlar. Sovyetler’de eğitilen ilk doktor jenerasyonundan sonra Küba’da doktor yetiştirmeye başlamışlar. Bu doktorlar, hem yardım, hem de gelir maksadıyla özellikle Afrika ülkelerinde çalışmaya gitmişler. Oralarda büyük tecrübe kazanıp ülkelerine dönmüşler.
    Daha sonra bu bir gelenek haline gelmiş ve Küba’nın en önemli ihraç mallarından biri doktorları olmuş. Binlerce Kübalı doktor, dünyanın en ücra köşelerinde hizmet verir hale gelmiş. Küba’da 20 Euro kazanan doktorlar, yurtdışında bunun epey üzerinde bir para kazanınca meslek de çok tercih edilir durumda.
    Küba doktorlarına gözü gibi bakıyor. Yurtdışındaki doktorlara, eve dönünce yaşamaları için bizim TOKİ konutlarının biraz daha kötüsü özel siteler yapılmış.

    KANSERDE DÜNYA ŞAMPİYONU

    Özellikle kanser konusunda şu anda dünyanın en ileri ülkelerinden biri Küba. Bazı kanser türlerinde çok büyük başarılar elde ediyorlar. Bana anlattıkları kadarıyla “Mesela kemik kanserinde en iyi biziz” diyorlar.
    “Peki kanser ilacı yapmak nasıl gelişti?” diye soruyorum. O da zorunluluktan olmuş. Pahalı kanser ilaçlarını ithal edemedikleri için yapmaya başlamışlar.
    Yurtdışında çalışan doktorlar müthiş bir “know how” getirmiş. Ayrıca müthiş bir klinik deney imkânı sağlamış.
    Küba bu tedavi hizmetini yabancılara da sağlıyor. Daha çok yabancı hastalara hizmet veren iki hastaneleri var. Burada dünyanın dört bir yanından gelmiş kanser hastaları tedavi oluyor. Amerikalılar bile var.
    İlaçlarının büyük bölümünün kimyasal değil doğal olduğunu da anlatıyorlar övünerek. Benim bazı sorularıma ise yanıt vermekten kaçınıyorlar.
    Ve böylece Küba gezimizin sonuna geldik. Yarın da tüm safhalarıyla tarladan sarıma, puro imalatının inceliklerini anlatıp Küba’yı noktalayacağım.
    Haftaya salı gününden itibaren de Vietnam’da olacağız. Dünyanın en saygıdeğer halklarından ve ülkelerinden birini anlatacağım sizlere.

    YORUMLARA CEVAPLAR

    4 gündür Küba’yı anlatıyorum.
    Gelen yorumlara, orada burada yazılanlara bakarsan, zannedersin muazzam bir siyasi analiz yapma çabası içindeyim.
    Yahu ben gittiğim, gördüğüm bir yerdeki tamamen şahsi intibalarımı, izlenimlerimi yazıyorum. Kimi katılır, kimi katılmaz.
    Ben Küba’da halkın yoksulluğunu, yoksunluğunu görünce üzüldüm. Bunu söylüyorum. Bundan memnuniyet duyan var ise onlara diyecek bir lafım yok.
    Ama herkes bilsin ki, Kübalılar hiç de öyle çok mutlu falan değiller.
    Biri diyor ki: “Çok eğleniyorlar, sürekli dans ediyorlar.” Evet, sürekli dans ediyorlar; çünkü dans ederek turistlerden para alıyorlar.
    Daha önce de yazdım, her yerde canlı müzik var ama bir Cuc için. Keyiften söylemiyorlar.
    Mesela, Küba’da fotoğraf makinesinin denklanşör sesi, Kübalılar için para sesi. Kaldırım kenarında pinekleyen bir adamın fotoğrafını çekiyorsunuz.
    Hemen gözlerini açıyor ve “1 Cuc ver” diyor.
    Yerel giysili kadınlar ortalıkta geziyor. Fotoğraf başına 1 Cuc aldıkları için o giysilerle geziyorlar.
    “Evsiz kimse yok” diyorlar. Elhak doğru, herkesin başını sokacak bir evi var ama evlerin durumu felaket. “Kübalılar çok mutlu, her şeyleri var” diye ahkâm kesenlere sormak isterdim: “O evlerde oturmak ister misiniz?”
    Peki sizin oturmak istemediğiniz evlerde oturan Kübalıların mutlu olduğu kanaatine nereden vardınız! Dün editörlerim başlığa benim yazmadığım bir cümle koymuşlar. “Castro’dan sonra en sevilen lider Chavez” diye.
    Yok öyle bir şey. Evet, Chavez’i seviyorlar ama Castro’yu sevdiklerinden emin değilim. Mutlaka seven vardır ama emin olun çoğunluk değildir.
    DEVRİMCİNİN YAKIŞIKLISI
    Che’ye de öyle aman aman bir hayranlıkları var mı kestiremedim.
    Biraz rock star muamelesi yapıyorlar.
    Che’nin popülaritesinden anladığım şudur:
    “Devrimcinin bile yakışıklısı makbul.”
    “Devlet, vatandaşın her şeyini karşılıyormuş” diyenler var. Haklılar, 400 Pezo, yani 20 Cuc kadar maaş alanların alışveriş yaptığı devlet mağazalarından söz etmiştim daha önce. Köpürmeyen sabun 5 Pezo mesela. Sıcakta giyenin kurdeşen olacağı sentetik elbiseler 25 Pezo.
    O yüzden turistlerden sürekli sabun istiyor olmalı halk, devlet her şeyi karşıladığı için.
    Bazıları da “Sosyalizmi kötülemek için bunları yazıyorsun” diyor.
    Ha işim gücüm yok, sosyalizmi kötülemek için Küba’ya gideceğim ve bunları yazacağım. Sosyalizmi birisi kötülüyorsa o ben değilim, Küba’yı yönetenler. Vietnam da sosyalist. Bekleyin orayı da yazacağım. Tek bir kötü kelime etmeden, Vietnam mucizesinden söz edeceğim.
    Küba halkının hayatı şahane de niye bu kadar çok “seks işçisi” var Küba’da!
    “Burada yok mu?” diyecek olanlar sakın demesin. Burada da var. Nedeni aynı.
    Açıkçası, Küba’yı çok sevdim ama çok da üzüldüm. Üzüntüden öte içim parçalandı.
    Yalan mı söyleyeyim.
    Hadi bu kadar yanıt yeter.
    Dönelim yine Küba’ya.











