Kaydırma Tekniği (Panning)
Ayrı bakaçlı bir fotoğraf makinesi ya da SLR olmayan bir dijital fotograf makinesi kullananların daha şanslı olduğunu söylemek gerek. Çünkü pozlama süresi boyunca konuyu izlerken görüntülerinde herhangi bir kesinti olmayacaktır.
Fotoğrafa yeni başlayanlar, hareketli bir konu ile karşılaştıklarında akıllarına ilk gelen şey yüksek enstantane kullanarak bu hareketi dondurmaya çalışmaktır. Hatta yalnızca yeni başlayanlar değil, pek çok ileri düzeydeki fotoğrafçı da hareketli konularla karşılaştıklarında aynı davranışı sergiler. Gerçekten de, hareketli konuların görüntülenmesinde en sık başvurulan yöntem, hareketi dondurmaktır. Oysa, ortaya çıkan fotoğrafları dikkatle incelediğinizde, bu fotoğrafların önemli bir bölümünde hareketi dondurmuş olmanın anlatıma özel bir katkısının olmadığını görürsünüz. Hızla giden bir otomobili yüksek enstantane kullanarak dondurmaya çalışmak belki fotoğrafçı için ciddi bir çabadır; ama ortaya çıkan görüntünün etkisi yok denecek kadar azdır. Çünkü otomobil sanki duruyor gibidir. Duran bir otomobil ise daha kolay bir biçimde zaten çekilebilmektedir. O zaman fotoğrafçının çabası boşa mı gitmektedir?
Evet, böyle bir konuyu yüksek enstantane ile çeken fotoğrafçının çabası boşa gitmektedir. Tabii ki yüksek enstantane kullanılarak çekilmesi gereken yığınla konu vardır ve bu şekilde çekilen çok başarılı fotoğraflar da bulunmaktadır. Ama ilerlemekte olan bir otomobili, bir bisikleti ya da bir at arabasını bu şekilde görüntülemenin hiçbir özel anlamı yoktur. Üstüne üstlük, arka plandaki bir sürü ıvır zıvır gereksiz ayrıntı da belirginleşerek konunun etkisini azaltır. Bu tür konuları görüntülerken özel bir anlatım tekniği denemek isterseniz, “panning” olarak bilinen “kaydırma tekniği” tam size göre demektir.
Kaydırma tekniği dediğimiz anlatım yöntemi, bakış yönümüze dik olarak gerçekleşen hareketlerin görüntülenmesinde kullanılan etkili bir yöntemdir. Bakış yönümüze dik derken, önümüzden geçip giden (soldan sağa, sağdan sola, yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya) hareketli bir konuyu kastediyorum. Koşan bir atlet, hareket halinde bir otomobil, bisiklet ya da at arabası, hatta pencereden düşen bir saksı, kaydırma tekniğinin konusu olabilir. Yeter ki bütün bunlar üzerinize doğru geliyor olmasın; önünüzden geçip gitsinler. Onlar önünüzden geçerken, siz de boş durmayın ve fotoğraf makinenizle konuyu izleyin! İşte işin püf noktası burada: Hareketi izleyin! Hareketle aynı yönde fotoğraf makinenizi kaydırın. Tekniğin adı da buradan geliyor zaten: Kaydırma.
İşin Tekniği
Kaydırma dediğimiz bu yöntemin en önemli özelliği hareket eden konuyu hareketsiz, aslında hareketsiz olan arka planı ise hareketliymiş gibi bulanık göstermesidir. Bu anlatım tekniği, hareket eden konunun fondan sıyrılarak öne çıkmasını sağlar. Bütün yapmamız gereken, hareketli konuyu fotoğraf makinemiz ile izlemektir. Bu işlemi, kamerayı elde tutarak yapabileceğimiz gibi, bir tripod ya da monopod üzerine bağlıyken (ama istediğimiz yönde hareket edebilir şekilde) de yapabiliriz. Bunu yaparken, konuyu sürekli olarak kadrajımızın içinde aynı noktada tutmaya çalışmalıyız. Konunun net ve belirgin olabilmesi için bu gereklidir. Konuyu bir süre izledikten sonra ve kamerayı da aynı hızda kaydırırken deklanşöre basın. Ama deklanşöre bastıktan sonra kameranın hareketini sert bir şekilde kesmemek için fotoğraf çekim işleminin bitimine kadar kaydırma hareketini sürdürün. Bu tekniğin doğru olarak uygulanabilmesi için kameranın, deklanşöre basıldıktan sonra da konuyu düzgün bir biçimde izlemesi gerekir.
Kaydırma yapılarak çekilecek olan fotoğrafların ışık ölçümünü yaparken kullanılması gereken yöntem, önce enstantane değerinin seçilmesi daha sonra da bu değere karşılık gelen diyafram değerinin belirlenmesidir.
