Sevgili arkadaşlar,
Bu olaylar maalesef başlangıcında kaybedilmiş idi...
Pek çok kereler, bir çok arkadaşım ile bu konuyu paylaştım..
Yine yazayım..
Lütfen sadece durum analizi olarak inceleyin..

Kimse, hangi tarafta olursa olsun kişisel problemini yazımın yorumuna eklemesin..



Bir eylem organize/yönetilir olmadığı sürece neticesi hüsrandır...

İdare edilemeyen kitlesel eylemler, anlık duygularla ve provakasyona açık bir şekilde yönetilme riski ile karşı karşıyadır..
Örnek vermek gerekir ise yanınızdan birileri koşarak geçtiğinde; önce, sizde koşmaya başlar ve sonra düşünmeye başlarsınız...
Bu toplu hareket psikolojisidir..
O an gerçekleşen durum sizin bağımsız değerlendirme yeteneğinizi köreltir, kısıtlar....

Bu eylem, dediğim gibi, maalesef serbest oluştu ve o şekilde hareket etti..
Yönelimi ise sosyal paylaşım ortamlarından gerçekleşti..

1000'lerce gerçek paylaşım gibi, 10'larca yalan haber de oldu...
Ancak unutmayın 1 yalan haber 1000 gerçeğinden daha yönlendirici, daha provoke edici, daha tehlikeli olabilir...

Ne istendiği ile ilgili çok şey söylendi...
Ama hep bireysel....
Yazıya döküldüğünde ise idari belirsizlik nedeni ile çıkan metin gerçek bir FİYASKO idi...

Bu esnada Başbakan ne yaptı:
Türk devlet sisteminin klasik yönetim araçlarından birini kullandı..

Doldur...
Çekil....
Doldur...
Çekil....
Bekle....
Zaman geçsin...
İnsanlar kendi aralarında konuşmaya başlasın...
Liderlik yada ifade gücü tartışmaları başlasın...
Küçük grupları muhatap alırmış gibi yap....
Gruplar birbirine düşsün...
Bu ayrışma toplumda tepki çekmeye başlasın...
Bazı gruplar çekilsin...
Görüşme zemini oluştur...
Milletin gazını al....


Emin olun devletin stratejistleri sizlerden çok daha organize ve toplu zekaya sahiptirler...
Çünkü eylem tecrübeleri sizlerden misli misli farklıdır...
Bu konuda Oyun Teorisi gibi matematiksel modeller de kullanılır...

Ama siz bunları bilmezsiniz tabii....

Şimdi ne oldu....!!!


Organize olmamış (burada kastım ortak tezahürat, bir araya gelmek veya koşmak değil; muhatabı, amacı, hedefleri, yöntemleri belirli, A/B/C planları olan) bir grup, başlangıç niyetleri son derece doğru da olsa, Kamu Suçu İşleyen bir duruma düşmüştür...


Ekonomik boyutuna gelirsek:


Tabloyu dikkatli okursak;
2002’de 130 milyar dolar olan dış borçlar, 2012’in sonu itibariyle 337 milyar doları buldu. Bu tutarın içinde yer alan kamu borçları ise, 64 milyar dolardan 103 milyar dolara yükseldi. 2002’de 130 milyar dolar olan toplam dış borcumuz, 2005’te 170, 2008’de 281, 2010’da 292 ve 2011’de 304 milyar dolar idi.Kuşkusuz dış borçlara tek başına tutar olarak bakmak doğru değil. Toplam dış borcun GSYH’ye oranı yönüyle baktığımızda, 2002’de yüzde 56.2 iken, 2011’de yüzde 39.3’e gerilediği fark ediliyor. 2012’de ise dış borç stokunun milli gelire oranı yüzde 42.8’e yükseldi.
GSYH’ye oranı yönüyle bazı ülkelere baktığımızda, bu oran; Japonya’da yüzde 245, Portekiz’de yüzde 122, ABD’de yüzde 108, Almanya’da yüzde 142, Fransa’da ise yüzde 182.

Bu ne anlama gelir, mevcut istikrar nedeni ile devlet yatırım için borçlanırken, esas özel sektör yatırım amaçlı dış fonlama kaynaklarına yönelmiştir...

Toplam dış borç stokunun vadesine göre dağılımına göz attığımızda; 2002 yılında: Toplam dış borç stokunun yüzde 87.3’ü orta ve uzun vadeli iken, yüzde 12.7’lik bölümü kısa vadeli borçlardan oluşuyordu. 2012 sonu itibariyle: Orta ve uzun vadeli borçların, toplam içindeki payı yüzde 70; kısa vadeli borçların payı da yüzde 30 olarak gerçekleşti. Kısa ve uzun vadeli borçların, borçlulara göre dağılımına bakıldığında; kısa vadeli borçların, yüzde 88’i özel sektöre ait. Kalan borcun yüzde 11’i kamuya, yüzde 1’i de TC Merkez Bankasına ait. Uzun vadeli borçların da yüzde 58’i özel sektöre, yüzde 39’u kamuya, yüzde 3’ü T.C Merkez Bankası’na ait.

Bu da istikrara güveni gösterir...


Ancak bu hala kırılgan bir ekonomimiz olduğu gerçeğini değiştirmez... Çünkü hala kurumsal yapıya kavuşmamış şirketleri ile ayakta duruyoruz.. Kobi'lerimizin durumu içler acısı.. Ülkede verimlilik ve etkinlik değerleri çok düşük.. İsraf had safhada... Herkesin, beklentileri nedeni il, ev ve araç gibi kredi borçları var....

Çalışanlarımızın, lisans veya yüksek lisansları dahi olsa, eğitim seviyeleri çok düşük...

Olası bir krizde batı ile aynı hızda bataktan çıkma ihtimalimiz, maalesef son derece düşük...

Çünkü girişimci değil memur zihniyetli çalışan kültürümüz var...
Üretmek yerine üretimden aktif yada pasif pay almayı hedefliyoruz...

Hal böyle olunca maalesef sonu hesap edilmemiş plansız hareketler beni korkutuyor...


Şimdi bazı arkadaşlar, devrim, ulusal güç vs lafları edebilirler...
Duygular ile bu iş olmuyor arkadaşlar...
Olay hep gaz ile olsa idi, G.Kore'deki futbol başarımız kendini tekrarlar idi...

Eğer ekonomik olarak bağımsız değilseniz..
Öğretimli değil, esas eğitimli değilseniz...
Olayları çerçeveler ile değil çerçevelerin dışına da bakar değerlendiremiyorsanız...
Kişisel düşüncelerle değil, klişeler ile konuşuyorsanız...
Semboller ile savunma yapıyorsanız...
Tek tarafı sadece haklı görüyorsanız....


Maalesef diyorum......