    avmbk and koreli like this.
    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #12
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Ben Video işinden pek anlamam cep telefonundan işte arada bir hoşuma giden şeyleri çekerim. Yemek yediğimiz yerde Flemanca

    https://www.facebook.com/video.php?v...57217885691567










    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #13
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Pınar del Rio ve Tütün tarlaları, vadiden birkaç fotoğraf



    Bir mağara içerisinde küçük kayıklarla gezinti yaptık. Çok uzun bir iç nehirmiş ama belli bir kısmı gezilebiliyor, büyük bölümü karanlıkmış. Buradan çıkınca Şeker kamışı ve ROM içtik. Benide çekmişler





    Bu turda Tütün tarlalarına, kurutma yerlerine gittik. Gittiğiniz de kendilerinin yaptığı purolardan almanızı öneririm. Diğerlerine göre daha sert geldi birçok kişiye ama bence tadı çok güzeldi. Bu arada 50 adet bandrollu, 50 adet bandrolsuz puro çıkartabiliyorsunuz.

    Puroların fabrikada ve dışarıda fiyatları yakın. Fabrikanın içerisinde fotoğraf çekilmesine izin vermediler. Valla 1 gün fotoğraf çekimi için kalınırdı orada ama makineyi elimize almamıza bile izin vermediler. Keşke çekebilseydik. Herkesin ağzında puro sarıyorlardı, özellikle müthiş portreler var.

    Fabrika dışında da puro satılıyor. Bazıları çakma diyor, bazıları iyi diyor tabi daha ucuz. Ayrıca rehber (yerel rehberler bu işe pek girmiyor) ayarlarsa otele özel bavulla purolar geldi. Sanırım bunlar fabrikadan çaktırmadan çıkartılan purolar.

    Cohiba tabi en ünlüsü ama Küba da sevilen başka bir puro var Hoyo içimi çok güzel. Cohibalar içinde de Beike çok tutuluyormuş, diğerlerine göre biraz pahalı. 25 lik paketler 40 CUC ile 85 CUC olarak değişiyor. Bazı otellerin shoplarında 85 CUC luk proları 280 CUC a kadar gördük. Türkiye de bunlar 4-6 katına katar satılabildiğini söyledi Türk rehberimiz. Tabi bunu dönüşte söyledi, vayyyyy dedik






















    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #14
    muratreis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CT İstanbul Anadolu Yakası Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Murat Ünal
    Makina:
    Sony RX1 / Nex-6
    Üyelik tarihi
    14.March.2011
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    56
    Mesajlar
    535

    Standart

    Fidel (rehberimiz) kendi turlarını burada çok güzel yemek yenecek bir yere götürüyor. Masayı bir donattılar offf offf. Bilmediğimiz bir sürü şey vardı özellikle köklerden yapılmış ama yedik valla. Özellikle Fidelin sevdiği sebze çorbası ve Kuzu yu çok çooooook sevdik.




    Bir akradaşım getirecek diye ben almamıştım. Sağolsun oda unutmuş. Eğer Go Pronuz var ise takın askısına ve sokaklarda yürüyün. Sanırım müthiş bir belge oluşacaktır. Ben açıkçası olmamasına üzüldüm. Dediğim gibi video işinden pek anlamam ama Go pro olsaydı tak göğüs askısına o çeksin

    Daha önceki anlatımlarından dostlar bilir bizimki bir şirket turu, fotoğraf turu değil. Ben aralardan kaçtıkça, zaman buldukça fotoğraf çekmeye çalışırım, özellikle sokakta grubu kaybetmemek için fotoğraf mı grup ikileminde kalıyorum. Bazen kaçırıp sokak sokak arıyorum Ama sadece fotoğraf için gidilecekse iyi bir planlama yapmak zamanı ayarlamak özellikle sabah erken ve akşam güneş batarken fotoğraf çekmek gerekir diye düşünüyorum.