SLR makinelerle kaydırma yaparken dikkat edilmesi gereken nokta, deklanşöre basıldığı anda görüntünün gözümüze ulaşmamasıdır. Normal koşullarda, bu durum göz açıp kapayıncaya kadar sürdüğü için herhangi bir sorun yaratmaz. Ancak kullanılan düşük enstantane değeri (yani uzun süreli pozlama) nedeniyle, görüntünün gözümüze ulaşmama süresi uzar. Bu da hareketin izlenmesini güçleştirir. Bu yüzden kaydırma tekniği ile başarılı fotoğraflar elde etmek bir deneyim, bir alışkanlık gerektirir. Bu yazıyı okuduktan sonra elinize fotoğraf makinenizi aldığınızda, hemen çok iyi “pan” fotoğrafları çekebileceğinizi düşünmeyin. Başlangıçta bir makara filmden bir adet “kabul edilebilir” fotoğraf çıkarmak başarı olarak algılanmalıdır. Çünkü bu gerçekten zor bir uygulamadır ve alışana kadar pek çok deneme yapmak ve tabii bolca kareyi harcamak gerekir. Ama her fotoğraf tekniğinde olduğu gibi, bunda da sabırlı olmak başarıyı beraberinde getirecektir.
Bu arada, ayrı bakaçlı bir fotoğraf makinesi ya da SLR olmayan bir dijital fotoğraf makinesi kullananların daha şanslı olduğunu da söylemek gerek. Çünkü pozlama süresi boyunca konuyu izlerken görüntülerinde herhangi bir kesinti olmayacaktır.
Kaç Enstantane?
Kaydırma hareketine başlamadan önce, düşük bir enstantane seçmemiz gerektiğini söylemiştim. “İyi diyon da, ne kadar düşük?” (Türkçesi: Düşük enstantane derken hangi değerleri kastediyorsun?) İşte 10 puanlık bir uzmanlık sorusu! Kaydırma tekniğinde kullanılması gereken düşük enstantane değeri bir kaç değişkene bağlı olarak değişir. Bunlardan bir tanesi hareketin hızıdır. Saatte 250 km ile giden bir yarış otomobili ile saatte 25 km hızla koşan bir atlet için aynı enstantane değerini kullanmak doğru olmaz. Yani, daha hızlı bir hareket söz konusuysa “görece” yüksek bir enstantane, düşük hızlı bir hareket söz konusuysa “çok düşük” bir enstantane kullanılmalıdır.
Bir başka değişken, konunun bize yakınlığı ya da uzaklığıdır. Konu bize çok yakınsa, hareketin açısal hızı oldukça yüksek demektir. Yani “görece” yüksek bir enstantane değeri gerekir. Oysa konu bizden uzaklaştıkça açısal hız azalacağından, oldukça düşük değerler kullanmak gerekir.
Objektifimizin odak uzunluğu da önemli bir değişkendir. Uzun odaklı bir tele objektif kullanmakla, kısa odaklı bir geniş açılı objektif aynı enstantane değerinde farklı etkiler yaratırlar. Tele objektif için düşük bir değer olan 1/8 saniye, geniş açı için o kadar düşük değildir. Geniş açı için 1/2 saniye istediğimiz etkiyi verebilirken, tele için bu değer çok düşük kalabilir. Ama genel olarak, uzun odaklı bir objektif kullanırken “görece” yüksek enstantane kullanmamız gerektiğini söyleyebiliriz.
Elbette ortamdaki ışık düzeyi ve kullandığımız filmin ASA’sı da istediğimiz etkinin oluşmasında birer değişkendir. Yazın, havanın açık olduğu bir öğlen vakti, ortamdaki ışık o kadar yüksek olacaktır ki, istediğiniz etkiyi yaratacak olan 4, 8 gibi enstantaneleri kullanamazsınız. Diyaframı ne kadar kısarsanız kısın, istediğiniz enstantaneye düşemezsiniz. Ortamdaki ışık değerlerinin daha düşük olacağı mevsim, saat ve meteorolojik koşulları beklemek daha doğru olacaktır. Düşük ASA’lı film kullanmak da bir çözümdür. Işık yoğunluğunu azaltan filtreler (neutral density, polarize) de işe yarar. Hatta bunların tümünü birlikte kullanabilirsiniz.
Sonuç olarak düşük enstantane kullanmalıyız; ama bu değer koşulların gerektirdiği değer olmalıdır. 2, 4, 8 ve 15 enstantaneler, bu etki üzerine alıştırmalar yapabileceğiniz değerlerdir. En başarılı enstantanenin hangisi olacağını her fotoğrafçı kendisi deneyerek bulmalıdır. Ben kendi adıma 8 ve 15 değerlerinin uygun olduğunu düşünüyorum, ama 2, 4, 30 hatta 60 enstantanelerde çekilmiş çok başarılı “pan” fotoğrafları gördüğümü de hatırlıyorum.