    Planlama güzel olursa çok çok iyi fotoğraf çıkar. Belli yerlerede sabit kalmamak lazım. Çünkü merkez kendini çekiyor içine kafeleriyle ve renkli dünyasıyla. Burada 2 meydanda zaman geçirilebilir. Kadetralin olduğu değil öteki meydan da binaların üst katlarında çok güzel küçük kafeler var. Buradan hem meydan fotoğraflanabilir hem de müzik eşliğinde güzel fotoğraf çekilebilir.

    O yüzden bolca tşirt ve rahat pantolon, ayakkabı iyi olacaktır. Güneş kremi gereklidir çünkü ben esmer olduğum halde bir gün sokak aralarında gezmem sonucunda acayip yandım.


    Yanınıza varsa ilaçlarınızı, yara bandı, kremleri mutlaka almak lazım. Bazı arkadaşlar hava değişminden nezle oldu birkaç ilaç çantaya atmak iyi olur. Şapka tabi unutulmaması lazım. Ama ben Küba şapkalarından alırım derseniz özellikle PANAMA olanlardan alın. Normal hasır şapkalar 5 cuc iken onlar biraz pahalı tipine ve ürüne göre 15 ile 25 CUC arası. Ben onlardan aldım çok güzeller....Pazardan rahatlıkla bulabilirsiniz. Bu arada pazarda çok güzel yağlı boya resimler var mutlaka incelemek lazım. Belli bir boy üstündekilere gümrükte ekstra para ödüyorsunuz. Sanırım 3 cuc kadar. Ben küçük resimlerden aldım.







    Rom Fabrikasında eskiden nasıl üretildiği ile ilgili maketleri, romları inceledik ve tatdık


















    adnerix, BarkınA, emir35 and 8 others like this.
    Sony RX1 -- Nex-6/16-50


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.


    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #15
    avmbk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co-Admin

    Status
    Offline
    İsim
    Metin Burak Kınacılar
    Makina:
    5D Mark IV
    Üyelik tarihi
    25.October.2010
    Nereden
    Gaziantep
    Yaş
    39
    Mesajlar
    3,640

    Standart

    Reis sen bitirdin erittin öldürdün beni..
    Nasıl güzel yazmışsın nasıl güzel anlatmışsın sanki oradaymışım gibi koltuktan atladım gittim geldim.. Merak ettiğim ülkelerin en başında ama sen bunu yapmayacaktın

    Eline sağlık izlenimlerin deneyimlerin samimiyetin için.. Fotoğraflarını daha da fazlasını eklemeni bekliyorum Saygılar










    Satılık Sigma 180mm F2.8 DG EX Macro

  • #16
    BarkınA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Barkın Akgül
    Makina:
    CanonEos450d
    Üyelik tarihi
    26.May.2010
    Nereden
    Antalya-Ankara
    Mesajlar
    908

    Standart

    kalkıp gidesim geldi
    ellerinize sağlık mükemmel










    Patates soğaaaaan
    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • #17
    koreli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Hüseyin Özdemir
    Makina:
    100D ve Lensler
    Üyelik tarihi
    22.December.2013
    Nereden
    memleket MUGLA- ikamet Sakarya
    Yaş
    39
    Mesajlar
    785

    Standart

    Elinize sağlık. çok güzel bir yazı ve paylaşım olmuş. Küba en çok gitmek istediğim yerlerden birisi. umarım birgün bizde oraları görebiliriz.










    NeVeR SaY NeVeR

  • #18
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    gökay ataca
    Makina:
    sony a7r
    Üyelik tarihi
    03.March.2015
    Nereden
    izmir
    Yaş
    47
    Mesajlar
    1

    Standart

    Bayildim , harika yazi ve fotograflar











  • #19
    HaDeS - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Canonturk Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    Mustafa Çetinkaya
    Makina:
    550d
    Üyelik tarihi
    15.October.2011
    Nereden
    istanbul
    Mesajlar
    1,011

    Standart

    Çok çok güzel... Kutlarım...










    Madem Ki Unuttunuz Kür Şad Adlı Çeriyi.. Hatırlatırız O Yağmur Kokan Geceyi..

  • #20
    karakuzu001 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    CanonTURK Üyesi

    Status
    Offline
    İsim
    sinan çakırlı
    Makina:
    ...
    Üyelik tarihi
    29.February.2012
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    459

    Standart

    Sabah sabah beni nerelere götürdün sen...











    To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts.

  • Yetkileriniz

    • Konu Acma Yetkiniz Yok
    • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
    •